Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ŞAM yönetiminin savunmasını üstlendiği 2015’ten bu yana en büyük saldırıyla karşılaştı.

        Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova’nın, Devlet Başkanı Putin’in Suriye’den çekilme kararını açıkladığı Hmeymim Üssü’ne 31 Aralık günü yapılan saldırıyı dün doğrularken söylediği cümle önemliydi:

        “Rus askerler, hava savunma sistemi sayesinde iyi seviyede korundu. Ancak teröristlerin yeni silahlara sahip olması endişe verici...”

        Zaharova, saldırının amacını da Türkiye’nin PYD’nin davet edilmesine tepkisi nedeniyle gelecek aya ötelenen Soçi’deki “Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ni baltalamaya yönelik provokasyon” diye açıkladı.

        Saldırıyı duyuran Kommersant Gazetesi’nin modelleriyle sıraladığı 7 uçağın zarar gördüğü iddiasını ise yalanladı.

        Hafta başından bu yana gizli kalan olayı ise düne kadar üstlenen olmadı.

        Üssü koruyan Pantsir-S1 savunma komplekslerinin devreye girmiş olmasına karşın yoğun saldıran yeni nesil füzelerin tamamını yok etmeye yetişememesi dikkat çekici.

        Çünkü bu, saldırının çok sayıda füzeyle gerçekleştirildiğini gösteriyor.

        GRAD VE MANPADS

        Asıl soru da bu noktada başlıyor...

        Eğer bu saldırı Moskova’nın da kayda geçirdiği gibi El Nusra’nın da aralarında bulunduğu aşırı dinci örgütler tarafından düzenlendiyse, bu kadar füze sistemine nasıl sahip oldukları sorusuna yanıt bulunması gerekiyor.

        DEAŞ’ın kamyonetlerin üzerine monte ederek Rus yapımı “Grad füzeleri” kullandığına tanıklık edilmişti.

        Alan muharebelerinde etkisi yüksek mobil füze sistemiyle birkaç saniye içinde 40 füzeyi aynı bölgeye gönderme yetisine sahip.

        Grad füzeleri geçen yıl Halep’in kuzeyindeki Şam güçlerinin saldırısını püskürtmek için muhalifler tarafından kullanılmıştı.

        Menzili 18-45 kilometre olan füzeleri muhalif gruplara kimin verdiği sorusuna yanıt bulunamamış; ardından Nusra ve DEAŞ’ın kullandığına tanıklık edilmişti.

        Aslında muhaliflerin modern silahlarla saldırısı bununla da sınırlı değil.

        Geçen hafta Şam gücüne ait bir uçak, bir kişinin taşıyıp omzundan fırlatma yetisine sahip olduğu Manpads füzesiyle düşürüldü.

        Birkaç gün önce de Suriye’de görev yapan Mi-24 tipi helikopter, Hama’daki hava üssüne doğru seyrederken düştü; Rusya, 2 pilotun öldüğü olayı “Teknik arıza” diye açıkladı.

        İDLİB’İ BOZAR

        Arka arkaya yaşanan bu saldırıların Astana süreciyle çatışmazlık alanı haline gelen İdlib’e yayılmaması imkânsız.

        Nitekim Rusya dün saldırıya İdlib bölgesine yoğun bombardımanla karşılık verdi; Maaret El Numan’daki Alsalam Hastanesi de vuruldu.

        Bu da Moskova’da bir süredir İdlib için dillendirilen ancak Türkiye’nin Astana’da varılan anlaşma gereği gözlem merkezleri kurulurken suhulet ve teenni ile hareket edilmesi telkini dolayısıyla gerçekleşmeyen “Grozni modeli çözümü” yeniden gündeme getirdi.

        Sivil halkı gözetmeyen, mermi atılan her noktaya bomba yağdırmaya dayalı modeli Rusya 2 yıl önce Halep’te uygulayarak muhalefet ve sivil halkın iradesini kırmayı başarmıştı.

        Eğer böyle bir yöne gidilirse iki büyük etkisi olur; zaten katılımcılarında sorun olan Soçi kongresi etkilenir.

        Daha önemlisi, İdlib bölgesindeki çatışmazlık tükenirken yeni bir göç dalgasıyla karşılaşılır; Türkiye’ye ağır fatura yaratır.

        Bu da bölgeyi yeniden içinden çıkılmaz hale getirir...

        Diğer Yazılar