Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE, ABD’nin Münbiç’ten çıkmasını ne zaman istedi?

        Sorumun nedeni, ABD’li CENTCOM Komutanı General Votel’in, “Münbiç’ten çekilmeyi düşünmüyoruz” açıklaması.

        Oysa Ankara’nın bu yönde bir talebi olmadı; sadece PYD unsurlarının söz verildiği gibi Fırat’ın doğusuna gönderilmesini istedi.

        Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun önceki akşam TRT’deki yayınımızda da vurguladığı gibi, “Eğer defalarca verdiğin sözü yerine getirmezsen ben gelip çıkarırım” mesajının ötesine geçmedi.

        Bu sözün içinde, “ABD oradan çıksın” anlamına gelecek bir kelime geçmedi.

        Oysa hem iç hem de uluslararası kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algı Türkiye’nin ABD’nin bölgeden gitmesini istediği yönünde...

        Bunun nedeni de kendisine yakın kesimlerin söylemine ağırlık kazandırmak için hükümetten gelen açıklamalara üslup farkı katmalarından kaynaklanıyor.

        Şunu belirteyim hükümet bir süredir bundan rahatsız.

        Bu sadece ABD’ye dönük söylemleri değil, Rusya, İran veya sahada birlikte olduğu ÖSO için de geçerli.

        DEAŞ TEMİZLENDİKÇE

        Şurası da kesin ki DEAŞ sahadan temizlendikçe üslup ve söylemdeki makas açılmasının diğer alanlara da yayılması kaçınılmaz.

        Çünkü kimse çözümün diğeri tarafından üretilmesini istemiyor; kendisinin belirlediği şart ve koşullar çerçevesinde çözüm arıyor.

        Bırakın müttefiki, kanka görünen ülkeler perde gerisinde birbirinin kuyusunu kazıyor.

        Bu da çözümsüzlüğü artırıyor.

        En bariz örneği de Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi.

        İdlib’de çatışmaların sona erdirilmesi, Cenevre’de başarılamayanların kotarılmasında başarılı olmasına karşın, birçok ülke kontrolündeki grupların katılımını engellemek için elinden geleni yaptı.

        Rusya da katılmasını istemediklerini engellemenin dolaylı yolunu buldu.

        Suudi Arabistan’ın tüm baskısına karşın Ankara’nın girişimiyle Soçi’ye gönderdiği muhalifleri Şam rejiminin posterleriyle karşıladı; onlar da katılmadan geri döndü.

        ÖNCELİK FARKLILAŞTI

        Benzerleriyle yakın gelecekte karşılaşılması olası...

        Çünkü Cenevre sürecine dahil ülkeler, sahadaki gruplar ve alana hâkim devletlerin stratejik çıkarları birbiriyle örtüşmüyor.

        Hatta kontrolündeki güçler ile devletlerin beklentileri farklılaşıyor.

        Bunun en iyi örneği de ABD ile PYD ve onun denetiminde kurulan Suriye Demokratik Güçleri.

        Rusya, son dönem PYD’ye ABD’yi sorgulatırken, ABD’ye de bölgedeki varlığını sürekli teyit etme gereği duyuyor.

        Bu durum alandaki muhalifler ile Türkiye açısından da geçerli.

        Yakın geçmişe kadar ÖSO dışındaki muhaliflerle öncelikli hedefi Esad’ı devirmekti.

        Bugün öncelik sırası değişti; Rusya üzerinden yürüttüğü Şam rejimi ile diyaloğunu Ankara bir üst aşamaya çekerken nihai hedefine de Şam’dan önce PYD/ PKK’yı yerleştirdi.

        Devletin etkin isminin söylediği gibi:

        “Irak’ta savaşın ilk başladığı günden bu yana 30 yıl geçti; hâlâ tam çözüme ulaşılamadı, Suriye’de ise her şey daha yeni başladı.”

        Not: Sayın Deniz Bölükbaşı’nın dün bu sütundaki sözü, “Türk, Arap, Fars toplumuna bir de Kürtleri yerleştirmek...” diye yer aldı; “Türk, Arap, Fars bloğu içine Kürt kuşağı yerleştirmek istiyor...” olacaktı, düzeltir özür dilerim.

        Diğer Yazılar