Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        KONUYLA ilgili kiminle konuşsam koronavirüs konusunda aynı cümleyi duyuyorum:

        “O denli yayıldı ki, bir ilin diğerine destek verecek hali kalmadı...”

        Konunun etkin ve yetkin ismiyle dün konuşurken koronavirüsten etkilenen büyükşehir yaşayanları ile Anadolu’daki illerde yaşam sürenlerin durumlarının farklı olduğunu belirtti.

        İlginç bir veriyi de paylaştı.

        Aktardığına göre Anadolu’daki hastanelerdeki doluluk oranı büyükşehirlere oranla daha fazlalaşmış.

        Oysa algı Anadolu insanının daha güçlü, kolaylıkla hastaneye yatmaz olduğunu düşünür, büyük kentlerde yaşayanların daha nazik olduklarını varsayardık.

        Madem iş tersine dönmüş.

        Yakalandığı koronavirüs nedeniyle benzer semptomları gösteren büyük kent yaşayanları evlerinde kalmayı veya altında ağır bir hastalık varsa tedbir amaçlı o da en çok bir hafta hastanede kalmayı tercih ederken, Anadolu’nun birçok yerinde insanlar iki hafta kalmak için yoğun çaba gösterdikleri görülmüş.

        Nedenini sorduğumda şu ilginç yanıtı aldım:

        “Anadolu insanı koronavirüsten çok daha fazla çekiniyor- büyük kentte yaşayanlar belki de yakın çevresindekilerde hastalığa yakalanıp kurtulanların sayısı çok olduğu için evde kalmaktan korkmuyor...”

        DENEK SAYISI 20 BİNİ AŞTI...

        REKLAM

        Bu aşamada Türkiye’de Faz-3 çalışması süren aşılarla ilgili de bazı veriler aktarıldı.

        Çinli firma Sinovac’ın ürettiği aşının ikinci grubunun Faz-3 aşamasına geçildi.

        Dikkat çeken ise 10 milyon doz olarak planlanan ve kronik hastalardan başlamak üzere uygulanacak olan Çin aşısıyla ilgili olarak yapılan başvuru sayısı.

        Normalde sağlık çalışanlarından 1200-1400 kadar kişiye uygulanmasının ardından, iki doz olarak 13 bin kişiye yapılması hedeflenmişti.

        Şu ana kadar denek olmak için aşıya başvuran sayısı 20 bini geçmiş.

        Bakanlık başvuranların hepsine yapılması gibi bir görüş beyan etmiş.

        Doktorlar ise buna sıcak bakmamış.

        Neden de aşının iki doz halinde yapılacak olması.

        Yani ilk doz yapıldıktan 10 gün kadar sonra ikinci doz yapılıyor.

        Bu yapılanların yarısı boş aşı diye de tanımlanan türden, diğeri de gerçek aşı...

        Ancak sonunda gerçek aşı herkese yapılıyor.

        Doktorların karşı çıkmasının nedeni ise bu denli çok kişiye yapılması halinde, onlarda oluşacak gelişmelerin takibinin olanaksız hale gelebilme durumu.

        Yani sıkı denetime tutulamama hali.

        Böyle bir durumda bir örneği de Brezilya’da rastlandığı gibi Çin aşısının bir süre uygulamasını durdurabilecek gelişmelerden de çekiniliyor.

        YAKIN TAKİP ZORLUĞU

        Çünkü gönüllü olarak aşı yapılanlar bu süre içinde yakın takibe alınması ve belirli günlerde kan vermeleri, sağlık durumları hakkında gösterilen merkeze bilgi aktarmaları gerekiyor.

        Sayının 13 bin civarında kalması halinde bunda zorluk görülmüyor.

        Ancak 30 binler seviyesine çıkınca yakın takipte yaşanacak zorluklara işaret ediliyor.

        Henüz bir karara varılmamış.

        Belki Sağlık Bakanı Koca’nın herkese bedava yapılacağına ilişkin açıklaması bu denli yoğun ilginin azalmasına yol açabilir.

        Ancak aşıya bu denli yüksek talep olunca uzun süre erişemeyeceği kaygısına kapılanlar, gönüllü olup bir an önce kavuşmanın yolunu arıyor.

        Ezeli rakibe avukatlık...

        Ezeli rakibe avukatlık...
        0:00 / 0:00

        EN büyük siyasi rakibinizin, iktidardan devirmek için uğraş verdiğiniz kişinin avukatlığını üstelenir misiniz?

        Veya böyle bir rakibe mallarınızı alıp satmak dahil, tam yetkili vekalet bırakır mısınız?

        Haydi bir adım daha ileri gideyim, bırakın siyaseti, farklı alanlarda rakip dahi olmayan kaç kişi böyle bir yola gidebilir?

        Kendilerinden dinlemesem inanmazdım.

        Biri CHP’nin diğeri DYP’nin Genel Başkanlığını üstlenmiş.

        Yıllarca Türkiye’nin en dinamik iki kutbunun cephelerinin en ön safında yer tutmuş.

        Biri 60 yıldır alım satım dahil her türlü vekaletini güvenerek teslim eden Altan Öymen, diğeri ise bunu en iyi şekilde koruyup, kollayıp, gerektiği yer ve zamanda aldığı vekaleti özenle kullanan Hüsamettin Cindoruk...

        Herhalde politikada bu denli yüksek uzlaşının gerçekleştiği başka bir siyasi zemin yoktur.

        Her cumartesi günü saat 23.00’te sevgili arkadaşım Serap Belet ile gerçekleştireceğimiz Olaylar ve Görüşler programımızın bu haftaki konukları Öymen ve Cindoruk idi...

        Yayın öncesi Cindoruk’un 60 yıl boyunca Öymen’in avukatlığını yapmakta olduğunu öğrenince, “Nasıl oluyor?” sorusunu yönelttim.

        Cindoruk’un yanıtı siyasi uzlaşının ve nezaketin en mükemmel örneğiydi:

        “Biz aynı okulda okuduk. Arkadaşım benim, siyaset ise ayrı bir şey. Biz siyasette birbirimizi üzecek hiçbir kelime karşılıklı olarak birbirimize etmedik. Etmeyiz de...”

        Öymen’in yaklaşımı da bundan farklı olmadı:

        “Gönül rahatlığıyla verdim vekaletimi... Alım satım, her şeyi benim adıma yapma hakkına sahiptir...”

        Siyasette uzlaşı kültürünün bir zamanlar ne denli büyük olduğunu anlatan bundan daha güzel bir cümle bulunabilir mi?

        Türkiye’nin iki akil ismi, iki çınarının bugünkü siyasete de örnek olması dileğiyle...

        Diğer Yazılar