Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son günlerin en popüler filmlerinden biri 2011 tarihli ‘Contagion’…

        Oysa gösterime girdiği yıl, pek fazla ilgi görmemişti. 60 milyon dolara mal olan ve Türkiye’de ‘Salgın’ adıyla gösterime giren film, Matt Damon, Jude Law, Gwyneth Paltrow, Kate Winslet, Marion Cotillard gibi yıldız oyuncuların varlığına rağmen ABD’de 75.6 milyon dolar hasılat yapabilmiş, bizde ise 100 bin seyirci barajını zar zor geçmişti.

        Şimdi Google’da en çok aranan filmlerden biri… Yasal ve yasa dışı yollardan indirilen filmler sıralamasında giderek yükseliyor.

        6 milyon takipçisi olan Gwyneth Paltrow’un 26 Şubat’ta Paris’e giderken uçakta maskeyle yaptığı Instagram paylaşımı, filme ilgiyi artıran nedenlerden biri olarak gösteriliyor. ‘Contagion’ filminin oyuncularından Paltrow, yaptığı paylaşımda takipçilerini koronavirüs salgını konusunda uyarmış ve filmde rol aldığını hatırlatmıştı.

        Paltrow, Çin’de kaptığı MEV-1 adlı ölümcül virüsü ABD’ye taşıyan Elizabeth Emhoff adlı bir iş kadınını canlandırıyordu filmde.

        Filmle Covit-19 salgını arasında Çin dışında başka çarpıcı benzerlikler de var… Sözgelimi, virüsün geldiği kaynağı gösteren sahne, uzmanların koronavirüsün kökeniyle ilgili teorileriyle şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyor. Salgının dünyaya yayılması, izolasyon ve karantina gibi çözümler itibarıyla da yaşadığımız süreci getiriyor akla… Bir başka benzerlik de filmdeki MEV-1 adlı virüsün, tıpkı Covit-19 gibi, insanlar arasındaki yakın temasla ve elimizle dokunduğumuz yüzeylerden bulaşması. Ayrıca her ikisi de solunum yolundan vücuda giriyor.

        ‘Contagion’un ilk sahnesinde yönetmen Steven Soderbergh, dikkatimizi Beth’in (Paltrow) fıstık tabağına uzanan eline çekerek virüslerin varlığını hissettiriyordu. Dahası, film boyunca, her gün elimizi defalarca yüzümüze götürdüğümüzü ve basit bir tokalaşmanın nasıl ölümcül bir silah haline gelebileceğini net şekilde görüyorduk. Ayrıca filmde el sıkışma geleneğinin nereden geldiğinin de altı çiziliyordu…

        8.5 yıl önce ‘Contagion’u seyrederken uzak bir ülkede ortaya çıkan bir virüs salgınının, içinde yaşadığımız çağda ne kadar kolay küresel hale gelebileceği ve nelere yol açabileceğini görüp, ürperdiğimi hatırlıyorum. Ayrıca, seyreden herkesin el hijyenine eskisine oranla çok daha fazla dikkat etmesini sağlayacak bir filmdi…

        Senaryosunu Scott Z. Burns’ün yazdığı ‘Contagion’, belgeselleri bir yana bırakırsak bilim insanları tarafından en gerçekçi bulunan salgın filmi…

        Senaryo öncesi uzun bir ön hazırlık yapan, Dünya Sağlık Örgütü’yle görüşen Burns’ün, bilimsel gerçekleri öykünün içine yedirme konusunda başarılı bir iş çıkardığı bugün daha net olarak görülebiliyor. Filmin 2011’de ilgi görmemesinin en önemli nedeni, belki de bu gerçekçi tavrıydı.

        Ölümcül bir hastalığın küresel bir salgına dönüşmesini aşama aşama karşımıza getiren film, seyircinin kafasındaki Hollywood klişelerini yerle bir etmekten de kaçınmıyordu. Mesela, filmin başrollerinden biri olarak düşündüğümüz yıldızın canlandırdığı karakter, beklemediğimiz şekilde virüs nedeniyle erkenden ölüyordu. Dürüst görünenler çıkarlarının peşine düşüyor, güvendiğimiz bilim adamları bencilce davranıyor, virüsün kaynağına inmeye çalışan ekip, hedefine ulaşamıyordu. Öyle ki, salgın filmleri türüne alternatif bir yaklaşım getirildiği dahi söylenebilirdi. Film boyunca kamerasıyla yakın plandan olayları takip eden usta yönetmen Steven Soderbergh, küresel salgın sürecini soğukkanlılıkla anlatarak; huzursuz edici ve çok etkili bir gerilim sinemasına ulaşıyor, zamanın nasıl geçtiğini hissettirmiyordu.

        ‘Contagion’, 2011 itibarıyla aslında hepimize yapılmış bir uyarıydı. Küresel dünyanın böylesi salgınlara karşı ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor, herkesin önlem alması gerektiğini söylüyordu. Öte yandan, insanların salgın sürecinden psikolojik olarak nasıl etkilendikleri de iyi anlatılıyordu…

        Ayrıca, süreçten maddi kazanç sağlamak isteyenler konusunda yaptığı uyarıların da doğru çıktığı söylenebilir. Geçtiğimiz haftalarda, bazı online satış sitelerinin, koronavirüsü engellediklerini iddia edenlerin satışlarını durdurduklarını unutmayalım.

        İlk seyrettiğimde özellikle filmin finalinden çok etkilenmiştim. Virüsün insanlara nasıl bulaştığını gösteren bu ‘yarasalı ve domuzlu final’ çevreci mesajıyla çarpıcı ve anlamlı gelmişti bana. Hatta ‘kelebeğin kanat çırpışı ve kaos’ teorisini hatırlamıştım.

        ‘Contagion’, hâlâ korkutucu ve rahatsız edici ama filmdeki MEV-1 virüsünün Covit-19’dan çok daha acımasız ve öldürücü olduğu kesin… Filmdeki virüsün yol açtığı ölüm oranı yüzde 25. Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasına göre koronavirüs salgınında görülen ölüm oranı ise yüzde 3.4.

        ‘Contagion’, olası bir salgını anlatan kurmaca ve hayali bir filmdi… Şu an ise ne yazık ki, bire bir gerçekleri yaşıyoruz…

        ‘Contagion’u 2011’in ekim ayında bir sinema salonunun, filmde olup biten her şeyden uzak olduğumu hissettiren güvenli koltuklarından birinde seyretmiştim… Şimdi ise birçok insan sterilize edilen o koltukların dahi güvenli olmadığını düşünerek sinemalara gitmiyor…

        Sinemanın geleceği öngörebilmesi, galiba daha önce hiç bu kadar rahatsız edici olmamıştı…

        Diğer Yazılar