Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ankara’da geçen, dili ve kahramansızlığıyla dikkat çeken bir orta sınıf romanı “Aile İçi Muhabbet.” Bir ailenin üyelerinin babanın ölümü sonrası seçtikleri yolları anlatıyor. Farklı boyutlarıyla evlilikler, ayrılıklar, aldatmalara tanık oluyoruz romanda. Sıkıntısı ise isimlerin ve çokluğun yarattığı karmaşa...

        Uzun yıllar yaşadığım için biliyorum; İstanbul’dan gerçekten de farklı bir yaşam akışına sahip Ankara, edebiyat üretimi için pek elverişli gibi görünmese de aslında kalem oynatmayı bilenler için bir hayli cazip fırsatlar sunar. Orta sınıfın dingin gibi görünen gerçekte hırslarla bezeli memur hayatı, hâlâ Anadolu’da bulunuyor olmanın verdiği saflık, her an değişmeye hazır olsa da yapmacıklıktan uzak ikili ilişkiler, her şeye rağmen süren aile bağları, gerçeğe dönüşebilecek kadar küçük hayaller, beklentiler, umutlar ve her halükârda bir şekilde bağ kurabilen birbirine yabancılaşmamış karakterler... Bunları iyi harmanlayınca, çoğu “eski” Beyoğlu’nda geçen birbirinin kopyası romanlardan farklı, okunabilir eserler çıkıyor ortaya. Şiir Erkök Yılmaz, “Aile İçi Muhabbet”te buna soyunuyor. Başarıp başarmadığından bahsetmeden önce hikâyemize bakalım.

        ERZURUM’DAN YENİMAHALLE’YE

        Demiryolları memuru Hamdullah Güven, eşi Meyyuse ve çocuklarıyla Erzurum’da yaşarken tarlayı bağı satıp Ankara Yenimahalle’de büyücek bir ev satın alır. Meyyuse 15 yaşındayken evlenmişler, II. Dünya Savaşı’nın seferberlik günlerinde Hamdullah Bey orduya yazılmış ve o askerdeyken ilk çocukları Naciye dünyaya gelmiştir. Sonra ilk erkek çocuk Zafer, ardından ikinci kız Sacide, üçüncü kız Gülsüm ve ikinci erkek Yurdaer... Üç kız, iki erkek toplam beş çocuklu ailenin sobalı apartman dairesindeki yaşamları, evin borcu bitmeden Hamdullah Bey’in Hakk’ın rahmetine kavuşması sonucu sarsılır. Bundan sonra ailenin her ferdi kendi yaşamının peşine düşer. O sırada Naciye koskoca bir gelinlik kız, Sacide ergen, Gülsüm her geçen gün serpilmekte olan, Yurdaer 4 yaşında bir çocuktur. Zafer ise bir süre önce evlenip hanım köylü olmuştur ve karısı da hamiledir. İlerleyen sayfalarda birer birer bu karakterlerin yaşamlarına, geçmiş ve geleceklerine, birbirleriyle ilişkilerine tanıklık ederiz.

        HERKESE BİR KISMET VAR

        Büyük kız Naciye, gençliğinde okul yerine meslek kurslarına gönderilmiş, kendini dikişte geliştirmiştir. Babasının ölümüyle sadece annesi değil kendisi de maaş almaya hak kazanmıştır ve bu durum onu evdeki yaşam hakkında söz sahibi yapmıştır. En azından o böyle düşünmektedir. Hem dikişten gelen para hem maaşla daha bağımsız bir hayat peşine düşer, tabii “evde kalmış kız” olma duygusuyla...

        Sacide, evden ilk kopma belirtisi gösteren çocuk olur. PTT’de telefonda çalışmaktayken kendi kendine hukuk fakültesine yazılmış, altı yılda bitirmiştir. Artık telefonda çalışan kız değil, PTT Genel Müdürlüğü’nde çalışan hukuk mezunu bir hanımefendidir. Babası bunu sadece üç ay görür. Sacide, ilk hukukçu maaşıyla o yaz tatile götüremeden babası ölmüştür.

        Ailenin diğer üyelerinin sanki o tıp okusun diye Ankara’ya göçüldüğünü düşündüğü Zafer, kardeşi Sacide’nin tanıştırdığı Ülker ile evlidir. Ülker milletvekili kızıdır ve onun ailesiyle Güven ailesi arasında gerilimler yaşanmaktadır. Yine de çoğuna göre, zamanında bir şarkıcıya gönül vermiş doktor Zafer için en iyi kısmet Ülker’dir.

        O sırada lisede okuyan Gülsüm de aynı şeyi düşünmektedir zira Ülker’in erkek kardeşi Osman’a âşıktır. Gerçi sonra geçer bunlar; Gülsüm üniversitede feminist ve bağımsız tavırlar sergiler, tiyatroya ilgi duyar, kendini çevresine kabul ettirir.

        En küçük çocuk Yurdaer ise bir gün ortadan kaybolur ve nihayet “kötü yola düşmüş” bir kıza tutulduğu ortaya çıkar.

        Olaylar, işten arkadaşı Müzeyyen’in Sacide’yi bir avukatla tanıştırmasıyla hızlanır. Sacide bu avukatı sevip sevmediğini, onun iyi bir kısmet olup olmadığını anlamaz ve verdiği kararla ailenin diğer üyelerinin kendilerine çizdiği yol da şekillenir.

