Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tartışma Diyanet İşleri Başkanı’nın toplumun farklı kesimlerine yönelik negatif bakışını dile getirmesine Ankara Barosu’nun tepki göstermesiyle başladı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunu sert dille eleştirip, baroların seçim sisteminin değişmesi gerektiğini söyleyince AK Parti’de bir süredir hummalı çalışma yapıldı.

        Merkez Yürütme Kurulu’nda önceki gün bu çalışmalar masaya yatırılmış.

        Hukukçu parti yöneticileri düşüncelerini dile getirmiş, yapılan çalışmalar hakkında bilgi aktarmış.

        Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın farklı sunumu sonrası da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Doğrusu bu…” deyip, çalışmanın bir daha gözden geçirilmesini istemiş…

        AK Parti, sadece Barolar Birliği değil, Anayasa’nın 135’inci maddesinde yerini bulan “kamu niteliğindeki meslek kuruluşlarının” tümüne yönelik düzenleme yapılmasından yana.

        Toplantıda da barolar başta olmak üzere, meslek örgütlerinde seçimlerin mevcutta olduğu gibi çarşaf liste ile mi devam etmesi, yoksa nispi temsile mi geçilmesi konusu ele alınmış.

        YÜZDE 5 İLE HEPSİNİ ALIYOR

        Birkaç kişinin bir araya gelip, yaptığı anahtar liste ve örgütlü delege yapısıyla yönetimin tümünü ele geçirdiğine vurgu yapılmış.

        “Yüzde 5 etki ile seçilip, %95 adına konuşuyor” tespitinde bulunulmuş.

        REKLAM

        Bazı marjinal grupların, TMMOB bünyesinde yer alan bazı birlikleri ele geçirdiğinden de söz edilmiş.

        Şu görüş dile getirilmiş:

        “Yönetimi ele geçiren diğerleri adına konuşma hakkına sahip olmamalı. Orası siyasi görüşlerin dile getireceği yer değil. Herkes kendi adına konuşsun. Bunun için en iyi çözüm çoklu baro sistemine geçmektir…”

        Bunun nasıl olabileceğini sorduğumda ise toplantıda da ele alınan şu görüş dile getirildi:

        “Nasıl ki işçi sendikaları arasında Türk-İş, DİSK, Hak-İş gibi örgütsel yapılar var, avukatlar için de benzer çoklu yapı oluşturulabilir… Belirli bir avukat sayısına ulaşan baro kurabilsin; kim nasıl kurarsa kursun, bundan çekinmenin, endişe etmenin bir önemi yok…”

        Toplantıda bu konuda çalışmanın yeniden gözden geçirilmesi, üzerinde enikonu yeniden düşünülmesi için yeni bir çalışma yapılması kararlaştırılmış.

        KAMU NİTELİĞİNDE MESLEK ÖRGÜTÜ

        AK Parti yönetiminde dile getirilen sendika benzeri baro sisteminin birçok açıdan sorun yaratması muhtemel.

        Bunların başında da “adli müzaheret” diye de bilinen adli yardım ve avukatlara ilişkin disiplin konusu geliyor.

        Diğer konular bir kenara konulsa bile, bir davaya talep yardım için atanacak avukat bu durumda hangi barodan olacak.

        Veya bir disiplin kovuşturmasında avukatın soruşturmasını hangi baro yapacak.

        Daha ilerisi Anayasa’nın son olarak 1995’te üzerinde değişiklik yapılan 135’inci maddesi baroları kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olarak tanımlıyor ve şu hükmü taşıyor:

        “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.”

        REKLAM

        Meslek grupları faaliyetleri dışına çıkılırsa ne yapılacağı da Anayasa’nın aynı hükmünde sanki bir kanun maddesi gibi tarif ediliyor:

        “Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.”

        GÖREVDEN ALIR

        Milli güvenliğe ilişkin acil bir durum söz konusuysa “kanunla yetkilendirilen kurum tarafından faaliyeti ve yönetiminin men edilebileceğinin” altı çiziliyor.

        Nitekim Türkiye maddenin bu son hükmünün uygulamasıyla yakın geçmişte İstanbul Barosu’nda karşılaştı.

        O nedenle AK Parti içinde çoklu baro sistemine karşı duran sayısı da epey fazla.

