Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ile geçen hafta bir araya geldik. Uzun bir sohbette eğitim sistemine dair kendisine pek çok soru yönelttim.

        Aslında sadece bir izlenim yazısı yazacaktım ama konuştuklarımıza dönüp bakınca bunu bir röportaj olarak yayınlamanın daha doğru olacağını düşündüm.

        Sohbet uzun olduğu için iki bölümde yayınlayacağım.

        İlk bölümde Türkiye’de yıllarca başarısız ve dar gelirli öğrenci gruplarının yönlendiği meslek liseleriyle ilgili yaşanan dönüşümü okuyacaksınız.

        Meslek liselerine uygulanan katsayı uygulamasının uzun vadede ciddi negatif etkileri olmuş. Dezavantajlı öğrencilerin bu okul türlerinde kümelenmesi nedeniyle meslek liselerinde devamsızlıkla terk, madde bağımlılıkları ve disiplin olayları artmış. Sanayide ara eleman eksikliğinin temelinde de yine buradan nitelikli öğrencilerin çıkmaması yatıyor.

        Bugünse ciddi bir değişimden söz ediyoruz. Bırakın başarısız öğrencileri yüzde 1’lik dilimdeki öğrenciler meslek liselerine yönelmeye başlamış. Özellikle savunma sanayii ile entegre liselere talep ciddi biçimde artmış.

        Bu dönüşümün hikayesini Bakan Özer detaylarıyla anlattı.

        Yarınki bölümde ise okullar arası eğitim kalitesine, özel okul fiyatlarına, ücretsiz yemek tartışmasına ve kız çocuklarını okula göndermeyen cemaatlerin durumuna ilişkin sorularıma verdiği yanıtları okuyacaksınız...

        REKLAM

        “LİSELER ARASINDAKİ BAŞARI FARKI CUMHURİYET TARİHİNDE İLK KEZ BU KADAR DERİNLEŞTİ”

        Genel bir soruyla başlayalım. Türkiye’de eğitim sistemiyle ilgili bakan olduktan sonra gördüğünüz en ciddi problem neydi?

        Türkiye’de problem, eğitim politikalarının ideolojik olarak dizayn edilmesi. Katsayı uygulamasının kime faydası olmuş? İmam hatipleri bir kenara bırakalım, meslek liselerini konuşalım. Akademik olarak başarılı öğrenciler yükseköğretim erişimleri kısıtlandığı zaman o okula giderler mi? Yükseköğretime gitme şansı olan o akademik başarılı öğrenciler meslek liselerinden uzaklaştı. O zaman ikinci veya üçüncü tercihinde olan öğrenciler, yani hiçbir yere yerleşemeyen öğrenciler homojen bir şekilde kümelenmeye başlıyor.

        Eğitimde çok kritik bir şey var; öğretmenin öğrenciden başarı beklentisi arttığı zaman çocuğun başarısı artıyor. Beklenti çok kritik bir şey. Homojen olarak dezavantajlı kesimi bu lise türünde topladığınız zaman; öğretmen bir kere anlatıyor, anlamıyorlar, iki kere anlatıyor, anlamıyorlar. Başka disiplin vakaları da var. Öğretmenin öğrenciden başarı beklentisi bir anda düşüyor. Düştüğü zaman öğretmen sizden el çekiyor, eğitim ortamı daha dezavantajlı hale geliyor. Liseler arasındaki başarı farkı Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu kadar derinleşti. Normalde bir okul türünde heterojen bir öğrenci profili olması lazım. Çok başarılı olanların da çok başarısız olanların da bir araya gelmesi, yani akran eğitimi olması lazım. Sadece öğretmenin anlatması değil; birbirlerine anlatacakları şeyler olmalı. Düşünün, lise çağımızda ben arkadaşlara ders anlatırdım. Mutlaka anlatan birileri vardır. O eksikliği de öbürü başka bir şekilde giderir, diğerine yardımcı olur. Sosyalleşmeye yardımcı olur. Şimdi siz akademik olarak başarılı öğrencileri bir tarafta kümelediniz. Bunlar rekabet ediyorlar, zaten paylaşmıyorlar. Diğer tarafta da öğrencilerin zaten paylaşacak bir şeyleri yok.

        REKLAM

        Bunu sınavla öğrenci alan okullara mı bağlıyorsunuz?

