Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MHP ile ittifak kuran AK Parti, Kürtlerle mesafesini geriye düşürdüğü için mi CHP bulunduğu yerde görünür oldu?

        Yoksa lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun politikasının önce 24 Haziran, ardından yerel seçimde tabanda da kabul görmesiyle mi CHP öne çıktı? Soruyu yöneltmemin nedeni, son dönem CHP ile HDP arasında yaşanan yakınlaşma, hatta dayanışma...

        Anımsanırsa ilk adımı da “acaba ne derler” kaygısından uzak kadınlar attı.

        CHP liderinin eşi Selvi Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşi Dilek İmamoğlu, hapiste bulunan HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş ile buluşup sohbet etti.

        Demirtaş’ın avukat kız kardeşi Aygül Demirtaş’ın da katıldığı buluşma Demirtaş’ın, dolayısıyla da HDP’nin İstanbul yerel seçimine verdiği desteğe teşekkür gibiydi.

        Aslında her zamanki gibi politikada da cesur olan kadındır ilkesinin tezahürüydü…

        İNCE’NİN VERDİĞİ MESAJ

        Kayyum olayı süreci yeni bir aşamaya çıkardı. CHP, meseleyi hukuk seviyesinde tutmayı başarıp, içindeki farklı sesleri de frenleyerek doğrudan seçmen vicdanına seslendi.

        Yol da aldı, bugün AK Parti içinden de yükselen kayyum atanması sürecinin işletilmesine yönelik vicdan eleştirilerinin öncüsü oldu.

        Bu gelişmeler yaşanırken, CHP’de ulusalcı kimliği ile lanse edilen Muharrem İnce de “kadim” dostluk ilişkisinde bulunduğu, “ağabey” diye hitap ettiği Ahmet Türk’ü Mardin’de HDP İl Örgütünde ziyaret etti.

        İnce’nin, “Geçmişte sizin partiniz de benim partim de hatalar yaptı. Dokunulmazlıklar konusunda benim partim hata yaptı” sözü anlamlıydı.

        Aslında İnce, partideki birçok kişiden çok daha cesur olduğunu da gösterdi.

        Burada da durmadı Türk’ü yanına alıp CHP İl Başkanlığı’na götürdü.

        Tavrı, bölgede kavgalı aileler arasında uygulanan barıştırma töreninin akil adamı davranışından başka bir şey değildi; mağrur olmayan vakur duruş sergiledi.

        Veya uzun süre ayrı kalmış akrabaların aralarındaki küslüğü sonlandırma törenini gerçekleştirdi.

        İSTİŞARE İÇİNDE DAYANIŞMA

        Burada da kalmadı, HDP Eş Genel Başkanı ve TBMM’deki yöneticileri CHP liderini Genel Merkez’deki makamında 2 gün önce ziyaret edip “kayyum, demokrasi ittifakı, yeni Anayasa ve yargı reformu gibi konuları” ele aldı.

        HDP’den yapılan açıklamada “bundan böyle istişare içinde dayanışmada kalınacağına” vurgu yapılması da bir o denli önemliydi.

        Aslında bu gelişmeler başkanlık sistemine geçiş ve yerel seçim sonrası Ankara’da hareketlenen ve yeni arayışlara yelken açan siyasetin önceden tahkimatı görüntüsünü yarattı.

        Aslında yaşanan rollerin yeniden dağıtımı hazırlığından çok, var olup da perde arkasında kalmış olanın görünür kılınmasıydı.

        Tabanın tavanı perde önüne itmesiydi olan biten…

        Çünkü 24 Haziran’da CHP tabanı HDP’ye desteğini gösterdi, barajı aşmasına katkı verdi.

        AK Parti melleler ile muhafazakar, Abdullah Öcalan ile de radikal Kürt kesimini yanına çekme politikasını uygulamasına karşın, 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul yerel seçimlerinde HDP tabanı CHP’ye desteğini eksiksiz sundu.

        Sonuçta da İstanbul’u kazandı.

        DERİN UÇURUMDAN BUGÜNE

        CHP’deki endişeli Kürt politikasının da özgürleşmesini sağladı.

        Oysa çok değil, 28 yıl önce CHP ile bugün HDP’de yaşananların kopuş süreci bir daha dönülmeyecek tartışmalarla noktalanmıştı.

