Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        David F. Sandberg’in yönettiği 2019 yapımı ilk ‘Shazam!’, süper kahraman filmleriyle sihre, büyüye dayalı fantastik öyküleri buluşturuyordu. Parlak renkli pelerinler giyen süper kahramanlar, büyük şehirde fantastik canavarlar ve kötülerle savaşıyorlardı. Çağdaş süper kahraman sinemasındaki ‘retro’ eğilimleri yansıtan, mizah duygusunu ihmal etmeyen eğlenceli bir filmdi.

        En eğlenceli ve karakteristik yanı ise sihirli ‘Shazam!’ sözcüğüyle yetişkin bedeninde (Zachary Levi) Shazam adlı süper kahramana dönüşen 14 yaşındaki Billy Batson’ın (Asher Angel) hikâyesini anlatmasıydı. Yetim Billy ilk filmde ailenin sadece kan bağıyla ilgili bir şey olmadığını öğrenirken, sahip olduğu gücü kardeşlik bağı kurduğu, aynı koruyucu ailede birlikte yaşadığı diğer evlatlık çocuklarla paylaşıyordu. Böylelikle, tek başına çalışmayı tercih eden süper kahramanlardan farklı bir yola giriyordu.

        Dört yıl sonra gelen ve yine Sandberg’in yönettiği ikinci film, ‘Shazam! Tanrıların Öfkesi’nde (Shazam! Fury of the Gods) önce Atlas’ın kızları, Hespera (Helen Mirren) ve Kalypso’yu (Lucy Liu) tanıyoruz. Babalarına ait sihirli asayı almak için geldikleri arkeoloji müzesinde yaptıklarına tanık olunca, Billy ile kardeşlerini bekleyen tehlikenin büyüklüğünü görüyoruz. Bir yanda, ergenlik problemleri yaşayan, her kafadan ayrı sesin çıktığı heyecanlı, masum gençler; diğer yanda kendi düzenlerini kurmaya kararlı soğukkanlı ve acımasız iki tanrıça var…

        DC Genişletilmiş Evreni’nin 12’nci filmi olan ‘Shazam! Tanrıların Öfkesi’, her anlamda iki ayrı dünya çıkarıyor karşımıza: Hespera ve Kalypso, kökü Yunan mitolojisine kadar uzanan canavarlı, ejderhalı eski usul fantastik sinemayı temsil ediyorlar. Billy ve kardeşleri ise günümüzün süper kahraman sinemasını… Atlas’ın kızları Yunan trajedilerinden çıkıp gelmiş gibi dururken, gençler Amerikan aile sitcom’larını akla getiriyorlar.

        Aynı zamanda iki farklı kuşak ve iki farklı yaklaşım var karşımızda. Kalypso ve Hespera, fikirlerini sorgulamayan muhafazakâr ve dogmatik karakterler. Gençler ise her tür fikre açıklar ve kararlarını aralarında tartışarak, konuşarak alıyorlar. İktidar mücadelesi, Atlas’ın kızları arasında giderek belirginleşirken, gençlerin dünyasında liderlik çekişmesi değil, ekip çalışması görüyoruz.

        Naif gençler ile intikamcı tanrıçalar üzerinden otoriter rejim özlemi ile demokrasi; katılık ve esneklik karşı karşıya geliyor. Özellikle Kalypso’nun agresif işgalciliğine karşı Billy ve arkadaşları barışçı ve paylaşımcılar.

        Özetle bir yanda, hedeflerine kilitlenmiş Yunan tanrıçaları; diğer yanda, ‘süper kahramancılık’ oynamanın ötesine geçmekte zorlanan bir avuç Amerikalı çocuk duruyor. Filmin mizahı bu kontrast üzerinden şekilleniyor. Superman’i aratmayan süper güçlerine rağmen özgüven ve kimlik sorunları yaşayan Billy’nin ergenlik endişeleri de mizahın önemli bir parçası. Superman, Batman, Aquaman gibi DC kahramanlarıyla kendini karşılaştırması, Wonder Woman’a duyduğu hayranlık da eğlenceli anlara vesile olabiliyor. Bu arada, Billy’nin süper kahraman olarak kendine isim arayışı, kimlik sorunlarının başka bir yansıması.

