Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        UZUN süredir aynı görüşü dile getiriyorum; göç bu çağın en yeni devrimci hareketidir…

        Yeni hareket dememim nedeni de ülkesindeki yönetimi, eskiden olduğu gibi işçi sınıfı veya öğrenci gençliğin mücadelesiyle yıkmak yerine, kolay yoldan yaşadığı toprağı değiştirmesi…

        Devrimci kılan tarafı da gittiği toprakta da karşı devrime yol açması…

        Dolayısıyla yenidünyada rejim değiştirme, kendisine uygun ideolojinin olduğu topraklara göç anlamına geliyor.

        Yenidünya düzeninin sağladığı fırsatla, gittiği ülkede kendi kültüründe, asimile olmadan yaşam sürme özgürlüğü de cabası…

        Böyle bir ortam varken Cezayirli, Malili, Çad veya Nijerli Paris’in bir banliyösünde neden gidip yerleşmesin?

        Ya da bir Kosta Rikalı, Uruguaylı, Batı Sahra veya Nikaragualı neden Madrid’in banliyösüne yerleşmesin; üstelik dil sorunu da yok!..

        Göç ile ilgili uluslararası kuruluşların yardımı da geçimi için yeter de artar bile…

        Kaçak işçilikten kazancı da cabası…

        AVRUPA’DA MERKEZ, AŞIRI SAĞI BÜYÜTTÜ

        Bu durumu gören ve Fransa’daki seçim sonuçlarından yola çıkan üç bilim insanı, İngiliz The Quardian Gazetesi’nde kısa süre önce göçün Avrupa’daki aşırı sağ hareketlerin yükselişine katkısına ilişkin harika bir araştırma yayınlandı.

        Viyana Üniversitesi’nden Dr. Werner Krause, Mannheim Avrupa Sosyal Araştırma Merkezi’nden Dr. Denis Cohen ve Oxford Üniversitesi’nden Doç. Dr. Tarik Abou-Chadi’nin ortak kaleme aldığı makaleden söz ediyorum…

        Batı Avrupa’daki 12 ülkede 1970’ten bu yana aşırı sağ partilerin büyüyüp yayılmasının yanında, “hükümetlerde yer alma veya politikaları ile onlara yol gösterici olma şansını” nasıl yakaladıklarını bilimsel verilerle koymuş…

        Yakın zamanda gerçekleşen Fransa’da Marine Le Pen’in, 2017 seçiminin aksine Macron’a çok yaklaştığına, Macaristan’da Victor Orban’ın popülist milliyetçi partisi Fidesz’in, muhalefetteki 6 partinin ittifakını ezici çoğunlukla yendiğini anımsatıyorlar…

        İSPANYA VE PORTEKİZ’DE BİLE…

        Üç bilim insanı yakındaki bu iki örnekle kalmıyor:

        Radikal-sağ güçlerin yokluğu nedeniyle uzun süredir istisnai kabul edilen İspanya ve Portekiz’de bile, son zamanlarda sırasıyla Vox ve Chega (aşırı sağ partiler) ortaya çıktı...”

        Bunun Avrupa’da yeni bir tartışmanın da alevlenmesine neden olduğuna dikkat çekip şu görüşe yer veriyor:

        “Ana akım partiler göç konusunda daha az ilerici olsaydı, radikal sağ hiçbir zaman siyasi bir dayanak elde edemezdi...”

        Batı Avrupa’daki ana akım partilerin, seçmende karşılık bulan göç karşıtı sert söylemlere oy kapmak için yöneldiğini, böylece onlara daha fazla katkı sağladığını belirtiyor.

        AŞIRI SAĞI MEŞRULAŞTIRDI

        Danimarka’da 2019 seçiminde Sosyal Demokratlar Partisi’nin göç karşıtı söylemi benimsemesinin, aşırı sağ Danimarka Halk Partisi karşısında ciddi yenilgiye uğramasına yol açtığını anımsatıyor.

        Bazı uzmanların zamanında uyarmasına karşın, merkez partilerin “aşırı sağ partilerin görüşlerini ve siyasi gündemlerini seçmen nezdinde meşrulaştırmaya aracılık ettiklerine” dikkat çekiyor.

        Daha ilerisi, merkez partilerin bu politikalarından geri adım atmalarının seçmenleri döndürmeye yetmeyeceğini de örneklerle ortaya koyuyor…

        Oy koparmak için sarıldıkları politikadan durumun farkına varıp geri dönmek de fayda etmemiş.

        Dönerken, bir zamanlar kendilerinde olan bir parça oyu da aşı sağ partilere bırakmak zorunda kaldıklarını örnekleriyle sergiliyor.

        ALMANYA’DA ELİYLE BÜYÜTTÜ

        Almanya örneğini gösteriyor.

