Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Koronavirüsün dünya çapında bir sağlık sorunu olmaktan öteye geçeceği; toplumların alışkanlıklarını, devletlerin ilişkilerini hatta ve hatta dünyanın düzenini değiştireceği aşikârdı. Şimdilik sonuçlarını tam göremesek de pandemi sonrasına ilişkin bilim adamları, siyaset bilimciler, sosyologlar ipuçları veriyor. Kimisi epey ileri gidip “komünizm gelecek” falan dese de aklı başında analizler yapan, hatta çözüm önerileri sunanlar da var. Bunlardan biri, belki de başta geleni Fransız sosyolog Edgar Morin. “Yolumuzu Değiştirelim-Koronavirüsün Öğrettikleri” yaklaşık yüz sayfada sorunun encamını ve çözümlerini ortaya koyuyor.

        Morin kelimenin tam anlamıyla asırlık bir çınar. 8 Temmuz’da 100 yaşını doldurdu. Zihni ve ufku açık, ayaklı bir tarih. “İnsan ve Ölüm,” “Yıldızlar,” altı ciltlik “Metod,” “Yitik Paradigma: İnsan Doğası,” “Bir Uygarlık Politikası İçin,” “Yeryüzündeki Şiddet” 70 yılda yazdığı kitapların bazıları. II. Dünya Savaşı’nda teğmen olarak Fransız ordusunda savaşan Morin işgalden sonra Fransız Direniş Hareketi’nde yer aldı. 1941’de de Komünist Parti’ye katıldı. Eleştirel yazılar yazınca 1951’de Komünist Parti’den atıldı. O yıldan bu yana Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nde yer alıyor. UNESCO’ya bağlı Avrupa Kültür Ajansı’nın yanı sıra Karmaşık Düşünce Derneği’nin de (APC) başkanlığını sürdürüyor.

        REKLAM

        “İSPANYOL GRİBİNİN DE KURBANIYIM”

        Biz konumuza yani pandemiye dönelim. Koronavirüs, Morin’in gördüğü ilk pandemi değil. Artık garip bir tesadüf mü dersiniz yoksa maşallah mı bilmiyorum ama Edgar Morin I. Dünya Savaşı’nda ortaya çıkan ve dönemin 2 milyarlık nüfusunda bir tahmine göre 50 milyona yakın kişiyi öldüren İspanyol Gribi’nin de kurbanlarından. Şöyle diyor: “İspanyol Gribi salgınının bir kurbanı da benim. Grip yüzünden öldüm, daha doğrusu ölü doğdum ve beni yarım saat ayaklarımdan sallandıran jinekoloğun aralıksız şamarlarıyla hayat buldum. Tabii olayı hatırlamıyorum, ama ara sıra yaşadığım ve derin nefes alıp vererek kurtulabildiğim boğulma hissi bana bu olaydan yadigâr.”

        Olay şöyle gelişmiş, anlatayım.

        Morin İspanyol gribinin aslında dolaylı yoldan kurbanı. Daha sonra annesi olacak genç Luna Beressi, 1917’de grip yüzünden bir kalp lezyonu geçiriyor. Doğum yapması hayati risk taşıdığından, evlendikten sonra çocuk yapmasına izin yok. Ancak bu yasak kocası Vidal’den saklanıyor. Hamile kalınca başvurduğu yasadışı kürtajcı ona düşük yaptırıcı ilaçlar veriyor, kocasının gözü önünde güya düşük yapmış oluyor böylece. Kocanın kocalık görevlerini şevkle devam ettirmesi sonucu yeniden hamile kalan Luna bir kere daha kürtajcıya başvuruyor. Kürtajcı yine düşük ilacı veriyor ama fetüs bu defa tutunmayı başarıyor. Ancak herhalde o rahatsızlıkla, ters doğmaya kalkıyor, kendi kordonuna dolanmış bir halde 8 Temmuz 1921’de dünyaya geliyor. Sadece anneyi kurtarmayı vaat etmiş olan jinekolog hem anneyi hem oğlunu kurtarıyor.

        “İspanyol gribinin (H1N1) uzak akrabası koronavirüs doğumumda beni es geçmiş randevuya 99 yıl sonra bu kez yetişmeye talip. Ancak henüz birkaç projeyi daha bitirmek, birkaç ufak mutluluğu daha deneyimlemek niyetinde olduğumdan, bu randevuyu da savuşturmayı umuyorum, ancak kim bilir” diyor Edgar Morin.

