Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Öyle bölgeler var ki, “Kimi koysanız sandıktan çıkar” deyimine tam uyuyor.

        Bu bölgelerde adayın kimliğinin önemi yok denecek kadar azdır.

        Örneğin Şanlıurfa Harran’da hangi parti gelirse gelsin, hangi aday çıkarsa çıksın AK Parti dışında kazanma şansı neredeyse yok...

        Ya da İzmir Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme’de veya Ankara Çankaya, Eskişehir Tepebaşı'nda CHP dışında başka partinin kazanma olasılığı oldukça düşük.

        Parti yönetimlerinde, eğer seçmen beğenisini de kazanmış ise bu bölgelerdeki belediye başkanlarıyla yola devam konusunda güçlü bir kanı var.

        PAYLAŞILAMAYANLAR

        Son dönem partilerinin toplantıları veya kendini anımsatmak amacıyla Ankara’yı dolduran belediye başkanları arasında en kıymetli olanlar da “garantiler” diye adlandırılan bu başkanlar...

        Özellikle de muhalefet partilerinde…

        Haksız da değiller, çünkü ellerinde kalan tek iktidar belediyeler.

        Belki de bundan kaynaklansa gerek, partilerdeki tüm tarafların gözdesi haline gelmiş bulunuyorlar.

        Bir belediye başkanının anlatımına göre, “Sabah kahvaltısı dahil bütün yemekler için davet almış, yemek sonrası kahve ve tatlı dahil bütün saatleri Ankara’da rezerve edilmişti…”

        Kongredeki güçleri bir yana, iş gücü açısından da başka kapı kalmadığı için bu kadar önemsenmeleri normal karşılanmalı.

        Büyük kentleri alamasa dahi, Çankaya, Çeşme, Beşiktaş, Şişli, Kadıköy gibi mega kentlerin ilçe belediyelerini almış olmak birçok ilden, hem ekonomik beklentiler hem de iş gücü açısından çok daha kıymetli.

        İKTİDAR ETKİSİNİ KIRDI

        Ancak yaklaşan yerel seçimin geçen dönemden önemli farkı olduğu da unutulmamalı.

        O da, ilçelerdeki seçmen davranışının, büyükşehir başkanlığını hangi partinin alacağına göre şekillenecek olması.

        Hatta bu efekt, hükümetin yaratacağı etkinin de önüne geçecek.

        Nitekim dünkü sohbetimizde anladım ki CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de meseleye aynı cepheden bakıyor.

        GELİRİ KENDİNE YETİYOR

        Belki az seçmeni olan kentlerde görünmez...

        Ama mega kentlerin hemen hepsinin ilçeleri, büyükşehir belediye başkanlığını hangi partinin kazanacağını anlayıp, ona göre kerteriz alır; kendi ilçesindeki belediye başkanını da ona göre belirler.

        Büyükşehir belediye başkanlığını alacak olan ister iktidar, ister muhalefet partisi olsun fark etmez.

        Nedeni de 30 büyükşehirde uygulanan bütünleşik şehir modeli…

        İlçelerinde ne denli güçlü olurlarsa olsunlar, büyükşehir ne kadar himaye ettiyse o kadar hizmet götürebildiler.

        Eğer ki aralarında bir çatışma yoksa, büyükşehir belediye başkanları ile aynı partiden olanların hizmeti de o denli arttı.

        Diğer ilçeler, örneğin Ankara Çankaya gibi ancak akıl becerilerini daha çok çalıştırarak hizmeti götürdü.

        Seçmen son dönem bunu gözlemlediği için iktidar olup olmamasından daha çok, büyükşehiri kimin kazanacağına bakar.

        Unutulmasın ki bugün büyük kentlerin çoğunluğunun geliri, eğer mega yatırımlara girmeyecekse iktidarın desteğine ihtiyaç duymayacak seviyeye ulaştı.

        Bu da iktidar etkisini kırdı…

        ADAYIN ÖNEMİ TÜKENDİ

        Hatta öyle bir noktaya getirdi ki adayın kimliğini de geri plana bıraktı.

        Geçen seçim sonuçları da gösterdi, son günlerde yapılan ciddi anketler de gösteriyor ki “Partimden çok adaya göre oy veririm” diyen seçmen oranı en düşük seviyelerde.

        Ayrıca unutulmasın ki bugün birkaç kişi dışında, baskın profil sergileyen isimlerin tükendiğine tanıklık ediliyor.

        Özellikle Erdoğan’ın AK Parti’nin en popüler belediye başkanlarını görevden alıp, yeni isimleri getirmesiyle başlayan süreç sonrası, “O olmazsa seçim alınmaz” anlayışı da sona ermiş bulunuyor.

        Dolayısıyla bu seçimde mega kentlerde büyükşehir ve ilçelerin blok oy hareketlerine tanıklık edilirse şaşmamak gerekiyor.

        ***

        Anketlerin sahiciliği

        Haydi öncesini geçelim, 2010 referandumundan bu yana olanları alalım.

        Öyle bir kamuoyu yoklama şirketi gösterin ki, ardı ardına 3 sandık sonucunu önceden bilmiş olsun.

        Bırakın 3 seçimi bilmeyi, bir sandık için ardı ardına yaptığı 3 anketin sonuçlarının birbiriyle çelişkili olmayanın sayısı ender...

        Özetle, anketlerin toplumsal algı yönetme aracı olup çıktığı süreci yaşıyoruz.

        Batılı ülkelerde, bu yönde davranan şirket sahiplerinin hapse girmekten kurtulmadığı dönemde, Türkiye bunlardan kurtulamıyor.

        Samimi, bilimsel, uzun yıllardır akademik ahlakından bir nebze taviz vermeyen kamuoyu araştırma şirketlerinin de algısını yerle yeksan eden bu şirketlere karşı bazı adımlar atılmış olsa da yeterli olmadı.

        Onlar da yüzleri kızarmadığı için, yaptığı algı çarpıtmasından gelen parayı cebe atıp, görevini yerine getirmiş olmanın aymazlığına sığındı.

        Böyle de devam edeceğe benziyor.

        SANDIĞI VE CEBİ BOŞALTIYOR

        Son dönen bunun örnekleriyle sıklıkla karşılaşılıyor…

        Hiçbir etki de bırakmıyor çünkü anketler siyasetçileri güdümlemeye, gaz vermeye yarayan araç olmaktan öteye gitmiyor.

        Buna neden de son 10 yılın ardı ardına seçim ve referandumlarla, “kesintisiz sandık” süreçlerine tanıklık etmesi…

        Gerçeği daha kısa süre önce yapılmışken, sahtesine itibar etmemeye başlaması, yani adaylar gibi gaza gelmemesi…

        Ancak yine de eski alışkanlıkların devam edeceği görülüyor…

        CHP’nin yerel seçimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’un, dün ortada dolaşan İstanbul anketinin kendilerine ait olmadığını ispat için çırpınması da bunun en iyi göstergesi…

        Hem seçmeni hem adayı hem de partiyi yormanın ötesine geçmiyor…

        Algı oluşturmak için bu yola sapanın da sandığını doldurmak yerine cebini boşaltıyor…

        Diğer Yazılar