        Her ne kadar o dönem adı SHP idi ama listesinden seçilen Ahmet Türk, Leyla Zana’nın da arasında bulunduğu Kürt kökenli milletvekilleri daha yemin töreninin ardından istifa edip, kendi partilerini kurdu ve bugüne kadar da farklı isimlerle getirdi.

        CHP’nin kuruluşu, o gün milletvekili olan Birgül Ayman Güler’in, bugün de anımsanan “Türk ulusuyla, Kürt milletini bana eş değerde gördüremezsiniz” sözleri aradaki çatlağı uçuruma çevirdi.

        CHP’nin Kürt Raporu’nu bir kenara atması, ulusalcı çizgide yönetim erklerini ve milletvekillerini belirlemesi de var olan bağları kopardı.

        CHP’yi bölgeden hiç milletvekili çıkaramaz duruma geldi.

        AK PARTİ’NİN ROLÜ

        AK Parti’nin 2002 yılından sonra demokratik tutumu, DYP ve ANAP’ın erimesiyle boşta kalan muhafazakar Kürtlere çatısı altında etkin yer vermesi de CHP’yi daha da etkisizleştirdi; Kürt seçmene yönelik politikasında ağır travmaya yol açtı.

        HDP’nin selefi partilerden seçilip gelen milletvekillerinin CHP’ye yönelik yaklaşımı da kopuşu iki taraflı kıldı.

        Kılıçdaroğlu’nun parti yönetimine gelmesiyle birlikte yeni bir sürecin kapısı da aralandı.

        Her iki kesimden de gelen “Ne işin var orada” veya “onlarla” diye başlayan ağır eleştiriyi her şeye karşı üstlenen Sezgin Tanrıkulu başta olmak üzere bazı isimleri devreye soktu.

        Kılıçdaroğlu, onların üzerine gelen tüm şimşeklere paratoner oldu, koruma altına aldı.

        Sonunda diyalog kapısı aralandı ve ilk meyvesini de Cumhurbaşkanlığı seçiminde verdi.

        Bunu, Çözüm Süreci yasalarına CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın kürsüden, “Ben CHP’nin Grup Başkanvekili olarak diyorum ki karşı oy verip sekteye uğratmayacağız” diye verdiği desteğini Adalet Yürüyüşü takip etti.

        TABAN İTEKLEMESİ

        Ancak HDP’nin selefi parti yöneticileri hükümet ile doğrudan görüştükleri için CHP’den gelen yaklaşımlara ehemmiyet göstermedi.

        Ne zaman ki HDP ile AK Parti’nin arasındaki tüm bağlar koptu, Anayasa değişikliği sonrası Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde MHP ile Cumhur İttifakı’nın temeli atıldı, öteki cephedeki değişim de hızlandı.

        Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde sağlanan işbirliği, 24 Haziran seçiminde CHP tabanın eski bir dosta el uzatması gibi “HDP barajı aşsın” propagandasına dönüştü.

        CHP yönetimi bir yandan milliyetçi- muhafazakar kodlara sahip İYİ Parti’ye milletvekili verip seçime girmesini sağlarken, diğer taraftan da HDP ile ilişkilerini geliştirdi.

        Faydasını da yerel genel seçimde gördü.

        Aslında bu ülkedeki gerilimin de azalması, politik ortamın da karşılıklı yumuşamanın ve birbirine yakınlaşmasına yol açtı.

        Bugün gelinen noktada bir zamanlar AK Parti’nin sağlam tuttuğu zemini CHP aldı…

        AK PARTİ Mİ UZAKLAŞTI, CHP Mİ YAKINLAŞTI?

        Şimdi baştaki soruya tekrar dönebiliriz…

        Olan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin 948’inci yıl dönümü anma etkinliğinde, “Kızıl elmalı” tanıtım yapan AK Parti’nin, yıllardır koruduğu zemini terk etmesinin sonucu mu?

        Yoksa bu noktaya gelinmesi CHP’nin eski siyasetini terk edip, taban desteğiyle yeni politik sürecini daha görünür kılması mıydı?

        Baştan alıp bakınca ki her iki durumun da katkısı açık...

        Ama en çok da Kılıçdaroğlu ve ona inanıp yılmadan devam eden arkadaşlarının…

        Diğer Yazılar