Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Salgın nedeniyle evde kaldığımız şu günler, Türkiye’de daha önce gösterime girmeyen, ilgiye değer bazı filmleri seyretmek ve onları değerlendirmek için ideal bir dönem…

        BeinConnect arşivinde yer alan ‘Silinmiş Çocuk’ (Boy Erased), Türkiye’de vizyona girmese de ABD’de 2018 yılının öne çıkan filmlerinden biriydi. Dünya prömiyerini Telluride Film Festivali’nde yaptı. Oscar ödüllerinde beklenen performansı veremedi ama en iyi erkek oyuncu (Lucas Hedges) ile en iyi özgün şarkı kategorilerinde Altın Küre adaylığı kazandı ve genelde olumlu eleştiriler aldı.

        ‘Silinmiş Çocuk’un ABD’de ses getirmesinin nedenlerinden biri gerçek yaşam öyküsü olmasıydı… Film, Garrard Conley’nin 2016’da yayımlanan otobiyografik kitabı ‘Boy Erased: A Memoir’dan, yönetmen Joel Edgerton tarafından uyarlandı.

        Garrard Conley, kitabında ailesi tarafından gönderildiği bir kuruluşta yaşadığı ‘dönüştürme terapisi’ (conversion therapy) deneyimlerini anlatıyordu…

        ‘Conversion therapy’, kökleri geçmişe uzanan bir gelenek… ‘Terapi’yle kastedilen şey, bir insanın cinsel yönelimlerini değiştirmek. Diğer bir deyişle, eşcinsel ve biseksüelleri, heteroseksüel hale getirmek…

        ‘Silinmiş Çocuk’, Jared Eamons’ın (Lucas Hedges) annesi Nancy (Nicole Kidman) tarafından böyle bir yere bırakılmasıyla açılıyor. Sonra film iki kanaldan akarak ilerliyor. Bir yandan, Jared’ın sözde ‘terapi’ merkezinde yaşadıklarını seyrederken, diğer yandan da ‘flash-back’ sahneler eşliğinde, Jared’ı oraya getiren olaylara tanık oluyoruz.

        Jared oraya kendi isteğiyle gitmiyor. Babası Marshall (Russell Crowe) ve onun güvendiği din adamları tarafından, kolej eğitiminden alıkonarak zorla gönderiliyor. Yeri gelmişken, Jared’ın babasının Baptist Kilisesi’nde vaiz olduğundan söz etmek gerekiyor. Babanın kilisede verdiği vaazlardan, hali tavrı ve olaylara yaklaşımından köktenci düşünceler sahip bir dindar olduğunu görmek mümkün. Eşcinsellik onun için kabul edilebilir bir şey değil…

        Burada atlanmaması gereken nokta, inançlı, dindar bir çocuk olarak yetiştirilen Jared’ın dürüstlüğü… Dürüst davranmanın en iyi yol olduğunu düşünüp annesi ve babasına kalbini açmasa, belki de terapiye hiç gönderilmeyecek. Hatta ömrünün sonuna kadar babasıyla yüzleşmek zorunda kalmayacak. Jared, gittiği yerde de dürüstlüğü tercih ediyor. Sadece babasından değil, kendi içinden gelen baskı ve yetiştirme şartlarının dayattığı suçluluk duygusu nedeniyle ilk başlarda ‘terapi süreci’ne olumlu yaklaşmaya çalıştığını görüyoruz. Ama Victor Sykes (Joel Edgerton) tarafından yönetilen terapi merkezi, dürüstlüğün, açıklığın ve iyi niyetin işe yaramadığı, tehlikeli bir yer…

        Cahilce bir hoyratlıkla uygulanan yöntem, köktendincilikten esinlenen ilkel bir beyin yıkama çabasına dayanıyor. Yöntemin esası, bireyin öncelikle suçlu olduğunu kabul etmesine ve kendini aşağılamasına dayanıyor…

        Filmde Jared’ın yanı sıra yöntemin çıkmazlarını ve potansiyel tehlikelerini yansıtan başka genç karakterler de var. Xavier Dolan’ın oynadığı Jon, suçluluk duygusunun ve kendini aşağılamanın ruhu nasıl yiyip bitirebileceğini yansıtıyor. Cameron (Britton Sear) ise aileden gördüğü sevgisizlikle terapi merkezindeki psikolojik zorbalığın arasına sıkışan gençlerin çıkışsızlığını gösteriyor. Jared’a, ‘terapi işe yaramış gibi’ davranmasını, yani yalan söyleyerek bu süreci atlatıp yoluna devam etmesini önerenler de var… Ama ergen psikolojisinin hassaslığından habersiz yöneticilerin elindeki merkez, her koşulda çok tehlikeli bir yer. Çünkü bireylerin ruhunda derin hasarlar bırakacaklarının farkında dahi değiller…

        Film bu farkında olmama halini bence çok iyi anlatamıyor. Anlatsa belki daha da iyi olabilirdi… Edgerton, kendi oynadığı Victor Sykes ve ekibini, kötücül karakterler olarak çizmiyor ama onların ruhundaki çelişkileri, açmazları yeterince ayrıntılı ele alamıyor.

