Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazının başlığını okuyunca “Heh şimdi Hoca en çok rahatsız olduğumuz mevzuya parmak bastı” diyeceksiniz belki. Ama birazdan okuyacaklarınız “iftira” belasının hiç de aramızdaki ilişkilerle sınırlı kalan bir günah olmadığını -umarım- gösterir mahiyette olacak.

        İftira; olmayanı olmuş gibi birine isnat etmek, çoğunlukla aleyhte ve menfi, kötü işleri yapmadığı halde bu fiilleri birinin üzerine yıkmak manasına gelir. Bazen “olumlu ve güzel” işler de birilerine yakıştırılır ama böylesi durumlarda pek de şikâyet etmeyiz, hatta hoşumuza bile gider. Lakin bu bile iftiradır. En azından ortada yapılmış bir işi yapmayana isnat etmek, o fiili işleyen hayır sahibine haksızlık şeklinde düşünülürse; bu durum “Hakk ve hukuka” saygısızlık ve bilerek yapılıyorsa Hakk’a iftiradır.

        İftiranın öyle boyutları vardır ki çoğumuz bunun farkında bile değiliz maalesef. Ramazan’da bu mevzuyu işlememin sebebini de birazdan daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum.

        En büyük iftira günahı, yani iftiranın en ağır olanı Allah Teâlâ’ya iftira etmektir.

        Evet, yanlış duymadınız, bu tabir aynen Kur’an-ı Kerim’de de geçmektedir. En zalim ve en yalancının Allah’a (CC) iftirada bulunan olduğunu kitabımız defalarca zikreder, anlatır.

        “Bu nasıl olabilir, Cenab-ı Hakk’a iftira ne demek?” derseniz bunları şu başlıklar altında özetleyebiliriz...

        - Kur’an-ı Kerim’de ve Cenab-ı Hakk’ın indirdiği diğer kitap ve sahifelerde olmayan sözleri, ayetleri varmış gibi iddiada bulunmak, Allah’a (CC) uydurma ayetleri isnat etmek.

        Bilhassa eski ümmetlerde bu durumu sizler de pekâlâ bilirsiniz. Yüzlerce İncil’in, Hazret-i İsa’nın (AS) göğe kaldırılmasının üzerinden bir buçuk asır bile geçmeden ortaya çıktığını, Musevi din adamlarının sözlerine ayet diyerek Tevrat’a iftira etmelerini, onlarca farklı görüş ve yaşayışın temelinde hep bu din mensuplarının kendi görüşlerini “ayet” diye yutturmalarını bilmeyen yok ki... Uzağa gitmeye gerek yok. İşte bakın Vatikan’daki her pazar ayinine ve burada Papa’nın konuştuğu her sözün “ayet hükmünde kararname” kabul edilişine. Allah Teâlâ’ya iftira meselesini öyle çok uzun uzadıya tarihi yolculuk yaparak anlatmaya gerek yok.

        - Allah Teâlâ’nın haram kılmadığını haram, helal saymadığını helal saymak da iftiradır.

        Bakınız burada ince bir çizgi var. Şöyle ki Kur’an’daki haramı ve helali reddetmek “kitabı inkâr” hükmünde olduğundan bu durum kişiyi küfre götürür. Ama dini biliyormuş gibi yapıp küfrünü etrafa yaymak ve kendisini “ilahi otorite” edasıyla gösterip güya dine dayanarak olmayanları varmış gibi göstermek; Allah Teâlâ’ya kafa tutmak, meydan okumak gibi büyük bir zulüm ve isyandır.

        - Te’vil, tefsir yapıyor gibi görünüp ayet-i kerimelerin bizden istediği ve Efendimiz’in (SAS) de şüpheye yer bırakmayacak şekildeki uygulamalarını yokmuş gibi gösterip dini ve Kur’an-ı Kerim’i çarpıtmaya çalışmak, iftiranın en ağırlarındandır.

        Kur’an-ı Kerim’in değiştiğini söylemek, ayetlerin eksik veya fazla olduğunu iddia etmek, bazı ayetlerin çıkartıldığını, yakıldığını söyleyecek kadar zır cahillik boyutunda delilleri çarpıtarak ümmeti ifsada kalkışmak, hem de bunları “İndirilen ayetlerini bizzat Cenab-ı Hakk’ın muhafaza ettiği ve milyonlarca hafızın harf harf ezber ettiği ‘Kitabullah’a bayrak açarak yapmak” Allah Teala’ya iftira olarak gene Kur’an-ı Kerim’de zikredilmiştir.

        - Birçok günahın kökünde cahillik yatmaktadır.

        İlimden uzak kalmak, her türlü günahın zemin bulup ortaya çıkmasına sebep olur. Nitekim hatırlayınız, Efendimiz’e (SAS) başkaldıranlar ve insanlıktan çıkarak en rezil işleri yapanların yaşadıkları devre “Cahiliyye devri” denilmesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Şuurlu insanlar, cemiyetlerinde günahlara sel gibi kapılmazlar.

        Neyse... İnşallah anlatabilmişizdir. İftiranın daha başka şekilleri de var.

        Görmediği rüyayı “gördüm” diye anlatmak, gene Allah Teâlâ’ya iftira hükmündedir.

        “Bana Allah Teâlâ ilham ediyor” sözünü nefsani istek ve arzularını yaptırmak için kullanmak Rabb’imize iftira günahına bulaşmak demektir.

