Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Büyük Birlik Partisi, Cumhur İttifakı’nı dışarıdan destekleyen ama hükümetin politikaları arasında katılmadıkları bir politika olduğunda bunu açıkça dillendirmekten de çekinmeyen bir parti.

        Genel Başkan Yardımcıları Ahmet Yelis ve Ekrem Alfatlı’yı sık sık yayınlarda konuk ettiğim için bu durumun yakın şahidiyim.

        Örneğin Kanal İstanbul Projesi’ni doğru bulmuyorlar.

        Şu an uygulanan ekonomik politikaları desteklemekle birlikte bazı soru işaretleri var.

        Yani kendilerince hakkaniyetli bir siyasi çizgi yürütmeye çalışıyorlar.

        Fakat dün Genel Başkan Mustafa Destici’nin “Ben tasarrufa dikkat ediyorum. Kasaba 100 lira verip et almıyorum. Gidip kuzuyu kestiriyorum ya da toplu bir hayvanı oradan parçalayıp alıyorum” dediğini duyunca ister istemez güldüm.

        Esasında bu hali vakti yerinde Anadolu insanı için eski bir âdettir. Kışa girerken toplu et alıp kavurma yapar, patatesi ve soğanı çuvalla alıp depolarlar. Bu bir tasarruf yöntemidir ama tabii toptan alacak paranız varsa!

        Şu anki ekonomik koşullarda 1 kilo ete zorlanan onca insan kuzuya verecek parayı nasıl bulsun?

        Gerçi aramızda toplanıp bir kuzuya ortak girersek maliyeti düşürebiliriz belki ancak “Kiloyla et pahalıysa kuzu alın” demek talihsiz olmuş Mustafa Bey!

        Yusuf Yerkel'in ticari ateşe yapılması doğru mu?

        Yusuf Yerkel'in ticari ateşe yapılması doğru mu?
        0:00 / 0:00

        2014’te Soma’daki protestolarda bir işçiyi tekmelemesi hafızalara kazınan eski Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, Frankfurt’a ticari ateşe olarak atanmış.

        Yerkel, tekme olayından sonra birkaç kez pişman olduğunu söyledi.

        Bir de hayatta talihsiz bir sınavla karşılaştı, küçük oğlu uzunca bir süredir ağır bir hastalıkla pençeleşiyor. 2019’dan beri yoğun bakımda hayat mücadelesi veriyor.

        2 sene önce çocuğunun hastalığını duyurduğunda yapılan "Oh olsun" şeklindeki yorumlara aklı başındaki her insan gibi üzülmüştüm.

        Allah şifa versin; zor bir durum...

        Fakat ticari ateşe olarak atanması benim de biraz garibime gitti.

        Yerkel 2017'de kapatılan Fatih Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi okumuş. İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış. SOAS’ta doktora eğitimine başladığı da biliniyor.

        “Siyasetçiler diplomat olarak atanmaz” önyargısında da değilim. Öyle birini atarsınız ki bağlantıları ve tecrübeleriyle o ülke ile ilişkilerinizi çok ileri bir noktaya taşıyabilir. Örneğin ABD yeni Ankara Büyükelçisi’ni belirlerken siyasi bir isim olan Jeff Flake’i tercih etti. Flake kariyer diplomatı değil, temsilciler meclisi ve senatoda politika yapmış Cumhuriyetçi bir siyasetçi.

        Yerkel Başbakanlık Müşavirliği sonrası ne yaptı, Frankfurt’ta ticari ateşe olmak için yetkinliği var mıdır bilemiyorum.

        REKLAM

        Fakat birikimi ne olursa olsun kamuoyu tarafından ayıplanan bir ismin ticari ateşelik gibi önemli bir diplomatik misyona atanmasını şahsen siyasi etik açısından doğru bulmuyorum.

        Son yıllarda büyükelçilik atamalarının bir kısmı AK Parti’nin adeta ödül sistemine dönüştü.

        Taltif edilmek istenenler, alt yapısı uygun olsun veya olmasın çeşitli ülkelere diplomat olarak atanıyor.

        Bu durum Dışişleri Bakanlığı’na yıllarını vermiş, meslekten yetişme diplomatların moralini bozduğu gibi toplumda liyakatsizlik algısını da güçlendiriyor.

        Yerkel’in yerinde olsam böyle bir görevi kabul etmezdim çünkü hak ettiği için o göreve atandığına insanları ikna etmesi çok zor.

        Not: Ticaret müşavirleri, Dışişleri’nce değil Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı’nca atanıyormuş. Öyle olsa bile siyasi etik açısından bu atamanın sorgulanmaya açık olduğunu düşünüyorum.

        Tahammülsüzlük

        Tahammülsüzlük
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de artan siyasi kamplaşmanın en büyük kaybedenlerinden biri medya... Merkez medya giderek küçülürken gazetecilik de taraf olmayanın bertaraf olduğu bir kamplar savaşına dönüştü.

        Habertürk inatla bu kamplaşmaya karşı direniyor. Fakat merkezde ve bağımsız durmanın ağır bir bedeli var. Hem siyasetçilerden hem de izleyicilerden sürekli dayak yiyoruz. Bir kesim yandaş olmakla, korkmakla itham ediyor, diğer kesim ise işi vatan hainliğine kadar uzatıyor.

        Bu hafta hem Fatih Altaylı hem de Nihal Bengisu Karaca’ya yönelik fanatik ve sekter saldırılar bu tahammülsüzlüğün iki açık örneğiydi.

        Oysa her ikisinin yaptığı da çok sesli yayıncılığın gereğiydi.

        Onları savunmak bana düşmez. Köşelerinden gayet yerli yerinde cevaplar vermişler zaten.

        Ancak bu tahammülsüzlüğü gördükçe ülkenin ve gazeteciliğin geleceğine dair umutsuzluğum katlanarak artıyor.

        Siyaset değişir belki ama rövanşist zihniyetleri ve kitlelerin sekterliğini değiştirmek çok zor.

        Diğer Yazılar