Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        YAHUDİ inanışında yaygın olan kelimenin anlamı eski Yunanca’ya dayanır.

        Yahudi Eskogladya’sı Mesih, yani dünyanın sonu gelmeden Kudüs’e üçüncü tapınağın inşasını öngörür.

        Ortodoks ve muhafazakar Yahudilik taraftarları için insanın ve dünyanın sonu demektir; öbür dünyaya kurulacak üçüncü tapınakta dua ederek gitmeyi özler…

        Kudüs’te Mescid-i Aksa’da son üç gündür yaşananlar tam anlamıyla cehennemin geldiğinin işaretinden başka bir şey değil.

        Aslında narsist, sandık demokrasisini içine sindiremeyen bir eskogladyatörün, cehennem kahramanının yarattığı dehşete tanıklık ediyoruz.

        Ne zaman ki oyları düştü, hükümet kuramaz duruma geldi, en bilindik silaha dine ve aşırı milliyetçiliğe sarıldı.

        Aslında şaşırmamak lazım…

        Çok değil, 6 ay kadar önce benzeri de Washington’da aynı yoldan ilerledi ve demokrasinin beşiği olarak kabul edilen Kongre’ye vandallarını saldı.

        Her yeri yakıp yıktı…

        WASHINGTON YA DA KUDÜS

        Kudüs’te son üç gündür yaşananlar da farklı değil…

        O andan itibaren demokrasinin veya insanlığın en eski mabedi olmuş fark etmez.

        “Analarından doğdukları ilk gündeki gibi günahsız olmaları halinde girip namaz kılması” şartı olan, Kubbet-üs-Sahra’da yani Mescid-i Aksa’da insanlığa karşı saldırmayı kendinde hak görür.

        Hele gerisinde bir de hükümeti döneminde yaşanmış onlarca yolsuzluk dosyası mahkemelere yansıdıysa yapacağı din kaşıyıcılığı ve milliyetçi tepkileri yükseltip, insanlara saldırtmaktan geçer.

        Aslında Şeyh Cerrah’ta uzun süredir yaşanan bir dramın, ağır sorunun yeni bir evresini yaşıyoruz.

        SİLVAN VE ŞEYH CERRAH’I İŞGAL

        Uzun süredir Silvan ve Şeyh Cerrah bölgelerinde yaşayan Arap kökenli Filistinlilerin evlerinden çıkarılması ve buralara Yahudi olanların yerleştirilmesi politikası vardı.

        Bu politika Netanyahu hükümeti döneminde daha da azgın şekilde uygulandı.

        Binildiğinde adres sormaya gerek görmeden El Amirah’a götüren sarı dolmuşların güzergahı adım adım ele geçirildi.

        Aslında Kudüs her geçen gün daha da gerici hale geldi, hatta o denli ki Tel-Aviv ile zıt yönlere savruldu.

        Zaten iki yıl içinde gittiği dördüncü seçimde 5 dinci partinin koalisyon hükümetinde etkinlik gösterecek sayıda milletvekili çıkarıyor olması da bunun göstergesi.

        Ancak beklendiği gibi olmadı, hükümet kurmak için 61 sandalyeyi bulamayan Netanyahu yolsuzluk ve hırsızlık suçlamaları arasında gideceği seçimde radikallere bir gül vermesi geriyordu.

        Son yaşananlar işte bu nedenle 2009’dan bu yana Başbakanlık görevini yürüten Netanyahu’nun koltuğu elinden alınmaması için yarattığı bir cehennem azabı.

        Özetle Eskogladyatör hali…

        İKİNCİ ŞARON OLMA PEŞİNDE

        İsrail üzerine çalışmalarıyla bilinen Kadir Has Üniversitesi’nden Doç. Dr. Salih Bıçakcı ile dün sohbet ederken, “Netanyahu ikinci Ariel Şaron olacağını sanıyor” diye söze girdi.

        Çünkü Mescid-i Aksa’ya zamanında Şaron da girme hadsizliğine düşmüştü.

        Bıçakçı’nın dikkat çektiği, aşırı radikalleşmenin İsrail ile sınırlı kalmayıp, bütün bölgeyi tehdit eder hale gelmesi.

        “İran’da da daha radikaller iş başına gelmek üzere” diye söze girdi, bölgenin iki kanlı bıçaklı ülkesindeki bu radikal yükselişin, bölgenin diğer ülkelerini de etkisi altına aldığının altını çizdi.

        Buna, yaşanan gelişmelere en büyük tepkiyi vermesi gereken Ürdün ve Suudi Arabistan’ın durumunu da ekledi.

        ÜRDÜN ASKERLERİ NEREDE?

        Doç. Dr. Salih Bıçakcı, her ikisinin de Mescid-i Aksa için önemine dikkat çekip ekledi:

        Mescid-i Aksa’yı koruma görevi Ürdün askerlerine aittir. Ancak Ürdün’ün son dönem içinde bulunduğu ekonomik sorunlar bırakın korumayı, tepki dahi göstermesinin önüne engel…”

        Suudi Arabistan’ın ise ABD’de Biden yönetiminin iş başına gelmesinden sonra kendisini İran’a karşı korumak için İsrail’e yanaştığını anımsattı.

        Çevresindekilerin kendisine muhtaç olduğu algısına kapılan Netanyahu’nun barışı çözülemez hale getirdiğine dikkat çekti.

        Bıçakçı’nın da vurguladığı gibi 1967 savaşından bu yana ilk kez Mescid-i Aksa’da bomba patladı.

        Uzun süredir duran çatışmaların yeniden önü açıldı.

        Bütün bunlar da koltukta kalabilmek, bir koalisyon kurabilmek için insanlığın katlinden başka bir şey değil…

        Bunu aklı başındaki tüm İsrail vatandaşları da görüyor ve biliyor; aslında nasıl bir yöne doğru hızla savrulduklarının onlar da farkında.

        Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da Habertürk’teki yayın sırasında aynı noktaya dikkat çekti.

        Kudüs’teki kiliselerin ortak bildiriyle İsrail’in şiddete ve provokatif eylemlere son verme çağrısında bulunduğunu anımsattı.

        Umarım vicdanı olan herkes bu çağrıya kulak verir.

        Yoksa Orta Doğu’da çok daha ağır ve bir o kadar da yakıcı günler yakındadır.

        Diğer Yazılar