        Çin’in ismini bile duymadığımız ücra bir şehrinde birdenbire ortaya çıkan küçücük bir virüs dünya çapında bir faciaya yol açtı. 177 ülkede sosyal hayatı ve ekonomiyi felce sürükledi, ulusal ve küresel bilançosu kaygıya olduğu kadar telaşa da düşüren bir sağlık felâketine yol açtı. Kuşkusuz tarihte pek çok pandemi yaşandı. Kuşkusuz, bakterilerin küresel ölçekte birleşmesi Amerika kıtalarının keşfinden itibaren gerçekleşen bir vaka, ancak Morin’e göre Covid-19’un köklü yeniliği siyasal, ekonomik, toplumsal, ekolojik, ulusal ve gezegensel krizlerin bileşimi olan bir megakrize yol açması: “Bu benzersiz krizin çarpıcı ilk özelliği daha önce ayrıymış gibi görünen her şeyin ayrılmaz olduğunu ortaya koyması.”

        YOLUMUZU DEĞİŞTİRELİM (Edgar Morin / Çev: Murat Erşen / İş Kültür Yayınları)
        YOLUMUZU DEĞİŞTİRELİM (Edgar Morin / Çev: Murat Erşen / İş Kültür Yayınları)

        “YENİ SİYASETE KARŞI LOBİLER VAR”

        Morin, koronavirüsün öğrettiği 15 dersi anlatarak başlıyor kitaba. Bu dersler hangi konulardaymış kısaca bakalım.

        1) Hayat Hakkında

        2) İnsanlık Durumu Hakkında

        3) Hayatımızdaki Belirsizlikler Hakkında

        4) Ölümle İlişkimiz Hakkında

        5) Medeniyetimiz Hakkında

        6) Dayanışmanın Canlandırılması hakkında

        7) Karantinadaki Toplumsal Eşitsizlik Hakkında

        8) Salgının Dünyadaki Seyri ve Yönetilmesiyle İlgili Farklılıklar Hakkında

        9) Krizin Doğası Hakkında

        10) Bilim ve Tıp Hakkında

        11) Akıl Krizi

        12) Siyasal Düşüncenin ve Eylemlerin Zaafları Hakkında

        13) Ulusal Bağımlılık ve Delokalizasyon Hakkında

        14) Avrupa Krizi Hakkında

        15) Krizdeki Gezegen Hakkında

        Bu başlıklardan bazıları daha önemli ve açılması gerekiyor. Morin’in “Krizin Doğası Hakkında”da şöyle bir tespiti var: “Yeni bir siyaset için girişimler çoğalıyor ve yoğunlaşıyorken bir yandan da güç sahibi lobiler önceki düzene dönülsün diye hükümet ve medyaları etkilemeye çalışıyor.”

        “Bilim ve Tıp Hakkında” eleştirileri var Morin’in. Ona göre farmakoloji endüstrisi tarafından geliştirilmeyen her tür ürün ve aşı yekten hakir görülüyor. Batı tıbbı Artemisia gibi sıtmaya karşı başarıyla kullanılan Afrika veya Asya menşeli tedavileri reddetti; Artemisia Madagaskar’da virüse karşı da kullanılıyor. DSÖ bu denemelerin faydasını kabul etmişken, bizim tıbbımız söz konusu bitkinin koronavirüse muhtemel etkileri konusuna herhangi bir ilgi göstermedi. “Bilimin dinamizmi aynı zamanda kendi içinde bir ekâbir takımının şekillenmesiyle de sekteye uğrar; bu kişiler yaratıcı icat veya keşifler karşısında miyop ve muhafazakârdırlar ve bilimi ilerletenler Copernicus’tan, Darwin, Pasteur, Einstein, Crick ve Watson’a kadar hep ana akım dışı kişiler olmuştur” diye uyarıyor Morin.

        “Akıl Krizi”nde duygunun da hesaba katılmasını salık veriyor: “Baskın tekno-ekonomik düşünce tarzı hesaplamayı insani gerçeklikleri tanımak bakımından ayrıcalıklı yöntem sayıyor (büyüme oranı, GSYH, anketler vs.), oysa acı ve sevinç, mutsuzluk ve mutluluk, sevgi ve nefret hesaba gelmiyor. Böylelikle, sadece cehaletimiz değil bilgimiz de bizi körleştiriyor.”

