Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        HANGİ tarihte olursa olsun Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı belli…

        İttifak bileşeni olarak MHP lideri Devlet Bahçeli hem partisinin Büyük Kurultayı’nda, hem de TBMM Grup toplantılarında birkaç kez net olarak adaylarının Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu duyurdu.

        Cumhur İttifakı’nın eli bu denli rahat olunca, rakibi Millet İttifakı’nı, “Adayınız kim?” diye bu alanda sıkıştırmaya başladı.

        Millet İttifakı’nda aday sorunu olduğuna yönelik bir algının yaratılması için ciddi bir gayretin olduğu da açık.

        Nitekim bu kapsamda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun adaylık iddiasından söz edilirken, karşısına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yavaş çıkarıldı.

        Propaganda yöntemlerinde, “kasıtlı muğlaklık” diye bilinen yöntemle, hedef kitlenin analiz edilmeden, mantık ve uygunluğu gözetilmeden öne sürülen iddiaya inanması yönünde ciddi bir çaba gösterildi.

        Belki bu yöndeki negatif propagandanın önünü kesme girişiminden olsa gerek, o güne kadar bu konuda daha çekingen bir tutum sergileyen, hedefinin Başbakanlık olduğunu söyleyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ilk kez farklı bir söylem geliştirdi.

        KILIÇDAROĞLU’NUN YAKLAŞIMI

        REKLAM

        Millet İttifakı olarak aday belirleme yöntemlerinin nasıl olacağı ve kendisinin adaylığı ile ilgili olarak özetle şöyle dedi:

        “Bir kişinin sözünü dinlemeyeceğiz. Her aday ayrı mı çıkmak isteyecek, yoksa tek bir kişi mi çıkaracağız oturup konuşacağız. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde ittifak olarak hemfikiriz. Ortak görüş olursa cumhurbaşkanı adayı olurum…”

        Son cümle yeni bir tartışmanın kapısını araladı.

        AKŞENER’İN TUTUMU

        Bu kez İYİ Parti lideri Meral Akşener üzerinden yeni bir Cumhurbaşkanlığı tartışmasının kapısı aralandı.

        Her parti, liderini devlet yönetiminin başında görmek ister; bu kaçınılmaz bir gerçek.

        Ancak Akşener bunu istiyor mu?

        Olaylar ve Görüşler programımızda cumartesi akşamı Akşener’e bu soruyu net yönelttik.

        Öncelikle bir durumun altını çizdi:

        “Ben bir partinin lideriyim. Ama seçim de bu dönemde bir matematik işi. Eğer iyi hesap yapmazsak uçup gider…”

        Yerel seçimde gösterdikleri çabayı ve sonucunda seçimi nasıl kazandıklarını anımsatıp devamını getirdi:

        “En büyük sorun bugünkü yönetim biçimi, tek adam, partili cumhurbaşkanı meselesidir. Önceliğimiz bu sistemi değiştirmek olmalıdır. Bu değişikliği başarmanın önüne geçecek hiçbir tavrım olmayacak.”

        Üsteledik, adaylığının parlamenter sistemin gerisindeki bir konu olup olmadığını sorduk, yanıtı değişmedi:

        “Bu kadar net... Yani bu, ittifakın bu başarısı benim adaylığımın önündedir. Bu kadar net söylüyorum.”

        HEDEF PARLAMENTER SİSTEM

        Yayın sonrasında tekrar konuştum.

        Şunu belirtebilirim; Akşener, ister güçlendirilmiş, ister rasyonelleştirilmiş, ister demokrasisi arttırılmış denilsin, parlamenter sisteme dönülmesi için kendisiyle ilgili her türlü fedakarlığa hazır...

        REKLAM

        Ayrıca parlamenter sisteme geçildiğinde, ittifak içinde olduğu partilerle rakip olmayı da iple çekiyor.

        Dolayısıyla partili cumhurbaşkanlığını da beraberinde getirecek bu seçimde, anladığım kadarıyla aday olmayı düşünmüyor.

