Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Menbiç, Fırat’ın doğusunda ABD ile müzakeresi yapılan ilk alandı...

        ABD Başkanı Trump’ın, Menbiç’in PYD unsurlarından temizlenip Türkiye’ye devredilmesine yönelik ilk sözünü vermesinin üzerinden 3,5 yıl geçti.

        Bu sürede ABD yönetimi, bırakın çıkarılmayı, PYD unsurlarının Menbiç’te güçlenmesi için elinden gelen çabayı gösterdi.

        Türkiye’nin uyarıları sonucu bazen istenmeyen kişilerin kentten çıkarılması sağlanırken, çoğu zaman arzu edilen sonuca ulaşılmadı.

        Sonunda bugün Tal Abyad ile Rasulayn arasında ABD ile yapılan devriyeye benzer hareketlerin ötesine geçilmedi.

        Özetle saha PYD/YPG/SDG’nin kontrolünde kalan ve gittikçe de sahiplendiği alan haline dönüştü.

        Benzer durum Tal Abyad ile Rasulayn arasında Türkiye ile ABD’nin devriye attığı saha için geçerli...

        PYD’YE ÖDENEN BEDEL

        Diğer yanına gelirsek…

        Tal Abyad, Suriye iç savaşı öncesinde nüfusunun %90’ı Arap olan kentte bugün aynı orandaki etnik kökenden söz etmemiz zor.

        Çünkü PYD, hakim olduğu diğer bölgeler gibi birçok yerde kendi etnik tahakkümünü geliştirdi.

        ABD ile birlikte olmanın da karşılığını aldı.

        Dolayısıyla bugün Türkiye’nin operasyon kararlılığı sergilediği alandaki gelişmeleri ABD yönetiminin kendi iç çelişkisi üretti.

        Alanda 2012’de varlığından dahi söz etmesi olanaksız PYD’yi büyüttü, devlet olma aşamasına taşıdı.

        Bunu da DAEŞ ile savaşması karşılığı kendisine verilen ödül olarak sundu.

        Nitekim Trump dün, “Kürtler bizimle birlikte savaştı ama bunu yapmaları için onlara muazzam para ödendi, donanım verildi…” sözleriyle dile getirdi.

        Yetmedi, “Türkiye ile aralarındaki çatışmayı engellemek için üç yıl emek harcadığına” dönük bir cümleyi de ardına ekledi.

        PYD’yi koruma altına aldığını da böylece ikrar etti.

        YİNE EKONOMİK TEHDİT

        Şimdi bunlara bakıp, alanın tamamında ABD’nin PYD’yi kendi başına bıraktığı sanılmasın.

        Bunu anlamak için dün Washington’dan ardı sıra gelen açıklamaları takip etmek yeterli.

        Önce batılı ajanslara “ABD’nin etkili subayı” konuştu:

        “ABD güçleri sadece belirli alanlardan çekildi, geri kalanında görevini sürdürüyor şu aşamada çekilmedi…”

        Bu açıklamayı Trump’ın, Türkiye’ye tehdit dolu, “Benim çizdiğim sınırların dışında hareket ederseniz ekonominizi alaşağı ederim” dediği yeni tweeti takip etti…

        Böylece, geçmişteki ekonomik krizin yaratıcısı olduğunu da açıklamış oldu.

        Özetle Trump, her zamanki duruşunu sergiledi.

        HAVA SAHASI VE 2 KARAKOL

        Bunlar olurken Beyaz Saray’da basın brifingi veren kıdemli kamu görevlisi de salonda bulunan “26 gazeteciyi” gösterip, aynen şunları söyledi:

        “Kuzey Suriye’den çektiğimiz asker sayısı, bu brifing salonunda bulunandan (26) daha az; sadece iki karakoldan…”

        Burada da durmadı, Suriye sahasında hakim oldukları bölgede, “İstihbarat Gözetleme ve Keşif (ISR)” sisteminden ve “Ortak Kuvvetler Hava Bileşen Komutanlığı kapsamından çıkarıldığını, hava sahasını kapattıklarını, bunun değişmesinin de öyle kolay olmayacağını” belirtti.

        “DOSTUM GRAHAM…”

        Washington burada da durmadı, Türkiye ile ABD arasındaki gerilim azaltıcısı olarak tanınan ve Türkiye dostu olarak bilinen Cumhuriyetçi Parti'nin önde gelen Senatörü Lindsey Graham da devamını getirdi.

        “Türkiye'nin Suriye'ye girmesi halinde Kongre'den yaptırım kararı çıkartıp, NATO üyeliğinin askıya alınması için uğraşacağı tehdidinde” bulundu.

        Dost olanı böyle ise gerisini varın siz düşünün…

        Dolayısıyla Washington’un PYD bölgesinden vazgeçip “Haydi ben gidiyorum, Türkiye, Kürtler, AB, Rusya ne haliniz varsa görün” benzeri yaklaşım göstermeyecek.

        Ayrıca AB ülkelerinin duruşu da bundan farklı değil.

        SINIRLADIĞI BÖLGE

        Sadece sınırlı bir bölge için o da kısıtlı olması kaydıyla Türkiye’ye hareket serbestisi tanımak istiyor.

