Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu seçim döneminde sahada dikkat çeken noktalardan biri de adayların vaatleriydi.

        Oysa 2009 ve 2014 yerel seçimlerine bakıldığında sahada vaatlerin ne denli yüksek oranlı olduğuna tanıklık edilirdi.

        Bugün ise isim veya soyadları, yarı bel üstünde bağlanmış kollarıyla, ses sanatçısı kampanyacılarının hazırlayacağı tarzdaki afişlerde poz veren adayların, vaatlerinden çok fotoğrafları yer kaplıyor...

        Zaten verilen vaatlerin anlaşılırlığına da dikkat edilmiyor.

        Bu noktaya gelinmesindeki neden ise partilerin sosyolojik tabanlarının hızla değişen talepleri…

        Seçmen taleplerindeki değişim bu denli hızlı olunca, siyasetin ona uygun politika geliştirmesine de zaman kalmıyor...

        VERDİKÇE İSTİYOR

        Çünkü simülatif alanda, hipergerçeklik içinde üretilen her vaat seçmen tarafından sanki bilgisayar oyunu gibi anında satın alınıyor; kısa süre içinde de tüketiliyor.

        Daha fazlası isteniyor…

        Bu beklenti açlığının hızına yetecek vaat üretmek de kolay olmuyor…

        Yeni dünya düzeninin hüküm sürdüğü seçmen beklentilerini, klasik yöntemlerle karşılamak kolay olmuyor.

        Çünkü kitleler sosyal ütopyaya tutkundur ve geleceği umarak yaşar…

        Yani gerçekte var olanla, gelecekte olabileceğin kendisine sunulmasıdır; ortak insan hayatının, düşüncede yapılaşabildiği en ideal durumu ortaya koyabilmesidir aslolan...

        Bu olmadığı takdirde içerik kaybolur, sunulan her vaat havada asılı kalır.

        Dolayısıyla beş yıl önce kendisine sunulanın yeniden ısıtılıp önüne konduğunu seçmen, belediye başkan adayından çok daha hızlı fark eder…

        2014’TE NE VAAT EDİLDİ?

        Şimdi dönüp hafızanızı bir yoklayın bakalım, 2014 yılında adaylar size neleri vaat etti.

        Bunlardan hangilerini gerçekleştirdi…

        Benim de hafızam yetmediği için arşive girip gazete taraması yaptım.

        Habertürk olarak 2014 yılında iyi bir iş sergilemişiz.

        Seçim sayfasında Tekin Atay belediye başkan adaylarının vaatlerini sütun halinde tek tek sıralamış…

        Neler yok ki…

        O günlerde sanırım revaçtaymış, bütün belediye başkan adayları illerine nedendir bilmem teleferik ve raylı sistem getirmeyi vaat etmiş.

        Bazıları deniz uçağı önerisinde dahi bulunmuş, birileri kruvazör limanından söz etmiş.

        Bazıları da dağa raylı toplu taşım araçları çıkarmaya söz vermiş.

        Dönüp baktım kazanan belediye başkanları vaatlerini hangi oranda gerçekleştirdi diye…

        Bugün de aynı vaatleri tekrarlarından başka bir şeye rastlamadım…

        İTTİFAK KOOPERATİFİ

        Ancak niteliği yine müşteri bazlı olmakla birlikte, yeni devreye giren söylemlere de ilk kez bu seçimde rastladık.

        Örneğin belediye başkan adaylarının neredeyse tamamı kentlerinde yeni istihdam olanakları yaratmaktan söz ediyor…

        Artan işsizlerin oyuna talip oluyor.

        Benzer şekilde girdi maliyetlerinin sıkıştırdığı tarım kesiminin belediyeler eliyle kooperatifleştirileceği, daha fazla kazanç elde edeceği vaadi sıkça tekrarlanıyor.

        İlk kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kanundaki boşluktan yararlanarak kurduğu belediyeler desteğinde kooperatifleşme vaadini hemen her aday dile getiriyor.

        Yeniden kırsalın keşfedildiğine tanıklık ediliyor.

        Köye parke yol, su, elektrik getirilmesinin bu devirde işe yaramadığını gördük.

        Peki, bunca deneyim sonucu seçmenin hızla değişen taleplerine uygun siyasete ulaşılabildiler mi?

        Veya şöyle sorayım; seçmenin bunları dinleyip, oyunu ona göre vereceğine inanıyor musunuz?

        Sahada söylenen sözlere, tartışılan konulara bakın anlarsınız…

        Hafifleyen birçok sorunu, bu seçim sathında ıslatıp ağırlaştırmadan öteye gidilemediğini de görürsünüz.

        REKLAM

        ***

        Golan’ı torf sanıyor…

        Savaş sonucu yapılan antlaşmalar sonucu, klasik yöntemle elde edildiğini gördük…

        Plebisit, yani halk oylaması yaparak sınırların değiştirildiğine de tanıklık ettik.

        Çağdaş uluslararası ilişkilerin temelinin atıldığı 1648’de Vestfalya Barış Antlaşması ile “ulus devlet egemenliği” ilkesinin tesis edilmesinden bu yana böylesiyle hiç karşılaşmadık.

        Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunu belirleyen Versaille-Washington Uluslararası sistemi, ne de milenyum çağının getirdiği teknolojik değişimlerin sunduğu yeniliklerde böyle bir gelişmeyi yarattı…

        Temel ilke, her devletin kendi topraklarında egemenlik hakkı olması ve uluslararası toplumun bu devletle ilişkilerini de bu prensip üzerinden yürütmesi esas alındı.

        KARARNAMEYLE SINIR

        Tabii ABD Başkanı Trump’ın önceki gün Başkanlık Kararnamesiyle bir ülkenin toprağının başka bir ülke toprağı olduğuna karar vermesine kadar…

        Yarım asırdır sorunlu olan, üzerine binlerce insanın kanının aktığı Golan Tepeleri’nin uzun yıllardır İsrail ilhakında bulunduğunu belirterek, “bu kadar süre orada kaldığına göre artık onun olmuştur” yaklaşımıyla Başkanlık Kararnamesi imzaladı.

        Şovunu da ekranlar önünde yaptı.

        YETKİLERİNİ ZORLUYOR

        Böyle bir durumla geçmişte hiç karşılaşıldı mı diye, uluslararası hukuk çalışmalarıyla bilinen, hocaların hocası Prof. Dr. Tuğrul Arat’a sordum…

        “Boş ver, aldırma; bir şey ifade etmez…” diye söze girdi ve ekledi: “Aklınca realist teoriyi oynuyor, Kissinger anlayışı ile hukuk değil, bireysel çıkar önemlidir yaklaşımı gösteriyor. Bunu da çok kötü oyunculukla oynuyor. Suriye’nin olan Golan toprağı ile ABD’nin ilişkisi yok ki onun üzerinde karar yetkisi olsun; İsrail’e güç verme çabası o kadar. Hukukta yeri yok… Kendi yetkilerini zorluyor.”

        SAKSI TOPRAĞI MI?

        BM ve AB ülkeleri başta olmak üzere dünyanın hemen her coğrafyasından gelen tepkiler da zaten bunu göstermeye yeter.

        Dikkat çeken ise uzun bir aradan sonra Suriye sahasında müttefik olduğu bütün ülkelerle bu konuda ayrışmış olması…

        Yaşananlar da gösterdi ki kararnameyle toprak vermek, saksı toprağı torf yollamaya benzemez…

        Bir anda uluslararası arenada yalnızlaştırır…

        Diğer Yazılar