Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ATALARIYLA kurduğu demokrasisini ve ekonomik refahını korumak, nesillerine aktarmak isteyenlerle, göç yoluyla onu paylaşmak isteyenlerin çatışmasının ortasındayız…

        Oysa yakın zamana kadar, demokrasi ve refahını sürdürmek isteyenlerle, ülkelerini isteyenlerin ortak mücadele zemininde omuz omuza girdiği mücadeleydi...

        Yeni dünya düzeni ister 1968 deyin, isterseniz özgürlük, demokrasi, bu ruhu yerle yeksan etti.

        Onun yerine, Bulgar Siyaset Bilimci İvan Krastner’in vurguladığı gibi hiç öngörülmedik “yeni devrimci” hareketi başlattı.

        Ancak bu devrimci hareket, “20. yüzyıldaki gibi halkların devrimi değil, 21’inci yüzyılın devrimi, temelinde kaçış yatan, birey ve ailelerin gerçekleştirdiği ve gelecek hayallerinin ideologlar tarafından değil, Google Haritalardan bakılan sınır ötesi hayatın fotoğrafları tarafından şekillendirildiği” bir hareket…

        Üstelik başarılı olmak için siyasi liderlere, önderlere de ihtiyacı yok…

        KENDİ YÖNETİMİ YERİNE TOPRAĞINI DEĞİŞTİRİYOR

        Adına ister mülteci, ister sığınmacı deyin, göç edenler ülkesini soruna sokan siyasi yöneticilerini, içinde bulunduğu olumsuzlukları değiştirmek, dönüştürmek için mücadele etmek yerine, toprağını değiştirmeyi yeğliyor.

        REKLAM

        Çünkü hedefindeki ötekinin güç zahmet elde ettiği varlığa paydaş olmak…

        Zahmeti çok az, riski düşük yöntemle, diğerinin gayrı safi milli hasılasına ortakçı çıkıyor.

        Suriye, Irak veya son dönem gittikçe artan Afganistan veya Asya’nın herhangi bir ülkesinden geliyor olsun.

        Çoğunluğunun amacı zorunlu göçten öte, daha iyi bir yaşam arayışı…

        Bunu da hiçbir devletin, izin vermeyeceği şekilde kontrolsüz insan kaçakçılığı yöntemiyle gerçekleştiriyor.

        Silaha ve patlayıcıya ulaşmanın en kolay olduğu ülkeden geliyor olmaları da cabası…

        DUVARIN MALİYETİ

        Bu riskleri bir yana bırakalım…

        Sadece ülkeye sınırdan girmelerinin engellenmesi için yapılacak duvarın maliyetinin gayrı safi milli hasılaya yükleyeceği pay milyonlarca lirayı buluyor.

        Üzerine bin kilometreye yakın Suriye sınırına çekilen duvarı da ekleyin.

        Bütün bunlara neden de daha fazla gelmemeleri, kontrolsüz girişin önüne geçilmesiydi.

        Oysa gelmemesi için duvar çekilenler, bayramda ülkesine gidip geri döndüler…

        Ayrıca yasa dışı yollardan sınır aşarken dikenli tele dolanmaları, kara mayınını patlatmaları veya jandarmaya yakalanma dertleri de yoktu.

        Sınır kapısından rahatlıkla gidip geri dönmeleri için gereken tüm kolaylıklar sağlanmıştı…

        SEN NEREDEN GELDİN SÖYLEMİ…

        Bunları yazdığım için tepki gösterenler olacaktır…

        Ancak, onların da yukarıdaki soruya yanıt vermesi gerekir:

        “Gelen ve hala gelmekte olanlar zorunlu bir göç nedeniyle mi, yoksa iyi bir yaşam sürmek amacıyla mı geliyor?”

        O zaman insanlar neden askerlik yapıyor?

        Neden vergi ödüyor?

        Bütün bunlar, daha iyi bir yaşama ve güvenli bir ülkeye sahip olmak, evlatlarının daha iyi bir ortamda yaşam sürmesini sağlamak mı, yoksa ötekiyle paylaşmak mı?

        REKLAM

        O zaman ne anlamı var bunca yolculuğun, askerliğin, verginin?

        Şimdi birileri de çıkıp, “İyi de senin ataların da üç şehrinden biri Semerkant olan Horasan bölgesinden gelmedi mi?” diyebilir…

        Ya da yakın tarihe uzanıp, Kalkandelen’den, Balkanlardan, Mısır’dan, Fas’tan, Libya’dan geldiklerine atıf yapabilir.

        İMPARATORLUKLARIN BAKİYESİ

        Bunu söyleyenlerin unuttuğu nokta ise o toprakların o dönem Selçuklu, Osmanlı imparatorluklarının sınırları içinde olması.

        Bugün Türkiye’de insanlar, emparyal imparatorluklarının bakiyesi üzerinde oturuyor.

        Ulus devletlerin ortaya çıkmasından önce insanlar bu coğrafyalardan var olmak istedikleri topraklara döndü; yola çıktığı yerler de kaybettiği topraklarıydı.

        Geldiği toprakta da mücadelesi durmadı, Kurtuluş Savaşını verdi.

        O nedenle, “Sen de başka yerden geldin!” söyleminin hiçbir anlamı yok…

        O insanlar gelirken toprağında var ettiklerini bıraktı; ötekinin var ettiğini üleşmek için yola çıkmadı.

        Hareket ettiği de kendi toprağıydı…

        Bugün bir yurttaş nasıl ki Edirne’den Hakkâri’ye, Van’dan İzmir’e veya Artvin’den Muğla’ya gidiyorsa, onların durumu da aynıydı.

        KAÇAK YOLLA DEĞİL SEÇİLEREK GİTTİLER

        Bir de deniliyor ki “Almanya’ya da buradan çok giden oldu”

        Unuttuğu, gurbetçilerin kitleler halinde sınırları kaçak yolla aşıp gitmedikleri.

        Almanya, daha güçlü, daha bilinçli işçileri seçerek kendisi aldı, 2. Dünya Savaşı’nda yıkılanın sanayinin, kentlerinin yeniden inşasında kullandı…

        Şimdi gelenlerin aynı olduklarını kim söyleyebilir?

        REKLAM

        Bugün insan haklarından, AİHS’den söz edenler, Avrupa’da bazı yerlere bırakın mülteci olarak gidilebilmesi, turist olarak gidilmesi olanaksız…

        KARŞI DEVRİMİ YARATTI

        AB bunları yaparken kendince haklı bir nedeni de öne sürüyor.

        Çünkü göç karşı devrime yol açıyor; Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükselişine yol açmakla kalmıyor, ekonomi kadar, demografik yapılarını da etkiliyor.

        Çünkü gelenler başta da belirttiğim gibi ülkelerinin yönetimlerini değiştirmek yerine, topraklarını değiştirirken tek şeye bakıyor:

        “Daha rahat yaşamı nerede sürerim?”

        Biliyor ki yenidünya düzeninde insanlar gayrı safi hasılaları kadar mutlu…

        Yaşam koşullarını da ülkesinin, kentinin veya mahallesinin zengini ile değil, dünyanın en zengini ile kıyaslıyor.

        Ama bilmiyorlar ki gittikleri ülkelerdeki eşitsizliği coşturuyor…

        Diğer Yazılar