Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Murat Övüç sosyal medyada ve eğlence dünyasında son zamanlarda en dikkat çeken karakterlerinden biri.

        Abartılı tarzı ve argo konuşmaları bana pek yakın gelmediği için eskiden takip etmezdim.

        Youtube’da Armağan Çağlayan’ın programında izleyince hakkındaki fikrim değişti, çok sevdim.

        İçten, komplekssiz, dobra bir adam olduğunu fark ettim.

        Kendi hayat hikayesini ve kimlik tercihini samimiyetle anlatıyor.

        İnançlı olduğunu gizlemiyor, ailesinin mütedeyyin olmasıyla gurur duyuyor.

        En önemlisi de toplumun iki yüzlülüğünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

        “Ailem gey olduğumu gizlemek için beni zorla evlendirdi. Yıllarca eşcinsel diyerek beni rencide ettiler. Ne zamanki para kazandım akrabalarımın tavrı değişti. Şimdi hepsinin Murat abisiyim, sürekli arıyorlar” diyor.

        Hepimiz biliyoruz ki bu iki yüzlülük Murat Övüç’ün akrabalarına mahsus değil.

        Bu konuda son derece riyakâr bir toplumuz, işin içine şöhret girince saygı sevgi kriterlerimiz birden değişiyor.

        Cinsel kimlik ve inanç meselesinin siyah beyaz kalıplar içinde tartışıldığı şu günlerde Murat Övüç’ün anlattıkları önyargıları kırmaya vesile olsa keşke...

        Bu arada Armağan Çağlayan’ı da hayranlıkla izliyorum. Youtube’da yaptığı Gör Beni serisi çok başarılı.

        Sakin sakin soruyor, çözüyor karşısındakinin en saklı hallerini...

        Abdülkadir Selvi'nin magazin performansı

        Siyaset gündeminin perde arkasına dair yazılarına alışık olduğumuz Abdülkadir Selvi’nin “Demet Akalın ne zaman şarkı söyleyecek” başlıklı yazısını görünce gözlerime inanamadım.

        Kendisi de bunu ilk kez yaptığının farkında. Utangaç bir edayla “Kendi halinde bir siyasi kulis yazarıyım. Aralarındaki kavgaya girmek istemem” diyor ama Cenk Eren, Işın Karaca, Demet Akalın ve Bendeniz arasındaki polemiği anlatmadan da duramıyor.

        Sevgili Abdülkadir Selvi, bu mahcubiyeti üstünden atmanı ve daha çok magazin yazmanı bekliyoruz.

        Eskiden gazino kulislerinde olup biteni en iyi Ankara gazetecileri bilirmiş. Sen de bu eski geleneği canlandırıp siyaset kulislerinden haber alma başarını sahne kulislerine doğru genişletebilirsen usta magazincilere rakip olmaman için hiçbir sebep yok.

        Fakat müzik dünyası ile ilişkileri senden daha sıkı olan Muharrem Sarıkaya ve Sedat Ergin de bu konuları yazmaya başlarsa işin çok zorlaşır, benden söylemesi!

        Rusya'yı bırakıp ABD ile mi yakınlaşıyoruz?

        Rusya ile Libya’da tersleşiyoruz. S-400’lerin aktifleştirilmesi ertelendikçe erteleniyor. İdlib’de şehit düşen askerlerimizin arkasında Rusya’nın parmağı olduğunu unutmadık.

        Öte yandan ABD’de gönderilen tıbbi yardım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump’a yazdığı mektup ilişkilerde iyimser bir hava yarattı.

        ABD Kongresi’ne Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasının sakıncalarını anlatan bir rapor sunuldu.

        FED ile SWAP anlaşması gündemde.

        Peki ne oluyor?

        Rusya’yı bırakıp ABD ile mi yakınlaşıyoruz?

        Ankara’nın nabzını yoklayınca anladım ki durum pek öyle değil.

        Nedeni de basit. ABD iki temel konuda hiçbir adım atmıyor: FETÖ ve PKK/PYD.

        Atacağına dair bir emare de yok.

        Oysa bu iki konu Türkiye için milli güvenlik meselesi olarak kabul ediliyor.

        S-400’LER ERTELENİRSE F 35 KRİZİ ÇÖZÜLÜR MÜ?

        “Hükümet koronayı bahane ederek S-400’leri aktifleştirmiyor. Böylece F-35 krizi aşılacak ya da en azından FED ile SWAP anlaşması kolaylaşacak" yorumları da gerçeği yansıtmıyor.

        Koronadan dolayı trafik yavaşladı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400’ler konusundaki kararlılığında bir değişiklik yok.

