Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeni olan, hızla normale evrilir. Şöyle düşünün.

        Mesela yarın uçağa binip New York’a gideceksiniz. Sizi uçağa alıyorlar ama uçağı pistte 40 dakika bekletiyorlar. Gecikmeden yakınıyorsunuz. Ama sonra uçak havalanıyor ve 10 küsur saat sonra New York’a iniyorsunuz. Hâlâ sitem mi ediyorsunuz? Oysa biliyor musunuz, bir süre önce belki bu yolculuk 30 yıl sürüyordu. Ve siz uçamıyordunuz.

        Daha yeniye gelelim. Uçakta oturuyorsunuz ve size “Dizüstü bilgisayarlarınızı açın, internete bağlanabilirsiniz” diyorlar. Bağlantı çok hızlı, YouTube’dan birçok video izleyebiliyorsunuz. Ama sonra bağlantı kesiliyor ve sinirleniyorsunuz: “Olacak şey değil!” Ama bu bağlantıyı kurabileceğinizden haberiniz olalı belki sadece bir dakika oldu!

        Akıllı telefonlar şimdi ne kadar sıradan. Lâkin cebinizde şıngırdayan jetonlarla bir kulübe bulmak için dört döneli çok da olmadı. Evet, yeniliğe çok çabuk uyum sağlarız. Giderek de daha çok. Ama bu yenilikler öyle basit de gelmiyor hayatımıza.

        YARATICI TÜR  (David Eagleman – Anthony Brandt / Domingo Yayınları)
        YARATICI TÜR (David Eagleman – Anthony Brandt / Domingo Yayınları)

        KAYIT CİHAZI GİBİ

        “Bazı kişilerin bir yenilik üretmek üzere standart kalıpları kırmaları, beyinde işleyen temel yazılımların bir sonucu. İnsan beyni, deneyimi bir kayıt cihazı gibi edilgen durumda almaz; kendisine ulaşan duyusal verileri sürekli işler. Dünyanın yeni versiyonları da işte bu zihinsel çabanın meyvesidir. Beyinde yer alan ve çevrede ne var ne yoksa adeta yalayıp yutarak yeni versiyonlarını üreten temel bilişsel yazılımlar, bizi çevreleyen her şeyin –sokak ışıklarının, ulusların senfonilerin, yasaların, sonelerin, protez kolların, akıllı telefonların, vantilatörlerin, gökdelenlerin, kayıkların, uçurtmaların, ketçap şişelerinin- kaynağıdır.”

        “Yaratıcı Tür-Fikirler Dünyayı Nasıl Yeniden Yaratıyor” kitabının yazarları David Eagleman ve Anthony Brandt böyle anlatıyor. Biri (Anthony) besteci, diğeri de (David) sinirbilimci. Yıllardır arkadaşlar. Anthony’nin birkaç yıl önce bestelediği “Maternity” oratoryosu, David’in, bir ailenin tarihini anne tarafından izlediği “The Founding Mothers” hikâyesine dayanıyordu. Birlikte çalışmaları, aralarında yaratıcılık üzerine bir diyaloğun başlamasına önayak oldu. Her ikisi de o zamana kadar konuyu kendi bakış açılarından irdelemişti. “Sanat, binlerce yıldır iç dünyamıza doğrudan erişebilmemizi mümkün kılmış, yalnızca ne düşündüğümüzle değil, nasıl düşündüğümüzle ilgili de anlık bakışlar atmamızı sağlamıştır. İnsanlık tarihinde müziği, görsel sanatları ve hikâyeleri olmayan kültür yoktur. Bu arada son birkaç on yılda beyin bilimleri, insan davranışlarının altında yatan ve çoğunlukla bilinçdışı olan kuvvetleri anlamada önemli adımlar atmıştır. Bu iki farklı bakış açısının harmanlanması, yenilikle ilgili sinerjik bir tablo ortaya çıkarmıştı. Kitabımız işte bu tabloyla ilgili” diyorlar.

        YENİ FİKİRLER NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?

        “Yaratıcı Tür”, yukarıda bahsettiğimiz yaratıcı yazılımı, yazılımın nasıl çalıştığını, ona neden sahip olduğumuzu, onunla neler yaptığımızı ve bizi nereye götürdüğünü konu alıyor. Kitapta kendimize dair beklentilerimizi ihlal etme arzusunun, türümüze özgü doludizgin yaratıcılığa nasıl yol açtığını görüyoruz. Sanat, bilim ve teknolojiyle dokunmuş insanlık tarihine bakarak disiplinleri birbirine bağlayan yenilik iplerini de.

