Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Washington ile yaşanan krizin ortasında Ankara’ya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un sözleri anımsamama yardımcı oldu.

        Onur konuğu olarak katıldığı 10. Büyükelçiler Konferansında şöyle dedi:

        “Türkiye ile stratejik ortaklığımızın artması için adımlar atılacak. Dünyada bir dönüm noktası yaşıyoruz. İki kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiş yaşanıyor…”

        Sözleri bana merhum Dışişleri Bakanı İsmail Cem’i anımsattı...

        Adını, “Stratejik Üçgen” koymuştu İsmail Cem…

        Ne zaman konusu açılsa “hayali olduğunu” söyler, hayata geçirmekte geç kalındığına işaret ederdi.

        Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin karşılıklı ticaretle kalmayıp, bölgesel boyutla başlayıp, küresel aşamaya geçmesi gerektiğini ilk dile getiren kişiydi.

        Hatta bunda ısrarcı da oldu; Cem’in önerisiyle 1999 yılında hükümet, “Stratejik Üçgen” olarak isimlendirilen Ankara - Moskova - Orta Asya üçgeninde, “siyasal ve ekonomik alanlarda işbirliği yapılması ve bu alanların belirlenmesi amacıyla çalışma grubu oluşturulması” konusunda uzlaştı.

        Moskova’nın da konuya sıkı sarılmasıyla proje farklı boyuta çıktı.

        Plana dönüşüp, 16 Kasım 2001’de New York’ta iki Dışişleri Bakanı tarafından imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı” haline geldi.

        Yani “Çok Boyutlu Ortaklığa” dönüştü…

        O tarihte kaleme aldığım yazıda, bu işbirliğinin Orta Asya ile sınırlı kalmayıp Orta Doğu’yu da kapsama alacak işbirliğine dönüşeceğinden söz etmişim…

        Gelişmeler öngörümü haklı çıkardı.

        STRATEJİK ORTAKLIK

        Bir süre bakanlar seviyesinde sürdürülen ilişkiler; Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2004’te Ankara ziyaretiyle farklı seviyeye geçti.

        Çok Boyutlu Stratejik İşbirliği Çerçeve Anlaşması ile Türkiye Rusya İşbirliği Konseyi oluşturuldu.

        Konsey bünyesinde, “Ortak Stratejik Planlama Grubu” toplantısı gerçekleştirilmesi de karara bağlandı...

        Yıllar sonra Türkiye ile Rusya stratejik işbirliği ile ilgili yazdığım yazıya dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu telefonla arayıp itirazda bulunmuş, “25 Ocak 2012’de stratejik ortaklığımızı imza altına aldık” demişti.

        Haklıydı, belirttiği tarihte “Ortak Stratejik Planlama Grubu”nun Moskova’daki ikinci toplantısında iki bakan arasında imzalanan 30 maddelik belge, adı konulmamış stratejik işbirliğiydi…

        Uçak krizi sonrası yaşanan gerilimin çabuk çözülmesinde de bu işbirliğinin payı oldu.

        SİYASİ SÜREÇ OLMADAN

        Ancak Lavrov’un işaret ettiği stratejik ortaklığın gelişmesi için başka şartların da hayata geçmesi gerekiyor.

        Başında da siyasi ayağın tamamlanması geliyor.

        Yani, Kıbrıs’ta ortada top çevirerek; Doğu Akdeniz’de ayrı kamplarda yer alarak; Karabağ ile Abhazya arasında benzerlikler kurup çözümsüzlüğü çözüm olarak göstererek; Kırım’da ayrı düşerek; Kafkaslarda hâkimiyet hesabı yaparak; Karadeniz ve boğazlar konusunda ayrı düştüğü zeminde bina yükselmesi kolay olmaz.

        Vize sorunu, bırakın gerisini domates meselesinin dahi aşılamadığı, İdlib’in ateş yükselten çıbanbaşı haline geldiği ortamda stratejik ortaklıktan söz edilemez.

        Siyasi sürecin eklenmesini güçleştiren her bir sorun, yaratılan parlak renkleri bir süre sonra soldurur, tekrar ilişkiyi Karadeniz Ekonomik İşbirliği düzeyine getirir.

        Fakat sorunların aşılır, ekonomik düzeyde seyreden ilişkiye siyasi boyut da eklenirse, iki ülke ilişkilerini sağlamlaştırmakla kalmaz, bölgenin kırılgan yapısına da tutkal olur...

        Bunların gerçekleşmesi için de Türkiye’nin 90 yıllık yol haritasını, Rusya’nın da bölgesel hedeflerini terk etmesi gerekir ki kolay gözükmüyor.

        ÇÖZÜCÜ KALMADI

        Bununla birlikte, mevcut dengeler içinde Beyaz Saray nezdinde Türkiye’nin önemsenmediği; Ankara’nın ise “inceldiği yerden kopsun” bakışını güçlendirdiği zeminde olmazlar da bir gün olur hale gelir.

        Hele ki gerilim azaltma mekanizmalarının tükendiği, gerilimi azaltan çözücü solüsyonların tüketildiği yeni uluslararası ilişki modelinde çok merkezli hale gelen dünyada başka çözümler aranır…

        İsmail Cem’in ruhu şad olur…

        Ancak şu konjonktürde faydalı olur mu diye sorulursa da verilecek yanıt bellidir; hayır…

        Yarınki zamanda nereye varacağını da soğuk savaşın bitişiyle başlayan bölgesel hegemonya çatışmasının getirdiği duruma uzlaşı yerine gerilim üreten Washington daha ne kadar gereceği belirler…

        Onun adı da zaten tufandır…

        O da sadece Türkiye’yi değil, ilişkide olduklarını da yakar…

        Anlamak için de boyutu farklı Yunanistan ve İspanya ekonomik krizlerinin kime, neye mal olduğunu anımsamak yeterlidir…

        Diğer Yazılar