        Onun için nispi temsil sistemine, yani milletvekili seçimine benzer şekilde oyların sıralı bölümüyle yönetimde temsil olanağının yakalandığı sistemin daha faydalı olacağını belirten sayısı da oldukça fazla…

        "Bize o kelimeyi kullanmayın…"

        Hükümet dün 20 yaş altındaki gençlere uzun bir aradan sonra belirli bir süre izin verdi.

        Geçen hafta da 65 yaş üstü büyükler için benzer bir uygulama söz konusu olmuş, sokaklar ve parklar tecrübeli büyüklerle dolmuştu…

        Anlaşılan o ki koronavirüsün etkisini de sıcakların başlamasıyla gıdım gıdım azaltması ay sonuna doğru yaş sınırlamasının kaldırılması için de bir gerekçe oluşturacak.

        Tabii bu sürede yeniden büyük bir sıçrama yapmazsa…

        Sonuçlarını da ancak virüsün ortaya çıkma seyri de gözetilerek ancak gelecek hafta Çarşamba veya Perşembe günü görebileceğiz.

        Ancak ortada bir gerçek var ki 65 yaş üstü tecrübeli büyükler bu işten epey sıkıldı…

        Psikologlara başvuru arttı…

        Klinik psikologlardan Prof. Dr. Nuray Karancı'nın dünkü sohbetimizdeki şu cümlesi her şeyi özetlemeye yeter:

        “Esas konu eski alışkanlıkları devam eden insanların yeni normale nasıl yöneleceği…”

        Dikkat çektiği bir diğer nokta da kendisinin de içinde bulunduğu 65 artı grubuna bakış veya onların kendilerinin içine düştüğü algı…

        “Kırık kalp sendromu” da denilen bu durumdan tecrübeli büyüklerin kolay çıkması mümkün mü?

        “O KELİMEYİ KULLANMAYIN”

        REKLAM

        TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Karancı’ya göre kendileri tanımlanırken veya sokağa çıkma yasağı kaldırılırken kullanılan kelimeler bu kesimi daha fazla kırdı ve üzdü…

        Bir an “Acaba ben de kullanıyor muyum?” endişesine kapılıp, hangi kelimeler olduğunu sordum…

        “İzin…” kelimesinin en önemlisi olduğuna vurgu yapıp ekledi:

        “İzni kim verir? Dışarı çıkması izne bağlandığını ifade ettiğiniz, 65 yaş üstü insanlar. Yani izin veren konumunda bulunanlar. Siz onlara izin verdiğinizi söyleyerek iyice afişe ediyorsunuz. Ancak izinle dışarı çıkabilen, beceriksiz, yetisiz, yetkisiz ancak ortam temizken dışarı çıkabilecek kabiliyette olan başkasına muhtaç kişiler algısı yüklendi.”

        Bu sürede gidebildikleri yerlerin otomatik banka makinaları, fırında pide almak olduğunun altını çizdi.

        “O denli kuyruk vardı ki zaten çoğu da bunları yapamadı” dedi…

        Öğrenilmiş çaresizlik içinde kalan bir toplumsal kesitin yaratıldığını, “davranış ezberlerinin bozulması da buna eklenince daha da ağır sonuçların ortaya çıktığını” belirtti.

        BU SÖYLEMDEN ÇIKMALI

        Önerisini de şöyle dile getirdi:

        “Temel konumuz 65 yaş üstü grubun izin verilen, muhtaç, beceremeyen psikolojisinden çıkarılmasıdır. Bu psikoloji 65 yaş üstünde olup, zaten günlerce evinde kapalı kalıp hem kas hem düşünsel açıdan sıkıntıya girmiş insanlara yeni yük bindirmektir. Bu söylemden çıkılmalı. İnsanlara otomobili ile dolaşabileceği gösterilmeli, kullanamaz durumda olup, evinin çevresinden ayrılamaz olduğu değil...”

        Deprem, felaketlerin yaşandığı toplumsal travmalar döneminde Türkiye’ye önemli hizmetleri geçen Prof. Dr. Nuray Karancı’nın sözlerine dilerim kulak verilir.

        Yoksa tecrübeli büyükler bir ay sonra sokağa çıktığında, bir de yeni bir travma ile uğraşmak zorunda kalınır…

        Diğer Yazılar