        Bu da katsayı uygulamasının getirdiği bir durum. Çok ciddi bir şekilde okullar arası başarı farkı artıyor. Şimdi böyle olunca meslek liselerinde 21. yüzyılın becerilerine sahip olan insan kaynağı yetiştiremezsin. İş gücü piyasası çok ciddi maliyet ödüyor, aradığı elemanı bulamıyor. Kamuoyu bunu çok fazla bilmiyor ama Millî Eğitim Bakanlığı bir de başka bir problemle uğraşıyor: Dezavantajlı öğrencileri kümelediğiniz zaman, meslek liselerinde devamsızlıkla terk olanlar, madde bağımlılıkları ve disiplin olayları artıyor. Bakanlık diğer işlerini bırakıyor, sadece o sorunları rehabilite etmek için uğraşıyor; rehberlik hizmetleri vermeye çalışıyor, bağımlılıklarla ilgili mücadele etmeye çalışıyor, terk oranlarını azaltmaya çalışıyor.

        Politikaları gerçekten kaliteyi artırmaya matuf bir şekilde, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirecek şekilde yapmadığınız zaman birçok hasar ortaya çıkıyor. Eğitimin şöyle bir özelliği var: Eğer soruna doğru çözüm üretirseniz, sadece o alandaki sorun çözülmüyor; başka alanlardaki sorunların da çözümü kolaylaşmaya başlıyor. Ama yanlış bir hamle yaparsanız sadece orayı tıkamıyorsunuz, sistemin başka yerlerindeki bariyeri de yükseltiyorsunuz. Katsayı uygulaması öyle bir şey.

        "BAŞARILI ÖĞRENCİLER TEKRAR MESLEK LİSELERİNE DÖNMEYE BAŞLADI”

        Dediğiniz çok doğru. Özellikle meslek liseleri; bizim dönemimizde hakikaten en başarısız öğrencilerin gittiği, hatta ailelerin, “Üniversite kazanamayacak, bari gitsin bir meslek edinsin” diye çocuklarını gönderdiği, serserilerin takıldığı okullara dönüşmüştü. Meslek liseleriyle ilgili neyi değiştirdiniz?

        REKLAM

        Meslek liseleri, bildiğimiz meslek liseleri; meslek eğitimi veren Anadolu lisesi, sosyal bilimler lisesi gibi liseler. İkinci kanalda mesleki eğitim merkezi var. Meslekî eğitimde iki kanal var. Meslekî eğitim merkezi, Almanya’daki Dual meslekî eğitimin Türkiye’deki karşılığı. Dual dediği şey şu: Eğitim ortamı iki yer; hem okul hem işyeri. Haftada bir gün okula, dört gün işletmeye gidiyor. Üç yıl çırak olarak eğitim alınıyor, üçüncü yılın sonunda başarılı olanlar kalfa oluyor, son yılın sonunda da usta oluyor.

        Çırak eğitiminde işveren iş kaydını yapıyor mu?

        Hayır, bu eğitim, istihdam değil. 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanunu’na göre dizayn ediliyor. Sadece meslekî eğitim değil, üniversitelerin stajları da. Orada iki şey var: Birincisi, öğrenciye çıraklıktan itibaren asgari ücretin yüzde 30’u kadar para veriliyor. 2021’in sonuna kadar bunu işveren ödüyordu, çalışan sayısına göre devlet kompanse ediyordu ama ağırlıklı yük işverendeydi. İkincisi de iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı öğrenciyi sigortalama; SGK kaydı değil. Öyle olduğu zaman işçilik olur, bu eğitim. Aynısı üniversitelerin mühendislik bölümlerinde yapılan stajlar için de geçerli. Orada da asgari ücretin yüzde 30’u alınıyor ve iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı öğrenciler devlet tarafından sigortalanıyor. Meslek liselerine yaptığımız iki tane dokunuş oldu: Birincisi, eğitim verdiğimiz alanın tamamını sektöre dahil ettik. Bakanlığın sektörle ilişkisi yıllardan beri hep şöyle olmuş: Sektöre demiş ki, “Bana laboratuvar ver, bana okul ver”. Biz de dedik ki, “Biz size eleman yetiştiriyoruz. Benim paraya ihtiyacım yok; bana okul da yapma, laboratuvar da yapma. Her şeyi ben yaparım. Gel süreçleri birlikte yönetelim. Müfredatı birlikte güncelleyelim, öğrencinin işletmedeki beceri eğitimini birlikte planlayalım. Öğretmenin meslekî gelişim eğitimini birlikte planlayalım. Sizden istediğimiz tek bir şey var: İstihdamda öncelik sağlayın.” Böylece bir adım attık, bir baktık ki sektör zaten yıllardan beri bunu istiyormuş.

