Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP ile İYİ Parti arasında yerel seçim ittifakına ilişkin görüşmelerin ilki gerçekleşti.

        Anlaşılan o ki her iki taraf da yaptırdığı anket sonuçlarını masaya yatırmış, CHP’nin bu sonuçlara ilişkin simülasyonları gözden geçirilmiş.

        Buna göre de ittifakın yol ve yönteminin belirlenmesine karar verilmesi üzerinde durulmuş.

        KISTAS REFERANDUM

        İki partinin seçim iş birliği diye tanımladığı yerelde ittifak için kıstas aldıkları zemin Anayasa Referandumu sonuçları...

        Referandum döneminde 30 büyükşehirden 17’sinde hayır önde çıkmıştı.

        CHP de buradan hareketle hayır bileşenlerinin benzer bir tutum takınması halinde 17 kentin büyük bölümünde yerel seçimin alınacağına inanıyor.

        Bu kentlerden 3’ü Doğu ve Güneydoğu’daki Diyarbakır, Mardin ve Van…

        Bu kentlerin CHP-İYİ Parti’nin alınmasına olanak görülmediği için devre dışı bırakılmış, geriye 14 kent kalmış.

        CHP, Tekirdağ, İzmir, Aydın ve Muğla’da her şartta kazandığına dikkat çekerek, 4 ilin de pazarlık sepetinden çıkarılmasını istemiş.

        Geriye kalan 10 büyükşehir; Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Eskişehir, Denizli, Hatay, İstanbul, Manisa ve Mersin üzerinden görüşmelerin devam ettirilmesine karar verilmiş.

        Ancak önceki gün CHP’nin Balıkesir’de milletvekili Ahmet Akın’ı büyükşehir belediye başkan adayı olarak açıklaması sonucu İYİ Parti lideri Meral Akşener’in de açıkladığı gibi müzakereye tabi büyükşehir sayısı 9’a düşmüş...

        Her iki parti de bu 9 kentte ötekinin lehine aday çıkarmama yoluna gidip gidemeyeceğini tartışıyor.

        HANGİ ORANA GÖRE?

        Ancak burada ortağın lehine çekilmek için hangi kıstasın ele alınacağı önemli.

        Çünkü İYİ Parti sadece Haziran seçimine girdi ve onun ötesinde de oy oranına ilişkin bir veri yok.

        Eğer bazı kamuoyu şirketi yöneticilerinin ekranlarda baz aldıkları gibi genel seçim sonuçları üzerinden yürünmeye başlarsa doğru sonuca ulaşmanın olanağı yok.

        Neden de yerel seçimin kendi dinamiklerine göre davranması…

        ADANA FARKI

        Bunun için en iyi örneklerden biri Adana, Antalya ve Mersin…

        Adana’da 2009 yerel seçimini %29.7 ve 2014 mahalli seçimini %33.6 oy oranlarıyla MHP’nin adayı kazandı.

        Geçen yerel seçimde CHP, MHP adayına destek verdi.

        Ancak genel seçimlerde MHP’nin oyu 2011’de %20.3; 1 Kasım 2015’te ise %19.6 ve 2018’de %11.6 oldu.

        Bu da gösteriyor ki genel seçim ile milletvekili seçimi aynı sonucu vermiyor.

        AK Parti için de aynı; 2009 yerel seçiminde %29.5; 2014’de ise %32 aldı…

        AK Parti, milletvekili genel seçimlerinde oyları, 2011’de %37.4; Kasım 2015’te %36.8 ve 2018’de %33.5 oldu…

        ANTALYA FARKI

        Antalya durumu biraz daha net sergiliyor….

        MHP Antalya’da 2009 yerel seçiminde %17.5 alırken, 2014’te %24.3’e çıktı.

        Ancak milletvekili genel seçiminde 1 Kasım 2015’te %17.6’ya ve 2018’de de %9.9’a geriledi...

        MHP’nin önceki yerel seçimle, son milletvekili seçimi arasındaki oy farkı %14.4 oldu.

        AK Parti ise 2009’da %35 iken, 2014’te %36.4 aldı; milletvekili seçiminde ise oyları 2011’de %39.3; Kasım 2015’te %41.3 iken 2018’de %42.56 oldu…

        Bu da gösteriyor ki iki seçim arasındaki iktidar partisi handikabı %6 oranında…

        Dolayısıyla milletvekili genel seçimine veya referandumda bileşenlerin blokuna bakarak seçim sonucu okumak hiç de sağlıklı bir sonuç getirmez…

        KAMUOYU YOKLAMASI MI?

        Türkiye geneline bakıldığında da durum farklı değil.