        İnsan toplumunun icatlarının irdelendiği kitapta üç temel bölüm var. Birinci kısım, yaratıcılığa duyduğumuz gereksinim, yeni fikirleri nasıl ortaya çıkardığımız ve ürettiğimiz yeniliklerin yaşadığımız yer ve zamanla nasıl biçimlendiği konusunda bir giriş. İkinci kısım, yaratıcı düşünme biçiminin ana öğelerini, seçeneklerin çoğaltılmasından riskin göze alınmasına kadar değişen bir yelpaze içinde inceliyor. Üçüncü kısımdaysa gözümüzü şirketlere ve okul sınıflarına çeviriyor, geleceği, hazırlayan bu kuluçka makinelerinde yaratıcılığı nasıl teşvik edebileceğimize bakıyoruz. Ve ardından zihnin içine dalıyor ve dünyalarımızı nasıl yeniden biçimlendireceğimizle ilgili bir vizyon oluşturuyoruz.

        HİKÂYE BİTMEDİ

        “Yaratıcılık, türümüzün son yüzyıllarında yaşamında oynadığı önemli rol kadar, bir sonraki adımlarımızın da mihenk taşıdır” diyor ikili: “Son birkaç on yılda dünya üretim ekonomisinden bilgi ekonomisine dönüştüğünü gördü. Ama bu yol burada sonlanmıyor. Bilgisayarlar yığınla veriyi sindirmekte daha iyi hale geldikçe, insanlar başka işler üzerinde çalışacak özgürlüğü bulabiliyorlar. Bu yeni modelin, yaratıcılık ekonomisinin ilk görüntülerini yakaladık bile. Yapay biyoloji uzmanlığı, uygulama geliştiriciliği, otomatik araba tasarımcılığı, kuantum bilgisayar tasarımcılığı, multimedya mühendisliği gibi iş kolları, çoğumuzun öğrenciliğinde yoktu bile. Ve üstelik bunlar, daha gelecek olanların öncülleri. Bundan on yıl sonra, sabah kahvenizi alıp şu anda çalıştığınızdan çok farklı görünen bir işe gidecek olabilirsiniz.”

        Giderek hızlanan bu değişimle başa çıkmamızı sağlayan tek bir şey var yazarlara göre: Bilişsel esneklik. Bizler deneyimin hammaddesini bünyemize katar ve yeni bir şey oluşturmak üzere işleriz. Öğrendiğimiz gerçeklerin ötesine uzanma kapasitemiz sayesinde çevremizdeki dünyayı algılayabilir, ancak olası başka dünyaları kurgulamaktan da geri kalmayız. Gerçekleri öğrenir, kurguyu üretiriz. Olanı kavrar, olabilecekleri düşleriz. İşte bu yüzden de yeni olanı hızla normale eviririz.

        TERBİYE Mİ YARATICILIK MI?

        Ama bir sorun var, ki neredeyse bütün toplumlar için geçerli. Yeniliğin gerektirdiği bu bakış açısı, eğitim sistemlerimize yansımıyor. Yaratıcılık, gençlikte keşif ve ifade biçimlerinin itici gücü ama daha kolay test edilip ölçülebilen becerilerin yeğlenmesiyle bastırılıp boğuluyor. Yaratıcı öğrenmenin dışlanması, daha büyük toplumsal eğilimleri yansıtıyor muhtemelen. Etrafınıza, çocuklarınızın okullarına bakın. Öğretmenler genellikle düzgün davranışlı çocukları, çoğunlukla ortalığı karıştıranlar olarak algılanan yaratıcı çocuklara tercih eder. Yakınlarda ABD’de yapılan bir ankete göre çoğu Amerikalı, çocuğunda büyüklerine saygıyı bağımsızlığa, terbiyeli davranışı meraka, kurallara saygıyı yaratıcılığa yeğlemekte.

        Şöyle diyor yazarlarımız: “Çocuklarımız için parlak bir gelecek istiyorsak önceliklerimizi yeniden belirlememiz gerekiyor. Böylesine büyük hızla değişen bir dünyada, yaşama ve çalışma senaryolarının değişmesi kaçınılmaz. Bizler çocuklarımızı yeni senaryoları yazacak şekilde hazırlamak zorundayız. Dengeli bir eğitim, becerileri olduğu kadar hayal gücünü de besler. Böyle bir eğitim sistemi meyvelerini, öğrenciler keplerini fırlattıktan ve bizim, yani anne babalarının ancak zar zor öngörebildiği bir dünyaya adım attıktan onlarca yıl sonra verecektir.”

        REKLAM

        ***

        İKİ TAVSİYE

        “Sosyal medya, şov dünyası, sanal âlem, eğlence sektörü, futbol camiası, play station durakları arasında gezinen bir roman” demişler. Yeterince garip değil mi zaten? Diğer kitapsa denize ve doğaya aşık Sinan’ın teknesi Pera’yla yaşadığı maceraları anlatıyor.

        Kalbim Pera  (Birol İnan / Mona)
        Kalbim Pera (Birol İnan / Mona)

        GARİPLİKLER

        Reşat Çalışlar

        Derviş Zaim

        (H2O)

        Diğer Yazılar