        “Siyasal Düşüncenin ve Eylemlerin Zaafları Hakkında”ki derste neoliberalim eleştirisi var.

        Morin’e göre neoliberalizmin güya bilimsel olan kabulleri 2019’da dünyanın pek çok ülkesinde hâkimdi; siyaseti tümüyle ekonomiye, ekonominin tamamını da serbest rekabet doktrinine indirgiyor ve bu doktrini tüm toplumsal sorunlara çözüm olarak öne sürüyordu. Gerçekte ise neoliberal dogmalar toplumsal eşitsizlikleri feci şekilde ağırlaştırdı ve finansal nüfuz odaklarına devasa güç sağladı.

        “Gelgelelim dünya çapında uygulanan karantinanın yarattığı ani ekonomik felce ilk anda getirilen çözümlerin, ekonomiyi yönlendiren dogmalara aykırı olduğunu görüyoruz: Azaltılan masraflar artırılıyor, kaldırılan devlet denetimi yeniden tesis ediliyor, serbest ticaret övülmek yerine temel bir ekonomik özerkliğin korunmasına dönük önlemler alınıyor. Bu tersine dönüş neoliberalizme yapılan köklü eleştirileri haklı çıkarıyor ve radikal bir yol değişikliği önerilerini (bilhassa da istihdamı, tüketimi ve hayat düzeyini ileri taşıyacak ekolojik ve ekonomik bir new deal’ı) teşvik ediyor” diyen Morin yine de endişeli: “Ancak ekonomik ve finansal güçler daha şimdiden, her türlü yeniliğin önünü almak üzere organize olmuş durumda: Halkı, özellikle de ücretli kesimi, kaçınılmaz fedakârlıkları kabule ikna etmek amacıyla düzenlenen büyük kampanya, kısıtlama ve sınırlandırmaların hüküm süreceği bir kıyamet döneminin geldiğini ilan ediyor.”

        REKLAM

        “YAŞAM ALANIMIZ ULUSAL ALANIMIZDIR”

        Pandemiden “Ulusal Bağımlılık ve Delokalizasyon Hakkında” aldığımız ders de önemli. Burada Morin’in önerileri de var.

        “Pandemi ilaçlara, hijyen maddelerine, hatta maskelere, medikal giysilere olan mutlak bağımlılığımızı, esasen çok uzaktaki Çin lehine olan bir bağımlılığı açığa çıkardı. Asya’daki ucuz işgücüne doğru gerçekleşen delokalizasyonlar esasen oldukça el kol bağlayan bir uygulama olmakla birlikte, uzun yıllardır ‘az gelişmiş’ denen ülkelerin ekonomik iyileşmesine geçici bir katkı sağlamak gibi bir olumlu boyuta da sahip. Ancak bu uygulama aynı zamanda bizi yabancı ekonomilere boyun eğmek ve virüs saldırısı sırasında kimi ürünlerden ve üreticilerden mahrum bırakmak gibi ciddi bir olumsuz etkiye de sahip.

        Göreceğimiz gibi, ulusal özerkliği yeniden tesis ederken siyasal işbirliği ve kültürel alışverişi de içeren bir karşı küreselleşme perspektifi içinde bir yandan da bir kader ortaklığı şuurunu ve tekno-ekonomik küreselleşme sürecini de ıslah etmek gerekir. Daha geniş bir açıdan söylersek, dünyasallaşma, tarım alanları, toprakları veya yaşam alanları tehdit altındaki ulusları kurtarmak için dünyasallaşma karşıtı süreci de kapsamalı. III. Reich’ın ‘yaşam alanı’ teriminin yayılımcı anlamını tersyüz etmeliyiz: Yaşam alanımız, ulusal alanımızdır.”

        Avrupa bahsine geldiğimizde, Avrupa Birliği’nden geriye bir iskelet kaldığını düşünen Morin, dayanışmanın yeniden dirilmesi ve ortak bir ekolojik politikanın mümkün olup olmadığını soruyor kendine. Cevabı da kendi veriyor: “Ayrımlar kalıcılık kazandı ve parçalanma riski, yeniden dirim kazanan egemenlikçilerin ayrılıkçı baskılarıyla ağırlaşacağa benziyor.”