        Toplamda kaç sektörden söz ediyoruz? Ağırlıklı olarak neler var?

        54 sektör var. Yiyecek-içecekten saç bakımına, elektrik-elektronikten turizme, enerjiden kültüre kadar çok sayıda alandan söz ediyoruz. İş gücü piyasasında olup da bizde tanımlı olmayan hiçbir alan yok. Bir de bunlar sadece alanlar, bunların 200 tane de farklı dalı var. Yaptığımız ikinci şey de şu oldu: Meslek liselerinde döner sermaye kapsamında üretim yapılıyor. Okullar üretim yapıyorlar; masa, sıra üretiyorlar. 2018 yılında bakan yardımcısı olarak başladığım zaman genel müdüre, “Meslek liselerinde ne kadarlık üretim yapıyorsunuz?” diye sordum. Cevap şuydu: “Bilmiyoruz.” Kayıt yok. Maliye Bakanlığı’nın kayıtlarına göre 200 milyon liralık üretim yapılmış. 3 bin 574 tane meslek lisesi. Ama sadece masa ve sıra üretmiş. Ahşap bölümünde, mobilyacılık bölümünde masanın ahşapları üretilmiş, demir bölümü de o demir aksamı yapmış. Daha sonra bakanlığın ihtiyaçları doğrultusunda bu ihtiyaçlar giderilmiş, satış yapılmış. Sonra il müdürleriyle bu üretimi artırmak için bir toplantı yaptık. “Yüzde 15 hazine kesintisi var, bunun yüzde 1’e düşmesi lazım” dediler. Bunun üzerine maliye bakanı ile görüştük.

        REKLAM

        Geriye kalan yüzde 85 nereye gidiyor?

        Giderler çıkartılıyor, kalan kısım il, ilçeye ve okula kalıyor. Bir de öğrenci ve öğretmen de bundan pay alıyor. Öğrenci, 1 asgari ücrete kadar, öğretmen de 2 asgari ücrete kadar üretime yaptığı katkı ölçüsünde pay alıyor. En fazla üretim yapan ilk 20 ili çıkardım. Bu iller arasında İstanbul, Sakarya, Kocaeli, Bursa, İzmir, Afyon gibi sektörün kümelendiği hiçbir il yok. Birinci okul Batman Meslek Lisesi çıktı. Daha sonra kesintiyi yüzde 1’e indirdik ve tüm alanlarda üretim yapılacak dedik. O zaman hedefimizi 1 milyar liraya çıkartacağımızı konuştuk. Herkes “Mümkün değil” diyor. Oradaki amacım şu: Bir, uygulayarak öğrenmeyi teşvik etmek. Çünkü o zaman beceri, öğrenme mekanizması çok hızlı oluyor. İkincisi, iş gücü piyasasına çıktığı zaman, üretim yaptığı için bu becerileri kazanmış oluyor. Dolayısıyla, istihdam edilebilirliği artıyor. Üçüncüsü, 1 asgari ücrete kadar öğrenciye pay veriliyor. Burada gariban çocuklar kümelenmiş, ceplerine para girsin istedik. Dördüncüsü de Millî Eğitim Bakanlığı’nın sıra, masa, dolap gibi ihtiyaçlarını giderme kapasitesi artıyor. Buna iki koldan ağırlık verdik: Bir taraftan sektörü devreye soktuk, öbür taraftan üretim kapasitesini artırdık. Bir yıl sonra yüzde 1’lik dilimden öğrenciler gelmeye başladı. Aselsan’la savunma sanayiyle ilgili bir okul kurduk: Aselsan Meslekî Teknik Anadolu Lisesi. Millî Eğitim Bakanlığı ilk defa savunma sanayi alanında meslekî eğitim vermeye başladı. Üstelik istihdam garantili. Mezunların hepsini Aselsan istihdam edecek. Eğer üniversiteye giderse de burs vermeye devam edecek ve üniversiteden mezun olduktan sonra istihdam edecek.

        REKLAM

        Ama üniversite bölümleri belli bölümler, değil mi?

