Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir ülkenin tarihinde bazı haksızlıklar olabilir, olmaması gereken hadiselerle de karşılaşılabilir.

        Ama sadece hatırlamakla millet olunmaz, bazen de unutmakla millet olunur.

        Eğer unutmazsa, 24 Ağustos 1572’de Protestanlara karşı gerçekleştirilen St. Bartholomew Katliamı unutulmaz Fransa devleti olamazdı.

        Ya da Cam nehrini kana buladığı için adı “Kanlı Mary’e” çıkan, I. Mary’nin (1516-1558) Protestan katliamı unutulmaz, İngiltere olmazdı.

        Bırakın ileri gitmeyi, İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler’in yaptıkları anımsandığında Almanya bugünkü devlet yapısına ulaşamazdı.

        Dolayısıyla insanın sadece hatırlamaya değil, unutmaya da ihtiyacı vardır…

        Devletler de aslında sağlam yapılarını tarihte yaşanmış acı olaylarını unutarak varlıklarını devam ettirir.

        ÜÇÜNCÜ ADIM DA ATILDI

        Bir durum hariç…

        Eğer yaşanan acı olaya neden olan etkiler ortadan kaldırılmamış ise…

        Şimdi tahkikat komisyonlarından, iktidarı kullanma yöntemine kadar birçok şey söylenebilir...

        Ama unutulmamalı ki hiçbir neden bir Başbakan ve iki bakanın idamına gerekçe oluşturamaz, 1960 darbesini haklı çıkarmaz.

        Açıkça demokrasiye karşı yapılmış darbedir, 100 yıl geçse de anımsanacaktır.

        Bundan dolayı devletler acısının yaşanmasına neden olan kararları da tarihe not düşmek için kaldırmalıdır.

        REKLAM

        Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamına neden olan yargı kararını, yasama organı eliyle ortadan kaldırmasından daha doğal bir adım olamaz.

        Hele ki bu konuda üzerinde siyasi olarak sağlanmış bir mutabakat da varken…

        Zaten siyaset bunun adımını ilk olarak merhum Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde 1987’de atmış ve İmralı’da bulunan mezarlarının anıtlarına taşınmasını sağlamıştı.

        İkinci adım 1990’da Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun itibarlarının verilmesi için atılmıştı.

        HUKUK ALEMİNDEKİ LEKENİN SİLİNMESİ

        Ancak Yassıada yargılamalarında kalem kıran Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği kararlar toplum vicdanında kabul görmese dahi, kağıt üzerinde varlığını sürdürüyordu.

        Siyasi tarih profesörü de olan TBMM Başkanı Mustafa Şentop dün son olumsuz kalıntıyı da temizlemek için üçüncü adımı attı.

        Yassıada mahkemesinin kararının yok sayılması ve karardan etkilenenlere mallarının teslimi ve tazminat ödenmesi için imzasıyla kanun teklifi verdi.

        Şentop, teklifinin gerekçesini de şu sözlerle dile getirdi:

        “Anayasa hükümlerine açıkça aykırılık teşkil eden kararlar ne yazık ki halen hukuk sistemimizde varlıklarını ve bazı etkilerini sürdürmektedirler. Şeklen yargı kararı taşımamakla birlikte esasen millet iradesini kaba kuvvetle gasp eden gücün siyasi arzularının maskesi niteliğinde olan bu kararların hukuk alemimizden silinmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelini oluşturan milli egemenlik, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin gereği olarak tezahür etmekte ve ülkemiz hukuk tarihinin karanlık bir lekeden arındırılması adına zorunluluk arz etmektedir…”

        DEVLET DE HATASINI TEMİZLER

        Başkan Şentop’un da belirttiği gibi devletler kendi içinde yaşadığı olumsuzlukların, çatışmaların izini silerler ki millet olarak sıkı sıkıya bağlı kalabilmenin zeminini yaratmış olsun.

