Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Lew Wallace’ın daha önce 1925 ve 1959’da sinemaya uyarlanan romanı “Ben-Hur”, bu kez çağdaş bir aksiyon filmi olarak karşımızda. Yönetmen Timur Bekmambetov aksiyon konusunda başarılı olsa da önceki filmlerin düzeyini yakalayamıyor

        1925 yapımı “Ben-Hur” bugün sessiz sinema klasiği olarak anılır. 1959 yapımı “Ben-Hur” ise yakaladığı muhteşem gişe başarısı ve kazandığı 11 Oscar’ıyla bir Hollywood efsanesidir. Öte yandan, usta yönetmen William Wyler’ın anlatım ustalığının kusursuz bir örneğidir. Aksiyon deyince akla gelen yönetmenlerden biri olmasa da öyle bir araba yarışı sahnesi çekmiştir ki etkileri günümüze kadar uzanır.

        YAKIN PLAN BOLLUĞU

        Aksiyon, Rus-Kazak yönetmen Timur Bekmambetov’un “Ben-Hur” yorumunda da anahtar bir öğe... Belli ki filmin yeniden çekilmesinin asıl nedeni, yeni bir yorum getirmekten ziyade eski filmleri seyretme alışkanlığı olmayan yeni nesilleri yakalamak. Bekmambetov bu amaç doğrultusunda öncelikle aksiyon duygusunu alıp köpürtüyor; hareketi filmin ana malzemesi haline getiriyor. Filme Judah (Jack Huston) ile Messala (Toby Kebbell) arasındaki at yarı- şıyla başlıyor ve savaş sahneleriyle aksiyonun dozunu pek düşürmüyor. Diğer sahneleri de hareketli, hızlı bir kamerayla çekiyor. Oyuncuları tele-objektiflerle yakından takip eden Bekmambetov, çektiği kısa planları ritmik bir montajla birbirine bağlarken Marco Beltrami’nin müziğini de genelde pek susturmuyor... Kadrajlarını çok fazla yakın plana boğduğu için 3D ve IMAX gibi teknikleri yeterince etkili kullandı- ğını söylemek zor. Sonuçta, Wyler’ın filmine oranla sinemasal olarak büyük bir iddia taşıdığını öne süremeyiz. Mesela, araba yarışı sahnesinin özenle tasarlanıp çekildiği kesin ama günümüz sinemasının standartlarını tutturmanın ötesine geçildiği iddia edilemez. Filmin en iyi aksiyon sahnesi ise Judah’ın kadırgadaki bir forsa olarak şahit olduğu deniz savaşı... Daha önceki filmlerinde kendine özgü görsel atmosferiyle dikkat çeken Bekmambetov asıl marifetlerini galiba bu sahnede gösteriyor.

        ZALİM ROMALILAR

        Yeni “Ben-Hur”un senaryo yazarları, Lew Wallace’ın 1880’de yayımlanan “Ben-Hur: A Tale of The Christ” adlı romanını sinemaya uyarlarken özellikle finalde 1959 yapımı filmden ayrılmışlar. Hıristiyanlığın doğuşu ile paralel olarak anlatılan bir hikâye bu... Kudüs’te, Hazreti İsa’nın mesajlarını yaymaya çalıştığı dönemdeyiz ve varlıklı bir Yahudi aileden gelen Ben-Hur ile kardeş gibi büyüdüğü Messala’nın yaşadıklarını seyrediyoruz. Olaylar intikam ve hesaplaşma teması üzerinden ilerlese de sonuçta her şey İsa’nın fikirlerine, sevgi, affetme ve merhamet gibi değerlere bağ- lanıyor. Senaryo Judah’ın, İsa’nın düşüncelerinin gerçek anlamını kavrama süreci üzerine kurulu olsa da film ne yazık ki bunu hakkıyla yapamıyor. Karakterlerin aniden zalimleşmeleri ya da nedamet getirmelerinin nedenleri yerine oturmuyor. Zaten Romalılar öylesine zalim ve kötü ki Judah’ın yaşadığı iç çelişkilerin öne çıkması mümkün değil. Seyirciyi tümüyle intikama odakladıktan sonra finalde mesaj vermek için İsa’nın fikirlerine dönülmesi filme biraz din dersi tadı getiriyor.

        GENÇLER İÇİN ÇEKİLMİŞ

        Yine de “Ben-Hur”un öyle çok kötü bir film olduğu söylenemez. Gençler ve aksiyonseverler için çekilmiş, mütevazı bir yeniden çevrim gözüyle bakmakta yarar var. Çok iyi bir film olsaydı Simonides rolündeki Haluk Bilginer’in rolünün bu kadar kısa olmasına, diyaloglarının azlığına ve son jenerikte isminin yanlış yazılmasına herhalde daha çok üzülürdük...

        Diğer Yazılar