        Daha önce ilk kez bu sütunda okuduğunuz gibi, Kuzey Suriye planına uygun olarak Kobani ve Tal Abyad’ın doğusunda kalan alanla sınırlı kalmasını arzu ediyor.

        Bunun içinde kent merkezleri de bulunmuyor.

        AK PARTİ'NİN DURUŞU

        Türkiye böyle bir sınırlamaya olumlu bakar mı derseniz, dün AK Parti’nin önde gelen isimleri ile sohbetimizde gördüm ki kararlılık sürüyor.

        Ancak, ABD ile çatışan, sahada birbirinin ayağına açıktan basan müttefik görüntüsü de vermekten kaçınıyor.

        Bölgesel desteği de Suriye sahasında işbirliği yaptığı bölgesel güçlerde, İran ve Rusya'da arıyor.

        RUSYA VE AB’NİN BAKIŞI

        Rusya'nın bakışı ise dün Kremlin Sözcüsü Peskov'un sözlerinde kendini buldu.

        Peskov, “Suriye Anayasa Komisyonu kurulması çalışmalarının tamamlandığı ve bu ay sonunda da toplanmasına karar verildiği bir dönemde Suriye’nin istikrarının önemli olduğunu" belirtti ve “İstikrar sürecine zarar verebilecek her türlü adımdan kaçınılmalı” dedi.

        Bütün bunlara bakıldığında üç önemli aktör, ABD, AB ve Rusya Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonuna olumlu baktığını söylemek zor.

        Ancak bunun sınırları baştan iyi çizilmiş, çatışmaya elvermeyecek bir alanda kalmasına olumlu baktıkları anlaşılıyor.

        ALANDAKİ 6 BÜYÜK YERLEŞİM

        Bu seviyede kalacağı sanılmasın.

        Çünkü konuşulan PYD olunca, özellikle batı kamuoyunda yaratacağı etki çarpanı her dönem yüksek seyretti.

        Ankara’da konuşulan veya bazı kesimler aracılığıyla iddia edilen bilgilere bakılırsa, operasyonun birkaç aşaması olacak.

        İlk aşama sınırları ABD ile mutabakatta da yer alan 4 kilometrelik derinlik olarak gösterilebilir.

        Ankara 30 kilometre derinliğe, Suriye’nin doğu batı hattında en önemli atardamarı olan M4 otobanına kadar uzatmakta kararlı.

        Bu alanda Menbiç, Ayn el-Arap (Kobani), Tal Abyad, Rasulayn, Darbesiyah ve Kamışlı olmak üzere 6 büyük yerleşim var.

        Nüfusları da DAEŞ ile çatışmadan kaçanlarla gittikçe artan kentler.

        Kobani çıkıldığında ise hepsinin ortak özelliği bugüne kadar DAEŞ dahil herhangi bir çatışmaya tanıklık etmemiş olması.

        Anımsanırsa, DAEŞ önem verdiği Arap kendi Tal Abyad’dan YPG ile anlaşma yaparak tek kurşun atmadan çekildi.

        Dolayısıyla bu bölge Suriye’nin çatışmadan uzak kalmış nadir sahalarından biri…

        FIRINA VE HASTANEYE GİDİLİNCE

        Türkiye de bu bölgeye başta sınırlı da olsa askeri operasyon yapmakta kararlı.

        Kararlılığı anlamak için son dönem sınır boylarındaki fırınlar, eczaneler, oteller ve hastanelerle ilgili incelemeler ve bunların durumlarının yeniden gözden geçirilmiş olması yeterli.

        Daha önce de çıkışlar yapıldığında, bölgede tanıdığım insanlara ilk sorduğum soru, fırınlara ve sağlık kuruluşlarına yönelik kontrolün olup olmadığıydı ki, son üç gündür bu denetimler ciddi oranda artmış.

        Bu da operasyonun yakınlığını göstermek açısından yeterli…

        Hedef olarak da Kobani’den Irak sınırına uzanan genişlik konuluyor…

        Ancak toplamı 350 kilometreyi bulan genişlik ve 30 kilometreye uzanan derinliği aynı anda kontrol etmek çok kolay bir durum değil.

        Ayrıca unutulmasın ki Kamışlı’da olduğu gibi bazı bölgelerinde ABD ile birlikte Rus ve Şam güçlerini de barındıran alanlar var.

        Buna ABD tarafından silahlandırılmış askeri eğitimli 70 bin, jandarma gücüyle 100 bini aşan YPG/SDG’yi de eklemek gerekir.

        O nedenle düzlüğü nedeniyle saha açısından kolay, içinde barındırdıkları konusunda da ise o denli güçlükleri olan sahadan söz ediliyor.

        Barış Pınarı Operasyonu'nun nasıl gelişeceği ve hangi evrelerinde ne gibi güçlüklerle karşılaşılacağının bugünden kestirilmesi zor…

        Buna Trump’ın sözünü ettiği kamplarda kalan DAEŞ’lilerin salıverilmesi eklenirse durumun daha da ağırlaşması kaçınılmaz.

        Doğu Akdeniz’den esen sert rüzgarın alev arttıran özelliği de cabası…

        Diğer Yazılar