Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “TÜRKİYE’nin reaksiyon göstermesinden çok Haşdi Şabi’nin aksiyon göstermesinden rahatsızlık duyarız...”

        Washington’un Kuzey Irak’a bakışının özeti böyle.

        Çünkü ABD başkenti, Türkiye’nin aksiyon içinde olmaktan çok, çıkarlarına bir zarar gelmesi halinde reaksiyon vereceği beklentisinde.

        Bunu da Türk muhataplarının sözlerine dayandırıyor.

        Bağdat’a “meseleyi büyütmeden çözüme kavuşturmaya yardımcı olma” yönünde telkinlerini iletirken, Erbil’e de “Bağımsızlık meselesini daha fazla abartma” tavsiyesinde bulunduğunu gizlemiyor.

        Beklentisini şu cümlede sıralıyor:

        “Bizim için Irak’ın toprak bütünlüğü, birlikte yaşamın sürdürülmesi ve istikrar önemli. Referandumdan üzüntü duyduk, önceliğimiz DEAŞ ile mücadele olmalı.”

        Peki, Türkiye’nin Irak ve İran ile birlikte Erbil’e dönük bir askeri müdahalesi olabilir mi?

        “Bunun olmayacağına” dönük beklentisinin garantisini, “Türk muhataplarının aksiyona girmeyeceklerine, çıkarlarına müdahale halinde reaksiyon göstereceklerine” yönelik sözlerine dayandırıyor.

        Türkiye’nin İran ile ilişkilerinde temkinli olduğunu da belirtmekten kaçınmıyor.

        BUSH’UN 2007 TALEBİ

        Türkiye ile arasındaki Gülen’in iadesi, Zarrab davası ile ilgili çıkmaz sokağa girmiş sorunların çözümüne dönük beklentiye ise örnekle yanıt veriliyor:

        “Gülen’in yeşil kart talebine olumlu yanıt verilmesi için Bush yönetimi 2007’de görüş bildirdi, mahkeme Bush’un talebinin aksine karar verdi.”

        Washington’un Kuzey Irak’a yönelik gelecek okuması ve beklentisi böyle...

        ETKİ GÜCÜNÜ TÜKETİR

        ABD’nin başkentinden alınan kerterizin, Türkiye’nin başkentinden alınmaya kalkıldığında aynı rotayı gösterdiğini söylemek zor...

        Çünkü bundan 1 ay önce söylense “Aklını mı kaçırdın?” tepkisiyle karşılaşılması muhtemel gelişmelere tanıklık ediliyor.

        Örneğin, Türkmen kenti Telafer’e girmesine razı olmadığı Irak askeri ile Türkiye askeri kendi toprağında ortak harekât yapıyor.

        Muhatap dahi almayacağını söylediği Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ile Erbil’e dönük yaptırımları tartışıyor; Kuzey Irak’a girmek için “Bağdat’ın davetini” bekliyor algısını yayıyor.

        Türkiye yumuşak güçlerini terk etmiş halde, diplomasinin en keskin siyaset araçlarını, en sert gücüyle sergiliyor.

        Gelişmeler gösteriyor ki Ankara aksiyona geçmese dahi, Bağdat ordusunun Erbil üzerinde oluşturacağı askeri baskıyı yüreklendirmek için elinden geleni yapıyor.

        Bağdat’ın Kuzey Irak’a uçuşları durdurması, Habur’un karşısındaki İbrahim Halil Gümrük Kapısı yönetimini ele almasına kadar uzanan bir dizi eyleme cesaret katıyor

        Türkiye’nin girişimi Bağdat’ı cesaretlendirmekle mi kalır, yoksa 1 Mart tezkeresi ile reddettiği Kuzey Irak’ta olma özlemini hayata geçirmek için fırsata mı dönüşür...

        Şurası bilinmeli, iki adım da Türkiye açısından sorun üretir.

        Çünkü birincisinde Bağdat’ın yıktığı Barzani’yi düşerken tutamazsa Erbil’de istemedikleriyle karşılaşır.

        İkincisinin ise gerçekleşme şansı yok; çünkü 2004’teki Irak, bugünkünden çok ırak...

        O nedenle Ankara’nın sürekli gösterdiği algı gücü ile bir türlü sergileyemediği etki gücü arasındaki makası kapatması gerekiyor.

        Yoksa sürekli algı gücünü sergilemek, etki gücünün varlığını da sorgulatır...

        Diğer Yazılar