        Kendisine bu görevi üstlenmesi konusunda talep gelmemesi durumunda…

        Dolayısıyla aday konusunda şu aşamada Millet İttifakı içinde bir sorun görünmüyor…

        ABD'de tazminatı yok eden karar…  

        ABD'de tazminatı yok eden karar…  
        0:00 / 0:00

        ABD’nin yeni yönetimi sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili açıklamayı yapınca uzun süredir bekleyen mahkemelerin önünün de açılacağı kanaati yaygınlaşmıştı.

        Buna neden olarak da geçmişte açılan davaların önünde, “ABD yönetiminin bu yönde bir kararı yok” gerekçesi gösterilmişti.

        ABD Başkanı Biden, açıklamayı yapınca bu engellerin ortadan kalkacağı ve pıtrak gibi davaların peşi sıra geleceğine dönük beklenti yükselmişti.

        Ancak dün Washington Post gazetesinde yayınlanan ABD Yargıtay’ının aldığı karara ilişkin haber bunun pek olası olmayacağına işaret ediyor…

        WP’de yayınlanan habere konu ABD Yargıtay’ının kararı 1930’ların başlarında Frankfurt’ta yaşayan Yahudilerin sahip olduğu üç sanat firmasından oluşan konsorsiyum tarafından düzenlenen Welfenschatz veya İngilizce’deki adıyla Guelph Treasure (Guelph Hazinesi) adlı ortaçağ dini sanat koleksiyonu ile ilgili…

        KENDİ VATANDAŞININ MÜLKÜNÜ ALABİLİR…

        Koleksiyonun varisleri, Guelph Hazinesi’ne ait eserlere Nazi döneminde el konulduğunu, bazı değerli parçaların satıldığını, dolayısıyla geride kalan eserler ile satıştan elde edilen paranın kendilerine ödenmesi gerektiğini ileri sürdü.

        İki ABD vatandaşı ile bir Birleşik Krallık yurttaşı olan mirasçılar, Hazine’nin çoğunu denetleyen Prusya Kültür Mirası Vakfı’na başvurarak bunların kendilerine iadesini istedi.

        Ancak Almanya hükümeti ve eserleri elinde tutan Vakıf, davaya karşı çıktı, “Bir ülkenin kendi vatandaşlarından mülk almasının uluslararası hukuka aykırı olmadığı” savunmasını getirdi.

        Bunun üzerine varisler, ABD’de dava açtı…

        10 yıla yakın devam eden dava sonuçlandı ve mahkeme varislerin haklı olduğuna hükmetti.

        MACARİSTAN’I DA RAHATLATTI

        Yerel mahkemenin kararı ABD Yargıtay’ına taşındı.

        WP’nin haberine göre Yargıtay kararını ABD Federal Yasası’nda yeri olan, bir devlet aleyhine açılacak davaların önüne geçen, “Egemen devlet masuniyeti (bağışıklığı)” hükmüne dayandırdı.

        Hatta burada da durmadı, davadaki kararın, Macaristan hükümeti aleyhine bir alt mahkemede açılan benzer davaya da karar oluşturduğuna hükmetti.

        Alt mahkemenin alınan bu kararı, Macaristan V. Simon davası için de uygulaması ve kararını bu kapsamda gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.

        Dava, Macar yetkilileri yüzbinlerce Yahudiyi vagonlara doldurup, düzenli olarak toplama kamplarına gönderip mallarına el koymakla suçluyordu.

        YENİ BİR KARAR OLMADIKÇA

        Her iki davayı takip eden emekli Büyükelçi ve İYİ Parti Milletvekili Aydın Sezgin, “Bu karar, yeni bir karar alınmadığı sürece Türkiye aleyhine açılabilecek tazminat davalarının da önüne geçti” dedi.

        Sezgin, Kongre’den yeni bir karar çıkmadığı sürece daha önce alınmış kararlara dayanarak dava açılamayacağının da altını çizdi…

        Aslında ABD Yargıtay’ının aldığı karar, sadece Türkiye değil, birçok ülkede kerme tutmuş geçmişin acılarının kabuğunu kaldırıp kanatmasının da önüne geçti...

        Umarım tekrar kongreden karar çıktı, çıkmadı derdine düşülmez.

        Biden’ın kararı ile yaratılan toplumsal kırıklık daha ileri taşınmaz…

        Diğer Yazılar