        Hatta siyasi hayatın yeniden başlaması sonrası yapılan ilk yerel seçim 1984’ten bu yana alalım durum fark etmiyor, yerel seçimlerde iktidar partileri milletvekili genel seçimlerinden %6 ile %10 oranında daha az oy alıyor…

        Bu seçimde hangi partinin hangi oranda oy alacağı konusuna gelinirse…

        Orada da ciddi sıkıntı çıkıyor, seçmenin %30'u, bazı bölgelerde de %40’ı adaya göre oy veriyor, parti tercihini ikinci planda bırakıyor.

        Henüz adayların net belirlenmediği bir süreçte kimin ne kadar oy alacağını kestirmek de kolay olmuyor; çünkü seçmenin adayların çoklu sıralamada bir isme gösterdiği teveccüh ile aday gösterildikten sonra verdiği oyda ciddi farklılık ortaya çıkıyor.

        İLKE OLMADAN

        Dolayısıyla yapılacak ittifaklarda bir ilke birliği ortaya konulmadan aday üzerinden sonuca ulaşmanın olanaksızlığı açık…

        Nitekim iki parti arasındaki müzakerelerde baz alınan referandumda da böyle olmuş, başkanlık sistemine karşı çıkanların, “parlamenter demokratik sisteme sahip çıkma” gibi bir ilke etrafında bütünleşmesi sağlanmıştı.

        Yerel seçimde aday ismi odaklı yürünmesinin fayda sağlamayacağı da kesin.

        Bunun en iyi örneği de ABD’de 1982’de yapılan California valilik seçimi ve 1992’de Thatcher’ı yeniden iktidara taşıyan genel seçim…

        Her ikisinde de kamuoyu yoklama şirketleri öyle Türkiye’deki gibi onlu rakamlarla değil, bir iki puan yanıldık diye oturup akademik çalışma yaptılar.

        Araştırmalarında ilkine valilik seçimini kazanacağına inandıkları halde kaybeden Tom Bradley’in adını verdiler (Bradley Efect), diğerine de Utangaç Muhafazakar Seçmen Etmeni dediler…

        Suskunluk Sarmalının en önemli teoremleri arasına soktular…

        Aday veya parti adı sıralayarak çıkar sağlama yoluna gitmediler…

        İlkeli davrandılar; sonrasını doğru ölçtüler…

        ***

        “Kargo Çeki” vurgunu…

        Bazı şirketler konkordato ilanıyla ekonomik krizden korunmanın yolunu bulurken, buna yeni yöntemler eklenmiş…

        Adına da “kargo çeki oyunu” deniliyormuş…

        Çekin çalıntı olduğu bilinmesine karşın, üzerindeki miktardan daha ucuza alındığı için bir başkasına ciro ederek borç kapatma yoluna gidenlerin sayısı artmış.

        Oldukça çetrefilli vurgun sürecini sohbetimizde Avukat Murat Keçeciler anlattı…

        “Yeni bir vurgun modeli gelişti” deyip anlatmaya başladı…

        Önce bir noktanın altını çizdi…

        Eski Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) çeki keşide eden kişi, “ödemeden men talimatını talep etme hakkına sahipken”, kötüye kullanılması nedeniyle yeni kanunda bu hüküm yer almamış.

        Keçeciler’in aktardığına göre firmalar tarafından ciro edilen çekler ağırlıklı olarak kargo şirketleri eliyle dağıtılıyormuş.

        Son dönem kargo şirketlerinde çek kayıpları artmaya başlamış...

        Çeki en son elinden çıkan firma da sanki kendisi çeki kaybetmiş gibi zayi, yani kayıp davası açmaya başlamış…

        İCRA TAKİBİNE DEVAM

        Ticaret mahkemeleri tarafından çek zayi davaları kabul edilip, banka ödemeleri durdurulsa dahi, İcra İflas Kanunu uyarınca “kambiyo evraklarına mahsus icra takibi” engellenemiyormuş...

        Bunu bilen çek hırsızları birden fazla kez ciro ederek son çeki elinde bulunduran kişiyi “iyi niyetli hamil” konumuna getiriyormuş.

        Yani, “çekin çalıntı olduğundan haberdar olmayan iyi niyetli hamil” durumuna getirmeye başlamışlar.

        Mahkemeler de çekinin çalındığına bakmadan ilk şirkete ödetme yoluna gitmeye başlamış.

        ORGANİZE İŞLER

        Elinde çekinin çalındığına ilişkin mahkeme kararları ve bankaların ödeme emrini durdurma verisi olmasına karşın, mahkemeler bu uygulamaların hiçbirini kabul etmez olmuş.

        Sonunda bütün yük çeki çalınana yıkılmış.

        “Mahkeme çaldırana zararı ödetiyor” diyen hırsızlar, “kargo çeki” adı altında değerinden daha düşük ücretle çalıntı çek sürer olmuş.

        “Kargo çeki”, piyasada yeni bir organize işler sektörü yaratmış…

        Diğer Yazılar