Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İranlı yönetmen Asgar Ferhadi’nin yeni filmi “Satıcı” (Forushande), Tahranlı genç tiyatrocu çiftin taşındıkları yeni evde başlarına gelen kötü bir olay sonrası yaşadıkları süreci anlatıyor

        “Bir Ayrılık” (2011) ve “Geçmiş” (2013), daha önce benzerlerine pek rastlamadığım filmlerdi. Ferhadi, anaakım sinemanın burun bükeceği orta sınıf hikâyelerinden yola çıkarak şaşırtıcı bir düşünsel derinliğe ulaşıyordu. Bu filmler sıradan insanları ele alan büyük dramlardı. Arthur Miller’in Amerikan tiyatrosuna yaptığı en büyük katkılardan biri de, gündelik hayatın gerçekliğini sahneye taşımaktır. Dolayısıyla Emad ve Rana’nın, Miller’in “Satıcının Ölümü”nü sahneleyen bir tiyatro topluluğunda görev almaları tesadüf değil. Tiyatro, her ikisinin entelektüel yanını da temsil ediyor. Emad, öğrencileriyle iletişim kurmada başarılı bir öğretmen aynı zamanda. İlk sahnede, apartman tahliye edilirken engelli bir komşusunu sırtlamasını unutmayalım. Özetle, Emad sorumluluk sahibi, aydın bir insan. Ama Rana ile taşındıkları yeni evde yaşadıkları kriz sürecinde başka bir Emad çıkıyor karşımıza. Öğrencisinin “özel hayatıma müdahale etmeyin” uyarısına aldırmayıp cep telefonunu kontrol ettiği sahnede gelecekte neler yapabileceklerini hissediyoruz aslında. Ama Ferhadi, Emad’ın derinlerine gömülü diğer erkeğin ortaya çıkışını telaşsız, önyargısız bir tavırla anlatıyor.

        ERKEK KİBRİNİN KARANLIK YANI

        “Satıcı”ya “erkeklik halleri” eleştirisi olarak bakmak mümkün. Ferhadi’nin “Bir Ayrılık”ta ele aldığı erkek kibri, burada daha karanlık yanıyla işleniyor. Emad, erkeklik kültürünün bütün tuzaklarına düşüyor. Öğrencilerine okuttuğu kitaptaki gibi başka bir kişiye dönüşüyor. Ferhadi, tuzakların toplum tarafından nasıl hazırlandığının altını da çiziyor. Miller’in dahi sansürsüz oynanamadığı bir toplumdayız. Kadınlara erkeklerin namusu olarak bakılıyor. Emad da bu yaklaşımın dışında tanımlayamıyor kendini. Güvensizlikten değil, utançtan dolayı gidilemiyor polise... Utanç, kadını mahkûm eden toplumsal baskının ta kendisi. Emad’ın bir noktadan sonra Rana’yı değil, kendi itibarını düşündüğünü görebiliyorsunuz. Entelektüel olması onu yumuşatmıyor; zekâsı onu daha da acımasızlaştırıyor.

        ADALET ARAYIŞI

        “Satıcı”, adalet arayışı üzerine ilerleyen bir filmken son bölümde merhametsizliğe odaklanıyor. Emad’ın polis gibi davrandığı sahnelerde Ferhadi rengini belli etmiyor ama “savcı, yargıç ve infaz memuru” olduğu sahnelerde “Satıcı”nın asıl meselesi billurlaşıyor. Her şey kibir ve merhametsizlikle ilgili... Öyle bir finale varıyoruz ki filmin hukukun anlam ve gerekliliği üzerine çekildiğini dahi düşünmek mümkün.

        SİNİR BOZUCU FİNAL

        “Bir Ayrılık” ve “Geçmiş”, vicdani hesaplaşmalar üzerine filmlerdi. “Satıcı” ise intikam, ceza ve merhamet temaları üzerine odaklanıyor. Ne var ki, Ferhadi’nin önceki iki filmdeki gibi benzersiz anlar yakaladığını söylemek zor. Öykü “Satıcının Ölümü”yle derin bir akrabalık bağı taşımıyor. Açılıştaki oyuncusuz tiyatro dekoru fikri, görsel hoşluğun ötesinde anlamlı bir yere bağlanmıyor. İlk 30 dakikadaki hareketli kamera, Ferhadi’nin sade üslubuna pek uymuyor. Özetle tüm bunlar filme çok şey katmıyor. Ama Ferhadi, bir öykü anlatıcısı olarak günümüzün en ilgiye değer sinemacılarından biri. “Satıcı” sık sık “Ben olsam ne yapardım?” diye düşündüren, finalinde ise sinir bozucu ama seyre değer bir film.

        Filmin notu: 7

        Diğer Yazılar