        İftiranın bir başka sefih yüzü, peygamberlere ve dolayısıyla Allah Teâlâ’ya iftira boyutudur. Hazret-i İsa’ya (AS), Hazret-i Zübeyir’e (AS) haşa “Allah’ın oğludur” demek, Nuh (AS), Davud (AS), Süleyman (AS), Yakup, Yusuf (AS) gibi birçok peygambere adice günahları isnat etmek, söylemediklerini söylemiş gibi rivayet etmek en galiz iftiralardandır ki Kur’an-ı Kerim bunların bazılarını açıkça ve kesin olarak reddederek bizleri sakındırır. Ayrıca Hazret-i İsa’nın (AS) çarmıha gerildiğini ve katledildiğini kabul etmek, bu hususta kesin ayet-i kerime olmasından dolayı (Nisa Suresi) hem Allah Teâlâ’ya hem Hazret-i İsa’ya (AS) iftiradır. Kişi bunu kasıtlı olarak yapmıyorsa bile küfre girmiş olur. Çünkü ayeti göz göre göre inkâr etmiştir.

        Bunun gibi rüyada Efendimiz’i (SAS) veya herhangi bir peygamberi görmediği halde gördüğünü söylemek insanı hem Allah Teâlâ’ya hem de o peygambere iftira günahının pençesine atıverir. Sair rüyaları da görmediği halde gördüm demek hem yalan hem de Allah’a (CC) iftiradır.

        İftiranın bundan sonraki en adi şekli, iffetli bir kadına zina iddiasında veya namusunu töhmet altında bırakacak söz ve eylemlerde bulunmaktır. Bunları yaymak, nakletmek hem gıybet, dedikodu hem de iftira günahlarını yüklenmek demektir.

        Cenab-ı Hakk bu nevi kimselerin yani böyle iftira edenlerin rahmetinden tard edildiğini ve gadap ettiğini hem ayette hem de Resul’ünün (SAS) beyanlarıyla bildirmiştir. Bu günaha düşmek bir anda da olabilir. Herhangi bir ortamda bir hanıma ima ile de olsa hafifmeşrep damgasını vurmak, bunu şakavari üslupla yapmak bile kişiyi bu duruma düşürebilir. Tabii ki bu hanımın da insanları kendisine iftira etmekten uzak davranış şeklini ve üslubunu tercih etmesi gereklidir. Aksi halde iftiraya yardımcı olma günahına, kendisi iftiraya uğradığı halde düşmesi çok trajik bir durum oluşturur.

        Kişinin öz babasından başka birine “babam”dır demesi veya bu nevi akrabalığı olmadığı anne, baba ve çocukluk iddialarında bulunması “iftira” günahının en adi kabul edilen çeşitlerindendir.

        Seçkin bir soydan geldiğini göstermek için önemli zatlara “soy isnad”ında bulunma, şeceresinde olmadığı halde “seyyid” veya “şerif” gibi kendisini ilan etme iftirası günahına düşenler unutmasınlar ki bu fiille hem yalancı hem de Efendimiz’e (SAS) iftiracı durumuna düşmüşlerdir.

        Hadis-i şeriflere yalan karıştırmak, yukarıda bahsi geçtiği üzere Efendimiz’e (SAS) iftiradır ve üstelik hadis-i şeriflerde bu durumu bildiren, bunu yapanın nasıl bir azabı beklediğine dair çok tehditler, beyanlar vardır.

        Velhasıl iftira küçük bir mesele gibi görünen sahadan en önemli iman sahalarına kadar kişiyi ve diğer insanları felakete götüren berbat, rezil günahlardandır. Bu günahı bu kadar sevimsiz ve aşağılık yapan şey hiç şüphesiz iftira eden kimsenin, Cenab-ı Hakk’ı adeta reddeder ve varlığını inkâr edercesine azgın yola sapmasıdır.

        Rabb’im hepimizi iftira edilmekten, iftira etmekten ve bunlara sebep olabilecek davranış, fikir ve düşünceden, bilhassa bu nevi kimselerin ortam ve arkadaşlıklarından muhafaza eylesin.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Zekât ve fitre, hayır kurumlarına verilebilir mi?

        Aldıkları zekât ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu zekât verilecek yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımda güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekât ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

        - Vaktinde ödenmeyen sadaka- i fıtır borcu nasıl ödenir?

        Sadaka-i fıtır zamanında ödenmemişse mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.

        - Kredi kartından gelen hediye puanları kullanmak câiz midir?

        Bu câizdir, yapılan alışverişten indirim mânâsına gelir.

        - Pazarlık yapılarak aynı mal farklı fiyatlara satılabilir mi?

        Pazarlık sonucu tarafların karşılıklı antlaşmasıyla yapılan satış geçerlidir, câizdir.

        - Kredi kartına taksit yaptırarak altın alınabilir mi?

        Altının taksitli veya veresiye satışı uygun görülmemektedir. Altın satışı mutlaka peşin olmalıdır.

        AYET-İ KERİME

        BİNASINI Allah (CC) korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah (CC) zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah (CC) çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

        (Tevbe 109-110)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”

        (Buhârî, Müslim)

        “İŞÇİYE ücretini alnının teri kurumadan veriniz.”

        (İbn-i Mâce)

        Diğer Yazılar