Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TİCARİLEŞME, uluslararası ilişkilerin yönteminde vazgeçilmez bir unsur haline geldi.

        Ulus devletlerin, milli çıkarlarını koruyarak oluşturduğu karşılıklı çıkar ilişkisinin önemini yitirmesinde etken rol oynadı.

        Yani, bir ülke ile müttefiklik söz konusuysa, o ülkenin ilişkisinin iyi olmadığı diğeriyle yakınlaşma veya ticari ortaklık kurmamaya özen gösterilirdi.

        Çok değil, 1990’ların başında silah satışı yaparken dahi hangi bölgelerde kullanılacağına kadar sınırlamalar getirilirdi.

        Ticaretin AVM kültürüne dönüşmesine benzer tarzda, bu alanda da yeni bir evreye geçildi; kimin kiminle, hangi nedenle daha çok kazanacağına odaklı politikalar öne çıktı.

        Öteki ülke hassasiyetleri bir kenara bırakıldı.

        ENDİŞELİ DURUM

        Bunun en iyi örneği de tüm çıplaklığı ile Barış Harekâtı’nın 43. yıldönümünün dün kutlandığı KKTC’de yaşanıyor.

        Hem de Başbakan Yıldırım’ın da dün Lefkoşa’daki tören konuşmasında altını çizdiği gibi “zamansız, tehlikeli ve çözümsüzlüğü teşvik eden” boyutta gerçekleşiyor.

        Bu durumun farkında olduğunu, İsviçre Crans-Montana’da çözümsüzlükle sonuçlanan görüşmelerin aracısı BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Espen Barth Eide de şu sözlerle ortaya koydu:

        “Doğalgaz aramalarında artan gerginlikten endişe duyuyorum ve bunun olumsuz olmamasını umuyorum...”

        Kaygıların nedeni açık, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarında yapılan araştırmalardaki parsel sorunu...

        Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), daha öncekilerde de olduğu gibi Mısır ile yaptığı münhasır ekonomik bölge anlaşmasını gerekçe gösterip 11 No’lu parselde sondaj çalışması başlattığını NAVTEX yayınlayarak duyurdu.

        Üstelik yanındaki 2 parseli de kapattı.

        Türkiye ise garantör ülke olarak bu parselde KKTC’nin de hakkı olduğunu ve onu koruyacağını açıkladı.

        İŞBİRLİĞİ PARADOKSU

        Bu gelişmeler, geçmişte de ada ve çevresinde sıklıkla tanıklık edilen bir durumdu.

        Ancak bu kez kaygının artmasına neden olan, gerilime üçüncü bir ülkenin de savaş gemilerini yollayarak müdahil olması.

        Söz konusu ülke ise Fransa; 11 No’lu parselde çalışmasına başlayan ve bin 680 metre aşağı inen Total-ENI ortaklığı için sondaj yapan West Capella gemisini korumak için, Lübnan’daki Barış Gücü’nde görevli Languedoc ve La Fayette isimli 2 savaş gemisini bölgeye yolladı.

        Yetmedi, Lübnan’da konuşlu jetlerinin de savaş gemileriyle koordine içinde olacağını duyurdu.

        Üstüne, Fransa Savunma Bakanı Florence Parly de GKRY’yi eşzamanlı ziyaret etti.

        Bütün bunların Türkiye için çok önemli iki anlamı var...

        O da, Türkiye’nin “bir Doğu’dan, bir Batı’dan” yaklaşımı içinde Rusya’dan alacağı S-400’lerle birlikte, Fransa-İtalya ortaklığındaki hava savunma sistemi için de ilk mutabakatı yapmış olması.

        Paradoks da burada yatıyor.

        Fransa-İtalya, bir yandan şirketleri Total-ENI ortaklığında GKRY için Türkiye’nin itirazını görmezden gelip sondaj yaparken, savaş gemileriyle koruma sağlıyor, diğer yandan da Türkiye’ye hava savunma sistemi satıyor.

        Total’in yeni ortaklıklarından birinin Katar olması ise ayrı bir konu...

        11. Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi, “İnsanın bazen hayret edesi geliyor”.

        Diğer Yazılar