        Evet, mühendislik gibi bölümler. Bir anda yüzde 1’lik dilimden öğrenciler gelmeye başladı, algı değişmeye başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi meslek lisesi kurdu, Yıldız Teknik de Teknopark İstanbul da meslek liseleri kurdular. Bir anda başarılı öğrenciler tekrar meslek liselerine dönmeye başladı. Yani o katsayı uygulamasının uzaklaştırdığı insan profili geri döndü. İstanbul’daki Teknopark Meslek Lisesi, İstanbul Fen Lisesi’ne gidecek öğrencinin puanından daha yüksek puanla öğrenci almaya başladı.

        Peki, sınav puanı var mı? Girme kriteri nedir?

        YGS ile öğrenci alınıyor.

        Neler ürettiniz? Masa, sıra, sandalye tamam, başka?

        Üretim çeşitliliği artmaya başladı. 200 milyon 500 milyona çıktı. 2021’de 1 milyar 162 milyon liralık üretim yapıldı. Covid 19 salgını için maske, dezenfektan, tek kullanımlık önlük üretildi. Solunum cihazı üretildi. Hatay ve Tekirdağ, N-95 maske makinesini üretti.

        Peki, okullara ar-ge, bilişim desteği verdiniz mi?

        Tabii, 50 tane ar-ge merkezi kurduk. Cumhurbaşkanımız açılışını yaptı. İlk kez meslekî eğitimde patent, faydalı model, marka tasarımla ilgili süreçleri başlattık. Aslında her adım birbirini destekledi, büyüttü. Bir anda bakanlığın tescil sayısı artmaya başladı. Üç sene önce, son 20 yıla bakın; tescil aldığı ürün sayısı yıllık ortalama 2,9. Bu seneyi 8 bin 300 adet patent, faydalı model ve marka tasarımla kapattık. Sektör tamamen işin içerisine girip, üretim kapasitesi artırılıp öğrenciler de pay almaya başlayınca, meslekî eğitimin dinamikleri değişmeye başladı. Meslek liseleri ihracat yapmaya başladı. İstanbul’da İSO’yla birlikte yürüttüğümüz bir meslek lisesi var, kâğıt havlu üretiyor. Üretilen bu kâğıt havlular Fransa’ya ihraç ediliyor. Güzel olan, kâğıt havlu ihracatı yapılması da değil, o kâğıt havluyu üreten makineyi de üretmişler. Covid-19 salgını bize şunu gösterdi: Üretmediğiniz müddetçe paranız olsa da satın alamayabilirsiniz. Bir anda meslekî eğitim verilen tüm alanlarda üretime başlandı. Her öğrenci, 15-16 yaşlarında emek ile hakkaniyet arasında ilişki kurmaya başladı. Kariyer planları yapmaya, yapabilirliği topluma göstermeye başladılar. Bir anda yeni yeni açılımlarla sürekli büyümeye başladık.

        REKLAM

        En çok talep hangi meslekî liselerin hangi bölümlerine?

        Hemen hemen tüm bölümler diyebilirim, çünkü çok ön plana çıkan bir şey yok. Aselsan Meslek Lisesi yüzde 1’lik dilimden öğrenci aldı. İTÜ’nün lisesi mesela elektrik-elektronik kontrol ve bilgisayar ve denizcilikle ilgili bölümlere yüzde 3-4'lük dilimlerden öğrenci alıyor. Aslında yüzdeliği belirleyen şey o alanın sektörle iç içe geçmesiyle ilgili. Öğrenci o kokuyu alıyor, ona göre orayı tercih ediyor. Teknopark da yazılımla ilgili. Çocuklar, meslek liselerinde gördüğünüz öğrenci profiline uymuyor; profiller fen lisesi öğrenci profili. Üstelik üretiyorlar, çalışıyorlar.

        Türkiye’de üniversite sayısı o kadar çok arttı ki, üniversite mezunlarının çoğu işsiz kalınca, aileler aslında liseden itibaren meslek garantili bir alana çocuklarını yönlendirmenin daha doğru olduğunu da gördüler.

        Evet, doğru. Bir sürü faktör var. Meslek eğitimi algısı da etkili. Covid-19 salgınındaki üretim kapasitesi ve meslek liselerinin toplumda ve ulusal basında görünürlüğünün artması algıyı değiştirdi. Gittiğimiz yerlerde, okullarda bunu görüyordum. Çekingen, ürkek... Öbür türlü öğrenciye bakıyorsun, televizyona çıkmış ve rahat rahat kendisini ifade ediyor. Bunlar tüm okullara yayılıyor.

        Az önce kâğıt havlu ihracatından bahsettiniz. İhracata ya da sanayiye doğrudan katkısı olan diğer alanlar hangileri oldu?