        ABD ile F-35 krizinin aşılması kolay değil çünkü Ankara’ya göre ABD maksimalist taleplerde bulunuyor. “S-400’leri iade edin ya da aktive etmeyin” dışında makul bir alternatif sunmuyor. Bu yüzden müzakere süreci tıkanmış durumda.

        REKLAM

        FED ile SWAP anlaşması ise ayrı bir başlık olarak değerlendiriliyor.

        LİBYA YÜZÜNDEN RUSYA İLE ARAMIZ AÇILIR MI?

        Libya’da Hafter’in arkasındaki iki sponsordan biri Rusya diğeri Birleşik Arap Emirlikleri.

        Bu konu Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkileri son günlerde iyice zorluyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile karşı karşıya gelmemeye özen gösteriyor.

        Aslında Rusya uzun süredir basit ama etkili bir politika izliyor; ABD’nin stratejik boşluklarını akıllıca dolduruyor.

        Suriye’de Obama’nın çekimserliği Putin’e alan açtı.

        Libya’da da Hafter’i ilk destekleyen ABD’ydi. Ne zaman ki bu destek zayıfladı Putin bu boşluğu gördü ve CIA’in getirdiği Hafter’i kendi tarafına çekti.

        Türkiye ile ilişkilerde de durum farklı değil.

        PKK-PYD ve FETÖ konusunda ABD adım atmayınca Putin, Türkiye ile ilişkilerini ısıttı.

        Hatırlayın, uçak krizinin ardından 24 Haziran 2016’da Erdoğan’ın Putin’e gönderdiği mektupla ilişkiler toparlanmış, 3 hafta sonra 15 Temmuz darbe girişimi yaşandığında Türkiye’ye karşı en net desteği Rusya göstermişti.

        Aslında öteden beri Rusya İstihbaratı, FETÖ’nün CIA bağlantısının farkındaydı. FETÖ’yü bir ABD projesi olarak gördüğü için de AK Parti ile ilişkilerinin iyi olduğu dönemde bile Rusya’da FETÖ’nün faaliyetlerine izin vermiyordu.

        Şimdi bir yanda ABD ile FETÖ ve PYD krizi var. Diğer yanda Rusya ile Suriye ve Libya’daki anlaşmazlıklar.

        Türkiye’nin milli güvenlik öncelikleri açısından sizce hangisi daha kritik?

        FETÖ ve PKK meselesi mi? Yoksa Suriye ve Libya mı?

        Cevabı “Türkiye, Rusya’yı bırakıp ABD ile yakınlaşacak mı?” sorusunun da yanıtını içeriyor.

        Lafın kısası dolardaki yükseliş ya da FED ile SWAP anlaşması gündemde olsa bile ABD Türkiye’nin iki temel beklentisi konusunda adım atmadıkça Ankara’nın Moskova ile ilişkileri gevşetmesini beklemek saflık olur.

        Askıda kitap harika fikir!

        AVM’lerin içine tıkılmış zincir kitap mağazalarından oldum olası hazzetmem.

        Sucuk, peynir promosyonu yapar gibi uyduruk çok satan kitapları öne çıkarırlar.

        Oyuncak, CD, maskot, anahtarlık gibi bir sürü ıvır zıvırın arasında iyi kitaplar kuytu raflarda kaybolur.

        Yıllanmış kâğıt kokusunun sindiği, büyük şehirlerin mahalle aralarına, taşra şehirlerinin boğuk havasına can katan gerçek kitapçıların yerini süpermarket kitapçılığı asla dolduramaz.

        Fakat arkasında büyük holdinglerin desteği olmayan küçük kitabevlerinin ayakta durması zor.

        Korona günleri de işlerini iyice yavaşlatmış.

        Buna karşı bir şeyler yapmamız şart.

        Cumhuriyet’ten Deniz Yıldırım bu derde iki güzel çare önermiş.

        “Şu sıralar eve kitap sipariş ederken bağımsız kitapçılardan ve sahaflardan sipariş edelim” diyor. Pek çoğunun internetten satışı var. Yoksa bile bir telefon ve havale ile kitap göndermeyecek kitapçı yoktur.

        Bir de ‘askıda kitap’ önerisi getirmiş.

        “Kitap aldığımızda, ihtiyacı olan bir kişi için de kitapçımıza bir kitap bağış parası bırakabilir ya da tavsiye ettiğimiz kitabı satın alarak askıya koyabiliriz. İşsize, öğrenciye, geçinemeyene kitap sunmak, paylaşmak; ihtiyaçlar ekseninde bir dayanışma modelidir” diyor.

        Harika fikir! Hep birlikte destekleyelim.

        Diğer Yazılar