Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        5 dalda Oscar adayı “Uğur Böceği” (Lady Bird), 2000’lerin başında geçen bir büyüme hikâyesini anlatıyor. Senaryosu ve yönetmenliğiyle Oscar’a aday olan Greta Gerwig’in hayatından izler taşıyan filmin başrolünde Saoirse Ronan oynuyor

        İLK sahnede anne-kız otomobilde “sesli kitap”tan dinledikleri “Gazap Üzümleri”- nin finalinde hüzünlenirler. Sonra kız, müzik dinlemek istediğinde annesi, “Kendimizi sürekli eğlendirmek zorunda mıyız?” diyerek onu engeller. Kız, Doğu Yakası’ndaki üniversitelerden birine gideceğini söyleyince, annesi, “Sen o okullara kabul edilemezsin, zaten paramız da yetmez” der. Tartışma büyür ve kız kendini otomobilden atar.

        Tüm filmin özetidir bu sahne. Annenin hayalcilikten uzak katı, orta sınıf gerçekçiliğiyle lise sondaki kızının “azıcık aşım, ağrısız başım” mantığına olan isyanı karşı karşıya gelir. Ama film sadece bu çelişki üzerinden ilerlemez. Christine’in ailesini ve yaşadığı evi beğenmemesini unutmayalım. Ayrıca biraz sorumsuz ve havai biri...

        GİZLİ BİLGE ‘RAHİBE’

        Otobiyografik yanları da olan “Uğur Böceği”, Greta Gerwig’in esinlendiğini söylediği 80’lerin gençlik filmlerine oranla daha gerçekçi. Christine kötü bir öğrenci. Müzikalde başrolü alamıyor. Erkeklerle ilişkisi dahil hiçbir şey hayallerindeki gibi değil. Neye yetenekli olduğunu dahi bilmiyor. Rahibe, yazısında Sacramento’yu iyi anlattığını söylediğinde kaçıp gitmek istediği kenti güzel yazmasına şaşırıyor. Filmin “gizli bilgesi” rahibe, ona “önem vermekle sevmek arasındaki bağ”dan söz edince susup kalıyor. Final aslında tam da o bağla ilgili...

        Gerçekten de önem vermek, sevmek değil midir? “Uğur Böceği”nin en hoş yanlarından biri, “kaçıp gitmekle kaçıp gittiklerini özlemek arasındaki mesafe”nin çok az olduğunu anlatması... Christine’in durumu Kavafis’in şiirindeki gibi biraz: “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. / Bu şehir arkandan gelecektir.”

        “Masum 2000’ler” nostaljisi, “California hazcılığı-Sacramento” çelişkisi ve liberal aileden gelen Christine’in devlet lisesi yerine Katolik Okulu’na gitmek zorunda kalması gibi meseleleri bir yana bırakırsak, özellikle “dar gelirli aile ortamı” ya da “çileci anne-hayalci kız çatışması”yla ABD dışındaki seyircileri de yakalayabilecek bir film. Ama finaldeki Manhattan sahneleri dahil olmak üzere biraz fazla “Amerikalı bir film” bu... Ayrıca Gerwig’in uçlara gitmeden, Amerika’nın ortak noktasını bulduğu da söylenebilir. Özgürlük duygusuyla liberalleri, finaldeki ev, aile sevgisiyle muhafazakârları mutlu ediyor. Mizah duygusuna sahip anlayışlı rahip ve rahibelerle, Katolik Kilisesi’ne de sahip çıkıyor... Şımarık “popüler öğrencileri” bile kötü çizmiyor, zenginliğin, fiziksel çekiciliğin verdiği bir sakinlik atfediyor onlara. Tek sorunları, kibirli ve mutsuz olmaları...

        Filmin anahtar sahnelerinden biri, anneyle kızın birlikte yapmayı en çok sevdikleri “pazar günü etkinliği”. Annenin gizli özlemlerini en çok o sahnede hissediyoruz...

        Saoirse Ronan ile Laurie Metcalf’ın mükemmel performansları ve Gerwig’in duyarlı senaryosu bir yana, “Uğur Böceği” nin en çok iddiasızlığını, sahiciliğini ve ölçülü duygusallığını sevdim. “Oscar adayı film”den beklediklerinizi bir yana bırakıp kendi halinde bir gençlik filmi gibi seyretmenizi öneririm. Çünkü zaten öyle bir film.

        Filmin Notu: 7.5

        Diğer Yazılar