        “MUHABBET”İ KESEN İSİMLER

        Ne kadar çok isim ve hayat saydım değil mi? İşte “Aile İçi Muhabbet”in sorunu tam da bu: Birini özümsemeden diğeri karşımıza çıkan, üstelik birbirine benzeyen, çok sık tekrarlanan isimler... Öyle ki bazı noktalarda kitap, karakterlerin hayatlarından değil sadece isimlerinden ibaretmiş gibi geliyor. Zoru seven okuru bile bunaltıyor bu durum ve hikâyenin özünün ortaya çıkmasını engelliyor.

        O özde aslında evlilik baskısıyla gençliğini yaşayamayan kadınlar, akabinde zoraki yürüyen evlilikler, toplumun biçtiği role isyan eden kızlar, ailelerin müdahaleleri ve aldatmalarla dolu hayatlar var. Yukarıdan bakıldığında taşranın toplumsal sıkıntısını iyiden iyiye hissettiren, bunu da kahramansızlığı seçerek pekiştiren bir roman “Aile İçi Muhabbet.” Hem bu sayede hem de ince mizahıyla kendini beğendiriyor aslında; ama yine, yeniden, yeni isimler yüzünden “aile içi muhabbet” tıkanıyor. Hatta fazlasını söyleyeyim, zamanın birbirine girmesine bile sebep oluyor bu durum.

        Oysa anlatılan yaşam tipik Ankara yaşamı; karşılaştığımız coğrafya tipik Ankara coğrafyası. Dili de tam kıvamında kitabın. Böyle bakıldığında İstanbul’dan uzak bir orta sınıf romanı okumak için iyi bir fırsattı bu roman aslında...

        BONFİLE VEAVOKADOYAÂŞIK OLMAK

        Sağlıklı beslenme fetişizme dönüştü derken artık sanırım bizzat beslenme fetişizme dönüşüyor. Yemeği kutsayarak, yiyecekleri kişileştirip onlara yakıştırmalar yaparak biraz abartmıyor muyuz sizce de? Basit bir tuz serpme numarasıyla başlayan süreçte artık amacın yemek değil şova dönüşmesi kimseyi rahatsız etmiyor mu? Sanırım etmiyor. Öyleyse devam diyelim ve yeni çıkan iki kitaptan bahsedelim.

        ERİKLİ CHERRY BERRY

        A Milli Futbol Takımı’nın supervizör şefi olarak da görev yapan, takımın tüm kamp beslenme programını yöneten Ebru Omurcalı daha önce pek çok yemek kitabına imza atmış. Konsept çorba dükkânı açmış, “Çorbanın Kitabı” adlı kitabı en çok satan yemek kitapları listesinde ilk sıralara çıkmış. “Bu kitabın amacı, tıbbi tedavi diyet değil, uzmanlar tarafından önerilen içecekleri lezzetli ve keyifli hale getirmektir” diyor. Kitapta, farklı özelliklere sahip meyve-sebze karışımlarından çaylara, şerbetlere kadar tarifler bulunuyor. Sağlık, lezzet ve kolay ulaşılabilirlik bu tarifler hazırlanırken başta gelen hedef olmuş. “Çilekli limonlu sunrise,” “Elmalı cennet hurmalı blending,” “Erikli cherry berry” kitaptaki içeceklerden bazıları. Afiyet olsun.

        MUZLU PICANHA IZGARA

        “Hava atmak için yemek yapılmaz ama yemek yapmak havalı bir iştir” diyen Uğur Volkan Uysal, birçok otelde çalışmış, birçok restoranın danışmanlığını yapmış, televizyonda da programı var. 22 yıldır “aşk ve tutkuyla yakışıklı yemekler yaptığını” söylüyor. Zaten kitabın üst başlığı da bu: Yakışıklı Yemekler. Amacını şöyle anlatıyor: “Hayatlarınıza dokunup kendi evinizde eti daha kaliteli ve yumuşak pişirmeyi hatta satın almayı öğrenmenizi sağlamak.” Bu bir kılavuz; etin inceliklerini, püf noktalarını ve dahasını anlatan bir kılavuz. “Muz, sote soğan ve avokado sos eşliğinde Picanha Izgara,” “Barbekü soslu dana fümeli pizza,” “Ispanak sote eşliğinde kuzu bonfilesi,” “Flei makarnası ve bezelye sote eşliğinde antrikot ızgara” kitaptaki tariflerden bazıları. Ayrıca farklı sos ve eti hazırlama yöntemi tarifleri de var. Afiyet olsun.

        BU HAFTA NE OKUSAK?

        İki kez Man Booker’a aday olan Güney Afrika doğumlu yazar, 10 öyküden oluşan kitapta beraber ya da tek başınayken sevmeyi ve yaşamayı anlatıyor. Tarih ve psikolojinin birleştiği diğer kitapta ise iki yazar kadınlık, erkeklik, cinsellik, şiddet ve özgürlüğü tartışıyor.

        Siyah Votka Deborah Levy Çev: Işılar Kür Everest Yayınları

        Tanrılık Halleri Evren Şar İşbilen Gamze İnan Kaya Doğan Kitap

        Diğer Yazılar