        İlk bölümde Billy’nin yetişkin Shazam haliyle çocuk doktoruna (P.J. Byrne) dile getirdiği kaygıları, film boyunca aşması gereken sorunlar olarak geliyor karşısına. Mesela, ilk filmi seyredenlerin hatırlayacağı terk edilme korkusundan bir türlü kurtulamıyor. Ailesine sarılması gerektiğini, ailenin hayatta en önemli değer olduğunu biliyor ama onları kaybetme endişesi bitmiyor.

        REKLAM

        Billy’nin filmin bütününe ve hikâye akışına damga vuran temel derdi ise Shazam olmayı hak edip etmediği sorusu… Hatta kendisini içten içe sahtekâr olarak bile görüyor. Süper güçleri itibarıyla Billy’nin nerdeyse Superman’le bile rekabet edebileceği belli; ama bilgi, tecrübe ve özellikle olgunluk açısından çok yetersiz olduğunu biliyor. Dolayısıyla, ikinci film de onun zayıf ve güçlü yanları üzerine kurulu. O ve arkadaşlarının Philadelphia’daki başarısız operasyonları nedeniyle medyada ‘Philly’nin Fiyaskoları’ olarak anıldıklarını da belirtelim.

        Billy’yi Shazam olarak seçen ve süper güçler veren bilge sihirbaz Shazam (Djimon Hounsou), ikinci filmde de yer alıyor; onu ve ekibini hayli yakından izliyor. Dolayısıyla, Billy / Shazam ve evlatlık kardeşlerinin Atlas’ın kızlarına karşı verdiği mücadele aslında bir sınav gibi…

        Freddy’yi (Jack Dylan Grazer), Billy’den hemen sonra gelen ikinci temel karakter olarak görüyoruz. Gündelik hayatta koltuk değneği kullanan ama süper kahramana (Adam Brody) dönüştüğünde uçabilen Freddy, bu iki kimlik arasında kalmış olmanın sorunlarıyla uğraşıyor. Freddy filmde daha çok okula gelen yeni kızla (Rachel Zegler) kurduğu duygusal ilişkiyle öne çıkıyor. Her ikisinin de ortak özelliği güçlü abi ve ablaların gölgelerinde kalmaları…

        Senaryosunu Henry Gayden ve Chris Morgan’ın yazdığı ‘Shazam! Tanrıların Öfkesi’, ilk filmde olduğu gibi Harry Potter’ı akla getiriyor. Sadece içerdiği sihir ve büyü unsuruyla değil; merkezdeki kahramanların ergen olmasından kaynaklanan bir benzerlik bu… Tıpkı Harry Potter’da olduğu gibi burada da kahramanlık yaparak büyüyen, olgunlaşan karakterler var. Çocukluk sezgilerini, gençliklerini avantaja çevirmeyi biliyorlar. Atlas’ın kızlarının bariz ve ezici üstünlüğü, belirli bir noktadan sonra kırılıyorsa, bunda genç kahramanların sezgileri ve cesareti büyük rol oynuyor. Özellikle, tek boynuzluların nasıl saf değiştirdiğini hatırlamak gerek. Gençlerin şehri tehdit eden mitolojik canavarlara karşı mücadele ettiği sahnelerde 1980’li yılların ‘Hayalet Avcıları’ (Ghostbusters) gibi korku – komedi filmlerini hatırlıyoruz.

        İlkinde olduğu gibi filmin bütününde renkli, dinamik bir gençlik duygusu var. Senaryonun sevdiğim yanlarından biri, Google’un yerini alan ve gençleri kütüphaneye yönlendiren ‘sihirli kalem’ oldu. Gençlerin Atlas’ın kızlarıyla mücadeleye çıkmadan önce okuyarak araştırma yapması hoş bir detaydı.

        Son dönemdeki bütün süper kahraman filmlerinde olduğu gibi aksiyon sahneleri burada da tahribat ve süper güçlerin çarpışmaları üzerine kurulu… Shazam ve ekibinin ilk bölümde yıkılan köprü üzerinde düzenlediği kurtarma operasyonu filmin öne çıkan sahnelerinden biri.

        DC Genişletilmiş Evreni’nde, mizah duygusu, genç karakterlerinden gelen enerjisi ve fantastik yanıyla ayrışan ‘Shazam! Tanrıların Öfkesi’ hafif ve oyalayıcı bir aksiyon. Sadece süper kahraman filmlerinden hoşlananlara önerebilirim.

        6/10

        Diğer Yazılar