        Ve son olarak üzerinde yaşadığımız gezegenin krizine geliyoruz. Dünya çapına yayılan pandemi dünyasallaşma açısından şiddetli bir krize yol açtı. Tabii aynı zamanda, dünyasallaşmanın şiddetli bir pandemi krizine katkısı olup olmadığı da sorgulanabilir.

        Morin’e göre dünyasallaşma artık alternatif süreçler tarafından hiç olmadığı kadar ciddi biçimde düzenlenmeli ve kontrol edilmeli; sağlık ve gıda alanlarında dünyasallaşma karşıtı bir perspektifle entegre edilmeli:

        “Koronavirüs kaynaklı küresel kriz, Dünya gezegeninin biyo-ekolojik kaderine ayrılmaz bağlarla bağlı tüm insanların kader ortaklığını gözler önüne serdi. Aynı anda kendini bir hümanizm olarak kurmayı başaramayan insanlık krizine de yeğinlik kazandırdı. Hümanizm milliyetçi gerileme ve sapmalar ve de ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının hortlaması karşısında kriz içinde, ekonomik çıkarların üstünlüğü ise tüm bunların üzerinde. İnsanların kader ortaklığı bilincinin hümanizmi yeniden doğurması ve bugüne kadar soyut olan evrenselliğine somut bir karakter kazandırması şart: Tek tek herkes insanlığın sergüzeştiyle bütünleştiğini ancak o zaman hissedebilecek. Bu bilincin dünyaya yayılması ve tarihsel bir güç haline gelmesi durumunda ise hümanizm, bir insanlık politikası üretebilecek.”

        “DEVRİM DEĞİL YOL”

        Kitabın ilerleyen bölümlerinde “Koronavirüs Sonrası Mücadeleler”i ele alıyor sosyolojinin çınarı. Burada da somut önerileri var. Karşı karşıya olduğumuz salgının gezegene yayılmış Batılı paradigmanın, yani 16. yüzyılda Avrupa’da doğmuş modernitenin daha genel ve derin krizinin bir semptomu olduğunu ileri sürüyor ve bu megakrizi nasıl fırsata çevirebileceğimiz üzerine kafa yoruyor.

        Peki neden bir devrimden değil de “yol”dan bahsediyor Morin? Buna cevabı da ders gibi: “Çünkü önce Sovyet devrimi, ardından da Maocu devrim, özgürleşme misyonlarına tezat oluşturan baskıcı sistemler yarattı ve uğradıkları nihai başarısızlık tam da tasfiye etmek istedikleri şeyleri geri getirdi: Kapitalizm ve din.”

        Koronavirüs sonrası krizin kendisi kadar endişe verici. Umudun da yeni felaketlerin de taşıyıcısı olabilir. Yarının dünyasının dünün dünyası olmayacağı kesin kanaatini çoğu insan paylaşıyor. Peki, nasıl olacak? Sosyal hayatta, ekonomide, politikada ve sağlıktaki krizler toplumlarımızı darmaduman mı edecek? Tüm insanları bir kader ortaklığına mahkum eden, herkesi gezegenin biyo-ekolojik yazgısına bağlayan bu pandemiden ders çıkarabilecek miyiz?

        Morin, “Öngöremediğimiz gelecek bugün şekillenmekte” diyor: “Bunun siyasetin yeniden dirilmesi, gezegenin muhafazası ve toplumun insanileştirilmesi yolunda olacağını umalım: Yolumuzu değiştirmenin vaktidir…”

        ***

        İKİ TAVSİYE

        Cumhuriyetin ilk yıllarında karasevda içeren kitaplar yazan Güzide Sabri, aslında kendi hayatındaki kasveti ve hüznü de katıyordu eserlerine. “Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi”nin devam romanı bu. Kapuscinski, Afrika’dan Latin Amerika ve Orta Doğu’ya uzanan bir coğrafyada, yani üçüncü dünyada 20 yılı aşkın sürede sayısız devrim ve darbeye tanık oldu. Tanıklıklardan oluşan bu kitapta, yaşananların arka planındaki hikâyeler var.

         Nedret (Güzide Sabri / İthaki)
        Nedret (Güzide Sabri / İthaki)
         Futbol Savaşı (Ryszard Kapuscinski / Deli Dolu)
        Futbol Savaşı (Ryszard Kapuscinski / Deli Dolu)

        Diğer Yazılar