Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ARAP Baharı başta körfez olmak üzere Orta Doğu’daki ülkelerin ilişkilerine ciddi yara verdi.

        Diplomatik ilişkiler başta olmak üzere temas koptu, elçilikler en düşük seviyede temsile indirildi.

        Yetmedi, vekalet savaşçıları devreye girdi; hatta bunlar bazen başka ülkeler oldu, tam anlamıyla birbirlerine operasyon çekti.

        Bu da ilişkilerin derin yaralar ve şehreler almasına yol açtı.

        ABD’de yapılan seçim sonrası gelen yeni hükümet ve bölgeye ilişkin aldığı kararlar ise bozuk olan yapılanmanın yeniden inşasına neden oldu…

        Türkiye üzerinden örnek verirsem; Suudi Arabistan ile görüşmeler yeniden başladı.

        Mısır ile temas kuruldu ve karşılıklı olarak diplomatlar arası toplantılar başladı.

        Birleşik Arap Emirlikleri ile kanlı bıçaklı olan ilişkiler yeni bir aşamaya geçti ve Emir Ankara’ya ziyarette bulundu.

        Bunlar olurken diğer ülkeler arasındaki ilişki de yeni bir boyut kazandı.

        Bir daha bir araya gelmeleri imkansız gibi görünen Katar ile Suudi Arabistan ve BAE arasında buzlar eridi; karşılıklı ziyaretler gerçekleşti.

        Mısır da benzer bir tutum ile arası hiç de iyi olmayan ülkelerle karşılıklı görüşmeler yaparken, hiç olması mümkün görünmeyen İsrail ile ilişkilerini de yeni bir boyuta taşıdı.

        ABD ÇEKİLİNCE

        Ülkeleri bu noktaya getiren neden neydi?

        Bölge üzerindeki çalışmalarıyla tanınan Oxford Üniversitesi öğretim üyelerinden Galip Dalay, gelişmenin temelinde ABD’nin bölgeden çekilmesi olduğunu vurguladı.

        “Arap Baharı ve siyasal İslam’ın öneminin azalması ve farklılaşmasının da getirdiği etkiler var” deyip devam etti:

        “Post Arap Baharı olmadı. Bölgeden ABD çekilince ülkeler hem Çin ve Rusya ile hem de kendi aralarında ilişkiyi geliştirme ihtiyacı duydu. Bölgesel rekabet gelişmeye başladı. Petrol sonrası döneme kendilerini hazırlama ihtiyacı ortaya çıktı.”

        Peki, bu durum bölgedeki rejimlerin meşruiyet krizini çözmeye yetti mi?

        Veya Arap Baharı tam anlamıyla baskılandı ve sonlandı diyebilir miyiz?

        Dalay, Arap Baharı sürecinin baskılandığı, ancak bitmediği görüşünde.

        Bölgede kalkınmaya dayalı bir meşruiyet arayışının olduğuna dikkat çekti ve ülkelerin bu konuda Çin’i örneklemeye başladığını anımsattı.

        Yani otoriter rejim içinde kapitalist kalkınma modeli.

        Çin bu konuda bölge ülkelerinin elini çok rahatlattı.

        Dalay’ın da altını çizdiği gibi ekonominin gelişimi siyasal değişimi de beraberinde getirir.

        SİYASAL REFORMSUZ KALKINMA MODELİ

        Ancak Çin siyasal reform yapmadan ekonomik gelişme ve kapitalist kalkınmayı ABD gibi, hatta ondan çok daha hızlı şekilde gerçekleştirme olanağına sahip olduğunu gösterdi.

        “Ekonomi gelişirse, siyasal değişim getirir anlayışını Çin’in yıkmış olması çok hoşlarına gitti; bölge ülkelerinin kaygısını kaldırdı…” diyen Dalay, sorunların çözülmemiş olmasının onlar için uhdesinde barındırdığı en büyük tehlike olarak durduğunu da anımsattı.

        ABD’nin olmadığı coğrafyada ülkelerin güvenlik yatırımlarına hız verirken, maliyet arttırıcı olan birbirleri ile gerilimi de azaltıp, ortak alanlar bulma yoluna ittiğini söyledi.

        KRİZİ ÇÖZMEK YERİNE MALİYETİ AZALTMAK…

        Peki, ABD bundan böyle bölgede olmayacak mı?

        Bu durum ABD’yi bölge ülkeleri için öngörülemez yapmaz mı?

        “Aktörlerin çoğu krizi çözmek yerine maliyet azaltmaya gitmeyi tercih ediyor” dedi.

        Türkiye ile ilişkilerinin de bu kapsamda yürüdüğüne atıf yaptı.

        ABD bir yandan Afganistan’dan çekildi, Irak ve Suriye’de güç azaltmasına gideceğini söylüyor, ancak Yunanistan ve Ukrayna’daki varlığını da beraberinde arttırıyor.

        RUSYA VE ÇİN İLE YENİ DÖNEM

        Bu durumda ABD bölgeden tamamen çekildi diyebilir miyiz?

        Dalay, ABD’nin hiçbir zaman bölgeden tamamen çekilmeyeceğini belirtti; sadece güvenlik yükümlülüklerini azalttığını anımsattı.

        Bir yandan Rusya ile müzakere eden taraf olurken, güvenlik yükümlülüklerini de Avrupa’ya yıkma çabasında olduğunu vurguladı.

        Buna bir de bölgedeki ideolojik yorgunluğu eklemek lazım.

        Çünkü gerilim ve ikili ilişkilerdeki yorgunluğa bir de sürekli dinamik kalan İran sorunu eklenince bölgeyi hamlattı; ağır yorgunluk içinde bıraktı...

        Dikkat edilirse ABD, İran ve Çin ile ilişki kurulmamasını söylüyor, ancak BAE İran üzerinden Türkiye’ye oradan Avrupa’ya uzayacak yeni bir yolun planlamasını yapıyor.

        Çin ile de ilişkilerini geliştiriyor…

        Türkiye ile yeni limanlar ve güvenlik sanayi üzerinde uzlaşıp ortak yatırım olanakları arıyor.

        ANLAYIP, İYİ OKUYAN GELİŞİR

        Benzer durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki günlük ziyaretini tamamladığı Katar için de söz konusu.

        Çünkü kendisinden binlerce kilometre uzaktaki ABD’den kerteriz alıp dümen tutmak yerine, farklı kutupta olmakla birlikte Rusya gibi ticari partnerlik yaptığı ülkelerle işbirliğini geliştirmenin yolunu arıyor.

        Bu da daha fazla güvenlik yatırımı yapmasının önüne geçerken, para da getiriyor.

        Çin de hem mal hem de kendi ekonomik ideolojisini ihraç etmenin rahatı içinde yol- kuşak projesinde ciddi yol alıyor.

        Bölgede dengeler yeniden kuruluyor.

        Bunu okuyabilenin gelecekte güçlü kalacağı açık…

        Okuyamayıp geçmiş ideolojilerin deli gömleğinde kalanların yakın gelecekte kıpırdamaları mümkün olmayacak.

        Tabii bölge ülkelerinin öyle bir anda her şeyi güllük gülistanlık hale getireceğini de kimse sanmasın.

        Hepsi ABD’de ve bölge ülkelerinde gelecek seçim ne olacağının hesabını da yaparak yatırımlarını ve adımlarını atıyor.

        Diğer Yazılar