        Finalden sonra çıkan yazılarda hayatının geri kalanında olup bitenleri öğrenince, Sykes’ın aslında Jared’dan bile daha ilgiye değer bir karakter olduğunu görüyoruz. Sykes, gerçek hayatta John Smid adında Memphis, Tennessee’de benzer bir tesisin yöneticiliğini yapmış bir karakteri temel alıyor… Merak edip araştırırsanız Smid’in yıllarca yaptığı terapi uygulamalarından sonra bazı şaşırtıcı açıklamaları olduğunu görebilirsiniz…

        Özetle, Sykes filmde iyi ele alınamamış bir karakter… Filmde daha kısa süre yer almış olsa bile Russell Crowe’un oynadığı vaiz baba, sahici ve gerçekçi duruyor... Crowe, Marshall Eamons’un sevgi ve inançları arasında kalma halini ustalıkla yansıtıyor. Nicole Kidman’ın canlandırdığı annenin filmde belki daha çok sahnesi var. Hatta belirli bir noktadan sonra Jared’ın hayatında kritik bir rol oynuyor ama galiba hikâye kurgusu nedeniyle öyküye ağırlığını koyamıyor. Olayları tümüyle Jared’ın gözünden seyrettiğimiz için anne-baba arasında geçen ve süreci nasıl yaşadıklarını gösteren hiçbir sahneye yer verilmemiş. Belki de bu nedenle, anne karakterinin iç dinamikleri yeterince iyi anlatılamıyor.

        Aslına bakarsanız, Jared ve babası dışında filmde hiçbir karakterin hakkıyla ele alındığı söylenemez. Xavier Dolan’ın oynadığı Jon dahil terapideki diğer gençler de filmde iz bırakamıyorlar.

        Yönetmen Joel Edgerton’un asıl odaklandığı nokta, aile içinde hoşgörü ve sevgiyle çözülmesi gereken konuların evin dışına çıkarılarak büyük sorunlara dönüştürülmesi… Jared’ın dürüst açıklamasının ardından Edgerton, Jared ile babası arasındaki mesafenin nasıl açıldığını film diliyle çok iyi anlatıyor. Mesela, tüm o sahneyi, evin dışından yaptığı bir çekimle bitirmesi anlamlı… Bu çekimde dışarıdan gelen iki yabancıyla ailenin kendi içindeki mahremiyetinin ve sevgi bağının sekteye uğradığını hissediyoruz. Edgerton, ilk filmi ‘Geçmişten Gelen’de (The Gift) de ailenin kötülük kaynağı olabileceğinin altını incelikle çizmişti. ‘Silinmiş Çocuk’ta genç Cameron karakterinin ailesinin de katıldığı tuhaf ve marazi ritüel, bunun en iyi örneği… Bazen bir çocuğa en büyük kötülük kendi ailesinden gelebiliyor.

        Bu arada, Türkiye’de 2018 yılında gösterime giren ‘Cameron Post’a Ters Terapi’ (The Miseducation of Cameron Post) adlı filmin de aynı konuyu ele aldığını hatırlatmak isterim. Desiree Akhavan’ın bir romandan uyarladığı ‘Cameron Post’a Ters Terapi’ o yıl nedense ‘Silinmiş Çocuk’ kadar ses getirememiş, çok önemsenmemişti. Ama kendi adıma, gençlerin psikolojisini ele alma konusunda ‘Silinmiş Çocuk’a oranla bazı üstün yanları dahi olduğunu düşünüyorum.

        Ama ‘Silinmiş Çocuk’ kötü ya da vasat bir film değil. Edgerton’un dikkatimizi çekmeye çalıştığı asıl yer, sevgi dolu bir babanın bile inançları uğruna oğluna verebileceği zararın büyüklüğünü göremiyor oluşu… Lucas Hedges ve Crowe’un oyunculuklarıyla bunu gerçekten iyi anlattığına inanıyorum.

        İlk filmi ‘Geçmişten Gelen’de biraz daha iyi bir iş çıkardığını düşündüğüm Edgerton, duygusal, yumuşak ve sakin bir filme imza atmış. Bir hikâye anlatıcısı ve oyuncu yönetmeni olarak gayet iyi. Konuyu yan karakterlerle birlikte çok yönlü olarak ele alabildiğini söyleyemesem de bir gencin cinsel yönelimini değiştirmek adına yapılan uygulamaları eleştirme konusunda hedefine ulaştığı kesin.

        7/10

        Diğer Yazılar