        Mesela 5 eksenli CNC tezgâh. Hatay ve İskenderun’da sanayiyle, her türlü teknik ayrıntıyla ilgili üretim yapılıyor. Artık ciddi bir şekilde sürecin içerisindeler. Mesela Şırnak’ta şal şapik kumaşı üretiyorlar, Suriye ve Irak’a ihracat yapıyorlar.

        REKLAM

        Peki, o bağlantıları kurmalarına siz yardım ediyor musunuz?

        Süreçleri hep kendileri yönetiyorlar. Biz bakanlık olarak onlara ihracat yapmayla ilgili izin süreçleri konusunda destek veriyoruz, sonraki süreçlerle kendileri ilgileniyor.

        Sanayi Bakanlığı’yla aranızda bu konuda bir işbirliği var mı?

        İhracat konusunda Ticaret Bakanlığı’yla işbirliği içerisindeyiz. Sanayi Bakanlığı’yla tüm OSB’lere meslekî eğitim merkezleri kurmakla ilgili bir çalışma yaptık. Aslında küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihtiyaç duyduğu şey meslek lisesi mezunu değil; çırak, kalfa ve usta. Mahallenizdeki kuaförün çırağa ihtiyacı var. Hastanenin, tekstilcinin, terzinin, o bitirilen zanaatların ihtiyaç duyduğu şey hep çırak ve kalfa. O gelenek ortadan kalktı. 25 Aralık 2021 tarihi itibarıyla bir değişiklik yaptık. İşverenin üzerinden yüzde 30 ödeme yükünü kaldırdık, onu tamamen, devlet olarak biz üzerimize aldık. İkincisi olarak da 3 yılda çırak olunuyor, “Kalfa olduktan sonra da asgari ücretin yüzde 30’unu değil, yüzde 50’sini alsın” dedik. Çünkü bir sertifikasyon var, ücreti de değişsin. Bunu da yüzde 50 yaptık.

        Yaş sınırı var mı?

        O kadar güzel bir mekanizma ki ortaokul mezunu olanlarda yaş sınırı yok. Müthiş bir şey. Hızlı bir şekilde tüm illerde ticaret ve sanayi odalarıyla birlikte çalışmalara başladık.

        İş yerinin kriterleri neler?

        İş yerinde usta öğretici olması lazım, çünkü bu tek başına çalışma değil, bir eğitim. Usta öğretici, usta olarak mezun olan, bakanlığın belirlemiş olduğu, pedagojik formasyonla bağlantılı bir eğitimden geçiyor. Bunu da uzaktan eğitimle rahat bir şekilde veriyoruz. Usta öğretici olanlara artık çırak gönderebiliyoruz.

        REKLAM

        Diyelim küçük bir atölye var. Oradaki usta, önce sizden usta öğretici eğitimi alıyor, ondan sonra başvuruyor. Peki, çırağı onlar mu buluyor, yoksa siz mi yönlendiriyorsunuz?

        İkili çalışılıyor. Sanayi odalarıyla işbirliğine gittik. Bize başvuran öğrenci hangi alanda yapmak istiyorsa o sektörle bağlantılı pozisyonlar bulunuyor. Öğrenci görüşüyor ve hukuki bir akit imzalanıyor. İşletme bulamadığı zaman kaydı devam etmiyor. O kadar reel bir durum ki, bizim meslekî eğitim merkezinde fantezi yapabilme imkânımız yok. Kafaya göre öğrenci sayısını artıralım diyemeyiz.

        Diyelim ki çırak isteyenler var, onları nasıl yönlendiriyorsunuz? Bulabiliyorlar mı?

        Tabii ki bulabiliyorlar. İstanbul’da, İstanbul Sanayi Odası ve İstanbul Ticaret Odası ile beraber bu süreci yürütüyoruz. Bir dijital platform oluşturduk; giren öğrencinin başvurusu ve hangi alanı istediği o platforma düşüyor. Sonra İSO ve İTO, “Benim bu sektörde ihtiyacım var” diyor ve eşleştiriyorlar. Anlaşırlarsa hukuki akit imzalanıyor ve süreç başlıyor. Öğrenci haftada 1 gün okula, 4 gün de işletmeye gidiyor.

        “Haftada 1 gün okula gidiyor” diyorsunuz, okula nerede gidiyor?

        Meslekî eğitim merkezi binasında.