        REKLAM

        Yoksa iç çatışmayı anımsatacak, her adımda akla getirecek, başını her kaldırışında karşısına çıkacak tüm olumsuzlukları da devlet kendi eliyle temizler…

        Şentop’un TBMM Başkanı olarak attığı bu adım da bunun en önemli göstergesidir.

        Millet olabilmenin şartıdır…

        Şurası da görünüyor ki, TBMM’den en süratli çıkacak yasa da olacaktır…

        Bir daha hatırlamamak, unutmak üzere tarihe kayıt düşecektir…

        Çoklu baro olur mu?

        Çoklu baro olur mu?
        0:00 / 0:00

        İktidar ağırdan alıyor gibi davranıyordu, ancak dün birden hareketlendi ve kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin seçim ve yapılanmasını düzenlemeyi hedefleyen teklifi bu dönem getirme kararı aldı.

        Dikkat çeken ise bu kararın tam da Baro başkanlarının Adalet Bakanı Gül’ü randevu alarak ziyaret ettikleri gün açıklanmış olması...

        Kısaca hatırlatmak gerekirse, Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanı hakkındaki açıklaması üzerine başlayan tartışmanın sonrasında bu karar gelmişti.

        AK Parti önce baroların seçim sisteminin değiştirilip, çarşaf liste yerine nispi temsille yönetiminin belirlenmesi yönünde adım atacağını açıkladı.

        Bunun yanı sıra baro sayısının da özellikle büyük kentlerde çoklu olması konusunda adım atacağını duyurdu.

        Aradan geçen zamanda nispi temsilden vazgeçti, mevcut seçim sisteminin devam etmesi, bunun yanı sıra belirli sayıyı geçen kentlerde çok sayıda baro kurulmasına imkan veren kanuni düzenlemenin de hazırlığına başladı.

        ÖZKAN’IN TEKLİFİ

        Kanun teklifi üzerinde çalışan AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, dün Baro başkanlarının Bakan Gül’ü ziyareti öncesinde getirmek istedikleri düzenlemenin ana hatlarını ortaya koydu.

        Özkan, rekabeti esas alan düzenleme getireceklerini belirtip, “Farklı illerde avukat sayısı nedeniyle 2-3’üncü baronun kurulma ihtimali göz önüne alındığında, buralarda toplam 85-90 üyeli baro söz konusu olacak” dedi.

        REKLAM

        Böylece 90 avukatın bir araya gelerek bir baro oluşturmasının önünü açacaklarının işaretini verirken, Barolar Birliği’nin yapısı ile baro yapılanmasına dokunmayacaklarını da açıkladı.

        Şunu baştan belirteyim, eğer her 85-90 avukatın bir baro kurmasına izin verilirse, Türkiye’de yardımlaşma dernekleri kadar baro olur…

        MHP: 5 BİNDEN AŞAĞI OLMAMALI

        Daha ilerisi Cumhur İttifakı ortağı MHP de böyle bir düzenlemeye uygun bakmıyor, “Eğer ki her 5 bin avukat üyeye bir baro kurma hakkı verilirse destek verebiliriz” demekle yetiniyor.

        Nitekim baro başkanları Bakan Gül ile görüşmelerinde de bunu dile getirmişler ve 1 Haziran tarihinde 80 baro olarak altına imza koydukları metni anımsatıp, “Eğer yasa bu haliyle çıkarsa karşı çıkan tavrımızı sergilemekten geri durmayız” demişler.

        Aktardıklarına göre bunu söyleyen baro başkanlarının arasında hükümete yakın isimlerin de bulunması.

        “Peki, Bakan Gül ne yanıt verdi?” diye sordum, “Bakan Gül kendisinin de bir avukat olduğunu bize anımsattı…” yanıtını verdiler…

        Unutulmamalı ki TBMM bu dönem en fazla avukat kökenli milletvekiline sahip…

        Diğer Yazılar