Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Göç Filmleri Festivali için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün bir basın lansmanı yaptı.

        Festivalin içeriğinden çok lansmanın kendisi dikkat çekiciydi.

        Bu tür basın toplantıları genelde çok sıkıcı geçer.

        Oysa dünkü lansman film festivallerinin ödül törenleri gibi renkliydi.

        Bakan Soylu üstüne örtü çekilmiş beyaz bir masanın arkasından klasik kürsü konuşması yapmak yerine 3 boyutlu bir görselin içinde canlı bir sunum yaptı.

        Ardından oyuncu Tuba Büyüküstün ve Festivalin Onursal Başkanı, efsane oyuncu Murray Abraham’ın evlerinden çektikleri mesajlar yayınlandı.

        Sonra da Zoom üzerinden katılan gazetecilerin görüntüleri büyük ekranlara yansıtıldı ve Bakan Soylu stüdyoyu bir anchorman havasında kullanarak soruları yanıtladı.

        Programın hiçbir anında politik tarafgirlik yoktu.

        İstifa tartışmasının ardından böyle pozitif bir imajla tekrar ortaya çıkması siyasi iletişim başarısıdır.

        Ayrıca dünyada göçmen karşıtlığı sağ popülist siyasetçiler tarafından istismar edilirken, milliyetçi seçmen üzerinde etkisini bildiğimiz Soylu’nun mülteci meselesindeki bu sağduyulu tavrı gerçekten kıymetli...

        Bazı konulardaki politikalarına katılmayabiliriz fakat AK Parti tabanında bile sığınmacılar konusu eleştirilirken, toplumsal toleransı güçlendirecek adımlar atması takdiri hak ediyor.

        Festivalde yer alacak filmler henüz açıklanmamış. Politik ayrım yapmadan, göç meselesini işleyen tüm iyi filmler sansürsüz olarak gösterilir umarım.

        Örneğin genç yönetmen Ali Vatansever’in Saf adlı filmi Suriyeli kayıtsız göçmenler ile Türk işçiler arasındaki gerilimi anlatan çok başarılı bir yapımdı. Onur Saylak’ın yönetmenliğini yaptığı Daha ve Bahadır Er’in Omar ve Biz’i de seçkide yer alması gereken filmler bence.

        Kilise saldırılarına sessiz kalmayın

        Bu ay içinde İstanbul’daki iki ayrı kiliseye saldırı yapıldı.

        9 Mayıs’ta İstanbul Bakırköy'deki Surp Astvazazin Ermeni Kilisesi'nin giriş kapısı ateşe verildi. Neyse ki büyük bir hasar meydana gelmedi ve saldırgan yakalandı.

        Birkaç gün önce de Kuzguncuk Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’nin kapısındaki haç yerinden söküldü.

        Kamera kayıtlarında saldırganın yüzü ayan beyan ortada. Üstelik kendisi de çekildiğinin farkında. Adeta şov yapıyor.

        Olayın üstünden 3 gün geçtikten sonra dün nihayet gözaltına alınmış.

        Altından ne çıkacak bilmiyoruz. İki olay arasında bir bağlantı var mı yoksa tesadüf mü o da belli değil.

        Mühim olan yeni saldırılara neden olacak bir atmosferin oluşmaması.

        Bunun için de Çav Bella provokasyonunu kınayan hükümetin bu saldırıları da yüksek sesle kınaması ve arkasında ne varsa ortaya çıkarması şart.

        Geçen hafta koronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden Prof. Dr. Murat Dilmener'in isminin Yeşilköy'deki Acil Durum Hastanesi'ne verilmesi Süryani toplumunda büyük bir mutluluk yaratmıştı.

        Bir yandan böyle hoş adımlar atılırken diğer yanda kilise saldırılarına karşı sessizlik doğru değil.

        Zaten sayıları bir avuç kadar kalan gayrimüslim vatandaşların doğup büyüdükleri bu topraklarda huzur içinde yaşaması için nefret suçlarına karşı gereken cevabın acilen verilmesi gerekir.

        Diğer Yazılar