Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye iç savaşında varılan son nokta için söylenebilecek en iyi cümle, “Rusya’nın diplomatik ve askeri başarısı” olsa gerek…

        Çünkü alan hakimiyeti, ABD çekilme kararı alırken, 1971’den beri Tartus’ta kurduğu üssüne ilave olarak, bu dönemde Akdeniz’deki varlığını güçlendiren Lazkiye üssüne da kavuştu.

        Daha da önemlisi Suriye sahasında ardında durduğu Şam yönetimini tekrar kabul gören yönetim haline getirirken, sahada tek karar verici hale de geldi…

        Bütün bunlar 2011’den bu yana devam eden Suriye iç savaşında 8 yılın sonunda varılan gerçek…

        Ancak dikkat çeken son dönem Şam’da yaşanan diplomatik gelişmeler…

        Özellikle de körfez ülkeleri ve Arap Birliği nezdindeki ataklar…

        KANLI BIÇAKLIYDI

        Kelimenin tam anlamıyla Esad rejimi ile kanlı bıçaklı haldelerdi.

        Bırakın büyükelçilik açmayı, Şam yönetiminin en alt kesimindeki yöneticisi ile bir araya gelmeleri dahi olası değildi.

        ABD’nin çekilme kararı ile birlikte geçen haftadan itibaren Şam’daki büyükelçiliklerini tekrar faaliyete geçirme kararları da ardı ardına geldi.

        Önce Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçiliğini açtı, Tunus Suriye ile uçak seferlerini başlattı.

        Bunu Bahreyn’in büyükelçiliğini açması takip ederken, Tunus Devlet Başkanı, Mart ayında yapılacak Arap Birliği Zirvesi’ne Beşar Esad’ı da davet etti…

        LEGAL HALE ÇEVİRMEK

        “Bunun ne anlamı var ki” denilebilir…

        Hiç de öyle bakılmasın, bu Şam yönetiminin tekrar legal hale gelmesi bir yana, Suriye’nin tek yönetim erki olduğunun da kabulü demektir.

        Yani Suriye sahasında bundan sonraki süreçler eskisi gibi ilerlemez…

        Suriye sahasında bulunan ülkeler de bundan böyle Şam yönetiminin rızasına çok daha fazla dikkat etmek zorunda kalacaktır.

        Belki çok yakın zaman içinde bunun etkisini fazla hissetmeyebiliriz; ama günün sonunda varılacak nokta bellidir.

        Eğer ki ülkeler Şam’da büyükelçiliklerini yeniden faaliyete geçiriyorsa, bu o ülkenin yönetimini tanıdıkları, devlet yöneticisi siyasi muhatap olarak kabul ettikleri anlamına gelir…

        Birleşmiş Milletler ve BM Güvenlik Konseyi nezdinde de bundan böyle bu zemin geçerliliğini korur.

        RUSYA’NIN ŞARTLARI

        Bunun en önemli savunucusunun Rusya olacağı da açık…

        En iyi göstergesi de bir süre önce Rusya Savunma Bakanı’nın Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak mevkidaşı ABD Savunma Bakanı’na yolladığı nota gibi mektup…

        Ya da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un son dönem yaptığı açıklamalar…

        ABD’nin bölgeden çekilmesini değerlendirirken öncelikle Suriye’de bulunmalarının zaten yasal olmadığının altını çizdi…

        Rus Hava-Uzay Kuvvetleri’nin Suriye sahasında meşruiyetinin bulunduğunu uluslararası yasalardan kaynaklanan hukuki zemine dayandığını ve Şam yönetiminin daveti ile bulunduğunu anımsattı.

        ŞAM İLE MUTABAKAT

        Bu aşamada Türkiye ile ilgili olarak önemli bir noktaya da vurgu yaptı.

        Türkiye’nin İdlib’deki varlığının “Suriye hükümeti ile varılan mutabakat sonucu” olduğunun altını çizdi.

        Demek istiyor ki: Türkiye de orada Şam’ın izni ile bulunuyor.

        ABD’nin çekilmesi sonrası Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna girişi ile ilgili olarak Moskova’da dün Türk ve Rus heyetlerinin yaptığı 1.5 saatlik görüşmeden nasıl bir sonuç çıktı henüz bilinmiyor.

        Ancak, son dönem açıklamalara ve Münbiç’e Şam güçlerinin girdiğine ilişkin iddialar dile getirildiğinde Lavrov ve Savunma Bakanı Şoygu’nun “bundan memnuniyet duyduklarını belirten” açıklamalarına bakmakta fayda var.

        Bütün açıklamalarda önceliğin Şam güçlerine verilme çabası da ortada.

        Bütün bunlar da gösteriyor ki Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin yeniden başlaması kaçınılmaz olacak…

        ***

        İstanbul’un seçim huzuru

        Kasabanın sırrındaki gibi herkesin bildiği açıklandı…

        TBMM Başkanı Binali Yıldırım, AK Parti’nin Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu.

        İstanbul’da bu seçim, oy oranı yüksek partilerin ittifakından dolayı ikili mücadeleye tanıklık edilecek.

        Aslında politikada ikili mücadeleler acımasız ve kıran kırana geçer…

        Ancak görünen o ki bu kez öyle olmayacak.

        Nedeni de adayların, Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’nun üslubu ve kimliğinden kaynaklı.

        Her ikisi de uzlaşmacı ve makulü arayan kişiliğe sahip…

        Partisinin neredeyse bütün yöneticileri ile tartışma yaşamış olmasına karşın Binali Yıldırım ile CHP lideri Kılıçdaroğlu arasında herhangi soruna tanıklık edilmedi.

        Hatta Kılıçdaroğlu, AK Parti’de tartıştığı kişilere hep “Yıldırım gibi olmalarını” salık verdi…

        Yıldırım da esprili kişiliği, mülayim politik yaklaşımları ile her kriz döneminde sorun çözücülüğünü gösterdi.

        Benzer durumun Ekrem İmamoğlu için de geçerli…

        Aslında 2009’da Beylikdüzü CHP ilçe Başkanı, 2014’ten beri de Belediye Başkanı olarak siyasetin içinde bir isim olarak görülebilir.

        Ama ilçe belediye başkanları ne zaman ki görevinden ayrılır, bir süre sonra isimleri unutulur gider.

        İmamoğlu Büyükşehir adaylığı ile bu kategoriden çıktı ve siyasette bir basamak daha yukarı çıktı.

        Türk siyaseti de bu sayede taze bir isme daha kavuştu.

        Adaylığının açıklanmasının ardından eski belediye başkanlarını ziyaret etmesi; Cumhurbaşkanı’ndan randevu istemesi de bu özelliğini pekiştiren davranışlar.

        Türk siyaseti uzun süredir gerilimli kutuplaşmalardan bıkmıştı…

        Yıldırım ve İmamoğlu bundan çıkışın fırsatı oldu…

        Diğer Yazılar