Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MESELENİN bu noktaya varacağı, Rakka ile Deyrizor konusunda iki süper gücün vardığı anlaşmada belliydi.

        Çünkü taraflar sınırlarında varabilecekleri son noktaya ulaştı; yeni bir aşama gerekiyordu.

        Sürecin uzlaşılan zeminde ilerleme olasılığını ise dışlanmış bölge ülkelerinin hangi oranda birlikte karşı duracakları belirleyecek.

        Sözünü ettiğim, ABD Başkanı Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Vietnam’da düzenlenen Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) toplantısında Suriye konusunda vardıkları uzlaşı.

        Buna karşı bölgedeki diğer aktörlerin alacakları tavır.

        Örneğin, “Suriyeli tüm taraflara Cenevre’deki siyasi sürece aktif olarak katılma” çağrısı yapan maddeye Türkiye ve İran’ın direnişi nasıl sonuç getirecek?

        Ya da anayasa referandumuna tüm kesimlerin yanında “diasporadakilerin de oy vermesine” Şam yönetimi ne oranda müsaade edecek?

        Veya Doha’da “Anti DEAŞ Koalisyon Merkezi” varken, ABD, Rusya ve Ürdün’ün 8 Kasım’da imzalanan memorandumu ile “ateşkes anlaşmasının uygulamasının kontrolünü sağlayacağı” belirtilen “Amman Gözlem Merkezi”ni, Türkiye, İran ve Katar ne kadar tanıyacak?

        Cenevre’ye alternatif olmadığının altı defalarca çizilmiş olmakla birlikte varılan anlaşmada Astana sürecine hiç atıf yapılmamış olması ne anlama gelecek?

        NE GETİRİYOR?

        Bütün bunları anlamak için önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yarın Soçi’de Rusya Devlet Başkanı ile görüşmesinin ardından Katar ve Kuveyt ziyaretlerini beklemek lazım.

        Çünkü iki süper gücün, günün sonunda hangi emele dönük hareket ettiklerini anlamak, Ortadoğu’daki çıkar işbirliğini ne kadar sürdüreceklerini görmek gerekir.

        Çünkü iki liderin “ortak açıklama” metninin 3 önemli noktası var.

        Bunun başında “Tüm Suriyeli tarafların Cenevre’ye davet edilmesi” geliyor.

        İkincisi, DEAŞ ile mücadelede ortak çaba sürerken, tarafların ateşkes anlaşmasının gözlem noktası olarak Ürdün’ün belirlenmesi...

        Bir de Beşar Esad’ın Cenevre süreci, anayasa reformu ve yeni seçimlerin yapılmasına ilişkin çağrısını değerlendirirken, diasporadakilerin de seçimlere katılması gerektiğine işaret etmeleri...

        YENİ DÖNEM

        TOBB ETÜ’den Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, bu maddelerin “bölgedeki diğer aktörleri dışladığı” görüşünde.

        Suudi Arabistan ve Lübnan’daki gelişmelerle birlikte ele alındığında, dışlamanın birinci odağına da İran’ın konulduğu kanısında.

        Ürdün’ün ise “Türkiye’nin 2002-2010 dönemindeki Ortadoğu’da denge unsuru olan pozisyonuna taşınmak istendiği” görüşünde.

        Doç. Dr. Özpek, iki liderin anlaşmasını, Almanların uçaklarını İncirlik’ten Ürdün’e taşımalarıyla birlikte okumak gerektiğinin de altını çizdi.

        Suriye üzerine çalışan ORSAM’dan Oytun Orhan ise “Rakka sonrası Suriye’de sınırların sonuna gelindi, onun sonucu” görüşünde.

        İki süper gücün vardığı uzlaşının Ankara’yı Tahran’a yakınlaştıracağını belirten Orhan, iki ülkenin Kandil’e ortak operasyonla Kuzey Irak’a yönelik politikalarındaki işbirliğini artıracağına vurgu yaptı.

        “Ankara, Tahran yakınlaşması, Türkiye’nin önemini artırır, diğer taraflar Ankara’yı yanına çekmek ister” iddiasında bulundu.

        Şurası açık ki Putin-Trump arasında varılan uzlaşı, fırsatlar kadar Türkiye’nin istemediği içeriklere de sahip.

        Suriye’de yeni bir dönemin kapısı dün itibarıyla yeniden aralandı...

        Diğer Yazılar