Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sayın Fikri Sağlar, eski partiniz CHP’nin genel başkanı dahi sizi eleştirmişken “Ya acaba benim sözlerimde bir yanlışlık olabilir mi?” diye durup iki dakika düşünmek yerine aynı şeyleri tekrar etmekte ısrar ediyorsunuz. Hatta el yükselterek “AK Parti’nin 2023 hedefi şeriat getirmek. Yakında İran gibi olacağız” demişsiniz.

        90’ların sonunda düşünsel anlamda bitkisel hayata girip 30 yılı uykuda geçirmiş olabilir misiniz? Türkiye bu tartışmaları aşarken sahi siz neredeydiniz?

        Özellikle “Tamamen bir siyasal simge olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmayan türban hakkındaki düşüncelerime yönelik kara propaganda faaliyeti yürütüyorlar” cümleniz beni mest etti.

        Gerçekten merak ediyorum; siyasal simge olduğunu var saydığınız türban ile başörtüsü arasındaki fark tam olarak nedir? Birinin rengi mor, ötekinin al mıdır? Birine çene altından düğüm atılır, ötekinin ucu iğneyle mi tutturulur? Hadi yardımcı olayım; biri biraz gevşektir, saçların görünmesinde sakınca görmez ama diğeri daha mutaassıp mıdır?

        Ya da başını örten kadının desteklediği partiye veya mesleğine göre değişir mi bu durum?

        Örneğin hâkim ise türbanlı, sporcu ise başörtülü mü sayılır?

        Veya AK Partili'yse "Türbanlı", muhalefet partilerinden birini destekliyorsa "Başörtülü" mü dersiniz?

        REKLAM

        En iyisi gelin sizinle küçük bir test yapalım. Sizce aşağıda başını örtme biçimi arasında neredeyse hiçbir fark olmayan kadınlardan hangileri 'türbanlı', hangileri 'başörtülü' sayılır?

        A- Sevgi Kılıç (CHP)

        B- Özlem Zengin (AK Parti)

        C- Hüda Kaya (HDP)

        D- Berna Sukas (İYİ Parti)

        E- Nihal Olçok (Gelecek Partisi)

        F- Zeynep Tatar (DEVA Partisi)

        Yanıtınızı merakla bekliyorum...

        İyisi mi siz canlı yayında vatandaşa mikrofon uzatmayın

        İyisi mi siz canlı yayında vatandaşa mikrofon uzatmayın
        0:00 / 0:00

        İstanbul’da bir fırına giren ve işletme sahibine “İşler nasıl gidiyor?” diye soran CNN Türk muhabiri, fırıncı fiyatların artmasından yakınınca mikrofonu geri çekmiş.

        Normal şartlarda hiç dikkat çekmeyecek bu yayın, muhabirin paniği yüzünden dün sosyal medyada en çok tepki çeken haberler arasına girdi.

        Belki o anda muhabir arkadaşımızın kulağına son sayıyorlardır, kötü niyeti yoktur diyeceğim ama canlı yayında bunun nasıl algılanacağını rejideki editör de hesap edemedi mi?

        Kaldı ki adam ilk önce İBB’ye bağlı Halk Ekmek’ten yakınıyor. Mesele iktidarı eleştirmemekse uyanıklık edip olayı köpürtme şansı bile varmış ama zamlar arkadan gelince eli ayağına dolaşmış belli ki!

        Millet dertli, söyleyeceklerini baş tacı edemeyecekseniz siz en iyisi canlı yayındayken kimseye mikrofon uzatmayın…

        Sanayi Bakanı Varank Volkswagen konusunda hem haklı hem haksız

        Sanayi Bakanı Varank Volkswagen konusunda hem haklı hem haksız
        0:00 / 0:00

        Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Volkswagen'in Manisa'ya yatırımdan vazgeçme kararına ilişkin ilk kez konuşmuş, "Bu işte biz değil, Volkswagen kaybeder. Siyasi bir karar” demiş.

        Bu sözleri dün epeyce tartışıldı. Konuya ilişkin yorumlar genelde Varank’ın açıklamasının inandırıcı olmadığı yönündeydi. “Tabii Almanya bizi kıskanıyor” gibi durumu ti'ye alan cümleler kuruyordu gençler.

        Peki, Volkswagen'in kararı hakikaten siyasi olabilir mi yoksa Bakan Varank kararı eleştirmek için mi böyle söylüyor?

        Ayrıca otomotiv devi bir şirket ekonomimizin sıkıntılı olduğu bir dönemde Türkiye’ye yatırım yapmaktan vazgeçiyorsa kaybeden hakikaten sadece o şirket mi olur?

        Olaya soğukkanlılıkla bakınca fark ettim ki Varank bir konuda haklı, bir konuda haksız…

        Önce karar siyasi olabilir mi düşünürken aklıma şirketin konuyla ilgili yaptığı açıklama ve Volkswagen’in CEO’su Herbert Diess’in, Bakan Varank’a yazdığı mektup geldi.

        O açıklamada karara koronavirüs pandemisi nedeniyle otomobile küresel çapta talebin azalması gerekçe gösterilmişti. Hatta CEO Diess Türk hükümetine projeye desteğinden dolayı teşekkür etmiş, krizin üstesinden gelmek ve pandemi öncesi planlanan satış rakamlarına tekrar ulaşabilmek için şirketin en az 2-3 yıl gibi uzun bir zamana ihtiyaç duyacağının altını çizmişti.

        Açıklamalar bundan ibaret olsaydı, “Bakan Varank haksızlık ediyor. Karar siyasi değil, ekonomik” diyebilirdik.

        Fakat biraz araştırınca karşıma aynı ismin Ekim ayında Barış Pınarı Harekâtı’na ilişkin yaptığı açıklamalar çıktı.

        “İnsanlar öldürüldüğü müddetçe, bir harp meydanının yanına temel atmayacağız” diyerek fabrika kararının ertelendiğini ifade etmiş Diess.

        Uluslararası şirketlerin bir ülkede demokrasi ve hukuk güvenliğindeki eksikleri gerekçe göstererek yatırım yapmaması anlaşılabilir bir durumdur ama mesele teröre karşı devlet politikası olunca işin rengi değişir.

        Suriye’nin kuzeydoğusunda PYD-YPG’ye karşı yürütülen bir operasyonu gerekçe göstererek bir otomotiv yatırımından vazgeçiyorsanız kararınız bal gibi siyasidir.

        Bakan Varank dünkü açıklamasında bu sözleri üstü kapalı değil de açıkça hatırlatsaydı bu kadar tepki almaz, hatta destek görürdü muhtemelen.

        Fakat diğer yandan haksız olduğu bir taraf da var ki o da bu işin tek kaybedeninin Volkswagen olacağını iddia etmesi…

        İşsizlik alıp başını yürümüşken 4 bin kişiye ekmek kapısı olacak, 950 milyon TL'lik nitelikli bir yatırım elden gittiyse elbette buna üzülmeliyiz.

        Terk eden sevgilinin arkasından konuşur gibi “O kaybetti” demek yerine, “Bizim kadar onlar da kaybetti” vesaire deseydi daha gerçekçi olurdu en azından…

        Diğer Yazılar