        Peki, bu çocuklar kaç yaşından itibaren bu eğitimi alabiliyor? Ortaokul mezunu olmak mı gerekiyor? Yani lisede, normal bir liseye kayıt yaptırmak yerine oraya kayıt yaptırıyor. Hem okuyor hem çalışıyor.

        30 yaşında da, 50 yaşında da öğrencilerimiz, çıraklarımız var. 2022 yılındaki hedefimiz 1 milyon çırak-kalfaya ulaşmaktı. Yıl sonu itibarıyla 1 milyon 200 bine ulaştık. Bu değişikliği yapmadan önce Türkiye’deki çırak-kalfa sayısı 159 bindi. Şu anda tüm sektörlerde 1 milyon 200 bin. En fazla yer alan sektör saç bakım ve güzellik, yani kuaförler. Ardından yiyecek-içecek, tekstil, moda tasarımı, metal teknik, elektrik-elektronik geliyor.

        REKLAM

        Peki, çırak-kalfaya asıl ihtiyaç duyan sanayi değil mi?

        Onlar da var. Tüm alanlarda çok ciddi bir artış oldu. 159 bin nerede, 1 milyon 200 bin nerede! Asıl güzel taraf şu: Kadınların meslekî eğitim merkezlerindeki oranı arttı. Ortalama 25-27 bin bandındayken, şu anda 350 bin kadın var.

        Kadınların oranını artırmak için keşke ücret artışı yapsanız; mesela “Kadınlara asgari ücretin yüzde 35-40'ı olacak” deseniz...

        Şu anda liseye giden bir çocuk bile 2 bin 450 lira para alıyor. Kalfa 3 bin 750 lira alıyor. Çok ciddi para, devlet okurken para veriyor.

        Bu sadece okuyanlar için değil, hiçbir eğitim alamamış ev kadınları için de çok önemli bir fırsat. Orada belki Aile Bakanlığı’yla çalışıp geliştirmek lazım.

        1 milyon 200 binin yüzde 81’i 18 yaş üzeri.

        Yüzde kaçı kadın?

        Yüzde 30’u kadın. Giderek de artacak. Düşünün, NEET (Not in Employment, Education or Training) diye bir oran var: ‘Ne eğitimde ne istihdamda.’ OECD’nin kullandığı aralık 15-29 yaş aralığı. Bu aralığa bakıyor, “Ya eğitimde ya da istihdamda olması lazım” diyor. İkisinde de değilse sosyolojik olarak bir problem var.

        Türkiye’de bu oran yüzde kaçtı?

        Yüzde 25 civarındaydı. OECD ortalaması yüzde 15. Bu adımımız, Türkiye’nin NEET oranını OECD ortalamasına düşürecek. Eğitimle ilgili bir hamle yapıyorsunuz, sadece iş gücü piyasasını güçlendirmiyorsunuz, aynı zamanda genç işsizlik oranı da uzun vadede düşüyor. Şu anda meslekî eğitim toparlanıyor, daha iyi bir noktaya doğru gidiyor. Yeni ihtiyaçlara göre sistemi revize ediyoruz.

        Bir de meslekî eğitim merkezlerinde okul çok önemli değil. Mesela 2022 yılında hiç meslekî eğitim merkezi binası yapmadım. Herhangi bir okulda o 1 günlük eğitim verilebilir. Çünkü binaya yatırım yapmaya gerek yok. Hatta sektör istiyorsa, sektörün olduğu yerde de ders verilebilir. Mesela İstanbul’daki Otelciler Birliği ve Turizm Bakanlığı’yla bir anlaşma yaptık; öğrenciler o 1 günü de otelin içerisinde geçiriyor, 5 gün oradalar.

        REKLAM

        Bir de o kadar çok üniversite yapıldı ki herkes, “Benim çocuğum üniversiteye gitsin, meslek lisesine gitmesin” diyordu. Sonra bir üniversiteli işsizler ordusu ortaya çıktı. Eskiden en gözde bölüm tıptı, bu süreçte doktorluğun ne kadar gözden düştüğünü görüyoruz. Siz geleceğin meslekleri anlayışını da değiştireceksiniz.

        Kesinlikle çok iyi gidiyor. Bir de öğrenci profili değişiyor. Artık öğrenciler meslek liselerine girebilmek için rekabet ediyor. Okullar yüzde 0.2’lik dilimden öğrenci alıyor, oraya girmek için çaba sarf etmeniz gerekiyor.

        Diğer Yazılar