Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Düne kadar muhalif kesimler Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasına pek sıcak bakmıyordu.

        Erdoğan ile laf yarıştırabilecek, mücadeleci ve hırslı bir kişilik olarak gördükleri Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını savunanlar çoğunluktaydı.

        Özellikle muhalif sanatçılar, oyuncular, yazarlar, kanaat önderleri, kısacası Beyaz Türk entelijansiya için İmamoğlu adeta bir kahramandı.

        Sadece mücadeleci kişiliği ile değil temsil ettiği değerler bakımından da alkışlanıyordu.

        29 Ekim’i coşkuyla kutlayan, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda vals gösterileri düzenleyen örnek bir Cumhuriyet figürüydü onlar için...

        20 yıllık AK Parti döneminde kaybettikleri psikolojik üstünlüğü onun iktidarı ile tekrar kazanacaklarını düşünüyorlardı.

        Kim derdi ki bir kare fotoğraf ve arkasından kurulan 4 kelimelik bir cümle ‘kahraman'ı birden gözden düşürecek...

        Fazıl Say’dan Gökhan Özoğuz’a, Şahan Gökbakar’dan Sabahat Akkiraz’a muhalif kesimin en ünlü kanaat önderleri İmamoğlu’na cephe alacak...

        Aslına bakarsanız birdenbire olmadı.

        Bir süredir Mansur Yavaş ile İmamoğlu’nun karakteri arasındaki bariz farklılık kıyaslanıyor, Yavaş’ın sessiz ve çalışkan üslubuna övgüler artıyordu.

        Selde tatil, kar fırtınasında balıkçıda yemek gibi örnekler inceden rahatsızlık yaratıyordu.

        CHP kulislerinde fısıltıyla da olsa “İmamoğlu sembolik Cumhurbaşkanı olmaz, seçilirse yetkilerini sonuna kadar kullanır, baş edemeyiz” tezi dolaşıyordu.

        İşte “Vız gelir tırıs gider” cümlesi bu şüphelerin üstüne gelince etkisi katbekat fazla oldu.

        İmamoğlu’nun bugüne kadar avantajı gibi görünen sivri dilli karakterini kendi tabanına da yöneltebileceğini gösterdi.

        Sonrasındaki özrü ise çığ gibi büyüyen tepkileri dindirmekte yetersiz kaldı.

        Bu krizi doğru yönetememiş olmasının İmamoğlu’na faturası ağır olacak.

        Bundan böyle Kılıçdaroğlu “Popstar seçmeyeceğiz” dediğinde destek bulacak.

        Meral Akşener “İkinci bir Erdoğan aramıyoruz” dediğinde akla İmamoğlu gelecek.

        Mansur Yavaş’ın efendi ve sakin yaklaşımı daha çok takdir görecek.

        Ve en önemlisi geçmişte Kılıçdaroğlu’nun aday olmasına mesafeli yaklaşan önemli bir kesim düşüncesini tekrar gözden geçirecek.

        İstanbul seçiminde Ekrem Bey'in kampanya direktörlüğünü yapan Necati Özkan'ın tartışma yaratan kitabının adı 'Kahramanın Yolculuğu' idi...

        Şimdi o yolculuk zannedilenden erken bitme riski ile karşı karşıya...

        Cübbeli Ahmet Hoca ne yapmaya çalışıyor?

        Cübbeli Ahmet Hoca ne yapmaya çalışıyor?
        0:00 / 0:00

        Cübbeli Ahmet Hoca siyasi konulara fazla merak saldığından beri tuhaf, saçma açıklamalar yapıyor.

        Birkaç ay önce muhalefet liderlerinden birine ağza alınmayacak laflar etmişti.

        Şimdi de HDP seçmenini hedefe koymuş.

        “HDP’ye rey verenleri vatandaşlıktan çıkarmazsanız vatanın bütünlüğünü sağlayamazsınız ve bölünmeyi önleyemezsiniz. Allah’ım bütün belaları onların üzerine irsal eylesin” demiş.

        HDP’nin terör örgütü PKK ile arasına mesafe koyması gerektiğini söyleyebilirsiniz.

        HDP’li siyasetçileri eleştirebiliriz.

        Partinin kapatılması gerektiğini bile savunabilirsiniz.

        Fakat en temel demokratik hakkını kullanarak oy veren milyonlarca insanı kafadan suçlu ilan etmek, beddua etmek, hatta vatandaşlıktan çıkarmaktan söz etmek de nedir?

        Ülkeyi asıl bölecek olan, Kürt vatandaşlarımızın bu ülkeyle kurduğu duygusal bağı zedeleyen bu türden izan yoksunu açıklamalardır.

        Cübbeli Ahmet Hoca belli ki kendisine bir siyasi misyon edinmiş ama bu türden tehlikeli açıklamalara en başta Cumhur İttifakı’nı temsil eden siyasetçiler itiraz etmeli, “Sen ne yapmaya çalışıyorsun birader? Kendine gel” demeli.

        Eleştirilere cevap

        Eleştirilere cevap
        0:00 / 0:00

        6 Mayıs Cuma günü yazdığım 'Sessiz İstila ve sığınmacı meselesi' başlıklı yazıma sosyal medyada bir kesim tepki gösterdi.

        Aralarında düşüncelerine saygı duyduğum isimler de olduğu için eleştirilere yanıt vermek istiyorum.

        Beni ırkçı olmakla suçlayanların kaçı yazının tamamını okudu bilmiyorum ama özellikle bir paragraf üzerinden yüklendiler.

        “Eğitimsiz, cinsiyet eşitliği kavramından habersiz, kalifiye olmayan, gittiği ülkenin diline, kültürüne uyum sağlamayan 5 milyon kişiyi dünyanın en liberal, en gelişmiş, en toleranslı ülkesine dahi gönderseniz o ülkede problem çıkarır. Söz konusu kitlelerin kökeni veya milliyetiyle ilişkili değildir mesele” dediğim için ayrımcılık yaptığımı söylediler.

        Oysa yazıda daha bir sonraki cümlede “Beyaz adamın yükü” söylemindeki gibi "Batı’nın medenileştirme kılıfı altında sömürme veya başka kültürleri küçümseme eğilimiyle aynı çizgiye düşmek istemem” demiştim.

        Siyaset bilimci bir okurumun ifade ettiği gibi sosyo-ekonomik gelişmişlikte Türkiye’den geride olan ülkelerden gelen insanların Türkiye’ye yük getireceğini söylemenin ırkçılıkla bir ilgisi yoktur.

        Amacım bir milleti küçümsemek değil kontrolsüz göçün yarattığı sosyolojik problemlere dikkat çekmekti.

        Yine de 5 milyon kişiyi genellemek yerine ‘aralarında’ ifadesini kullanmam daha doğru olurdu.

        Bu çerçevedeki tepkilere hak veriyor ve sözlerimi düzeltiyorum.

        Diğer Yazılar