        Bavyera’da merkez sağ parti CSU’nun, 2018 seçiminde aşırı sağcı AfD’nin katı göçmenlik politikalarını tekrarladığını, başlangıçta bunun bir getiriye yol açtığını, ancak sonrasındaki seçimde ötekine yaradığını anımsatıyor.

        “Sonraki, eyalet seçimlerinde, CSU büyük oy kayıpları yaşarken, AfD yükselerek oyların %10,2'sini aldı” hatırlatmasında bulunuyor.

        İSPANYA ÖRNEĞİ

        İspanya’da merkez sağ parti Partido Popular+ Ciudadanos’un (PP+Cs) göç karşıtı politika ortaya koymasının sonucu olarak aşırı sağ parti Vox’un oylarını beş yılda %0.28’den, %15.08’e yükseltmesine katkı verdiğine dikkat çekiyor.

        Vardıkları sonucun özetini de şöyle aktarıyor:

        “Genel olarak bulgularımız, göç politikalarını benimseyerek aşırı sağ partilerle savaşmanın en iyi ihtimalle sonuçsuz ve en kötü ihtimalle ters etki yarattığını gösteriyor. Ana akım politikacılar radikal sağla ilişkilendirilen bir çerçeveyi meşrulaştırarak onun başarısına katkıda bulunuyorlar...”

        Şu cümleleri ise işin can alıcı noktası:

        “Radikal sağın başarısı, ana akım partilerin davranışlarıyla oldukça bağışık görünüyor...”

        Fransa örneğine yeniden dönüp, yükselişin Le Pen’in Ulusal Ralli’si ile sınırlı kalmayıp, onun da aşırı sağında yer alan Eric Zemmour’un argümanlarının hakim olduğu politikayı güçlendirdiğine de vurgu yapıyor…

        KILIÇDAROĞLU’NUN 4 AŞAMALI PLANI

        Yazdıklarını Türkiye’ye uyarlamak da olası…

        CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun veya 6’lı masada yer alan partilerin, Suriyeliler konusundaki sözlerinin, “toplumdaki yankısının”, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’dan farkı var mı?

        Elbette, Kılıçdaroğlu’nun 4 aşamalı modeli ile Özdağ’ın yaklaşımının aynı olduğu söylemiyorum; içerik olarak tabii ki farklı ve ayrıldığı çok şey var…

        Peki, toplumda bıraktığı tortu, efekt veya etkileme farklı mı?

        GİDİNCE DÖNMEYENLERİ ENGELLEDİ

        Sadece muhalefet değil, hükümet için de aynı…

        Mülteciler karşıtı sert politikalara ayak uydurup, bayram için yarın Suriye’ye gidecek sığınmacılara kapıları kapattı.

        Özdağ böylece sadece muhalefeti değil, iktidarı da etkisi altına almış oldu…

        Bunun en iyi yansıması birkaç gün önce Göç İdaresi Başkanı Savaş Ünlü’nün verdiği demeçte net görülüyor.

        Bu aşamada hakkını da teslim edeyim, Başkan Ünlü ve ekibi Suriyeliler konusunda çok önemli işlere imza attı; yönetmesi zor birçok meseleyi yerinde çözdü.

        Başkan Ünlü’nün demecinde aktardığına göre 2016’da Suriye’de güvenliği sağlanan bölgelere ilk olarak 2017 sonrası ilk bayramda gidip de dönmeyen sayısı 150 bin civarında olmuş.

        SON HAFTA 1200 KİŞİ GİTTİ…

        Ancak 2018 sonrasında bayramda gidip de kalan sayısında azalma görülmüş; tamamen durmamış…

        Bugüne kadar da 495 bin 600 civarında Suriyeli geri dönüş yapmış…

        Son haftada 1200 Suriyeli gönüllü geri dönerken, bir önceki hafta bu sayı 900 civarındaymış.

        Veriler en yetkili ağızdan…

        Görüldüğü gibi azalsa da sonuçta gidip kalmak isteyen ortalama bin civarında sığınmacı söz konusu.

        Suriye’de kalmak amacıyla gitmek isteyenler tutulmayacak, istedikleri anda gönderilecek; burada bir sıkıntı yok.

        Sadece bayram, gezme gibi nedenlerle giden geri gelemeyecek…

        GÖRMEDEN NASIL GİDER?

        Ancak bir kişi orada güvenliğin sağlandığını, evinde huzur içinde sığınmacı olmadan yaşayabileceğini görmeden nasıl gider?

        Çalıştığı iş yerinden fırsat bulduğu bayram iznini kullanıp ülkesine gitmesi söz konusu olmayacağına göre, bu politika gidecek olanı da Türkiye içinde tutmuş olmuyor mu?

        Bu paradoks, özünde eleştirilen politikaların peşinden gidilip onları güçlü kılmaya aracılık etmiyor mu?

        Not: Yaşasın 1 Mayıs... Yazılara kısa bir bayram arası; herkesin bayramını kutlar, nicelerini dilerim…

        Diğer Yazılar