Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        YILBAŞINDAN bugüne yapılan anketlerin ortalamasına ilişkin bir veri kısa süre önce sosyal medyadan da paylaşıldı.

        Uzun süredir de güvenilir bulduğum veya geçmişte doğru sonuçlara ulaşma yetisini göstermiş kamuoyu yoklama şirketlerinin anket sonuçlarına bakıyorum.

        Şurası açık ki cam tavana dayanmış gibi partilerin oyu ufak değişiklikler gösteriyor, ancak hiçbiri öyle fırlayıp giden yükselme göstermiyor.

        Bir partinin geçmiş dönemlerde karşılaşıldığı gibi, yarıştığı gruptan kopup arayı çok fazla açtığına da tanıklık edilmiyor.

        Buradan rakamları paylaşmayacağım ama ittifak veya işbirliği içindeki partilerin oy oranı arasında en aykırı araştırma dahi büyük bir fark ortaya koymuyor.

        Bu da gösteriyor ki seçim sathı mahalline girildiğinde yarış başa baş bir düzlemde gerçekleşecek.

        Başlıkta da vurguladığım tam da bu durum.

        Kamuoyu yoklamaları üzerinde uzun yıllarını vermiş, Dr. İbrahim Uslu da dünkü sohbetimizde bu duruma işaret etti.

        Kendisinin tespitinin de uzun süredir bu yönde olduğunu biliyorum.

        Dikkat çeken ise herkesin Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde yoğunlaşıp, milletvekili seçimini göz ardı etmesi.

        Oysa TBMM’de çoğunluğu olmayan Cumhurbaşkanı açısından yönetim erklerinin tıkandığı bir hale gelebilir.

        Hele ki seçilen Cumhurbaşkanı’na muhalif partilerin Meclis çoğunluğu 360 üzerindeyse; durum içinden çıkılmaz bir hal alır…

        300’Ü GEÇEN YOK

        Uslu’ya bu durumu anımsattığımda, geçmişte de net sonuç veren ve her seçim bölgesini kendi içinde değerlendiren bilgisayar yazılımını anımsattı ve ortaya çıkan verinin hiçbir ittifak veya grubun salt Meclis’te çoğunluk sayısı 300’ü geçmediğini söyledi.

        Seçime 9 ay varken, bugünden zamanında yapılması halinde Haziran 2023 seçimi üzerinde konuşmak çok da gerçekçi bulunamayabilir.

        Ancak 8 aya yakın süredir sonuçlarda bir kıpırdanma olmadığından yola çıkarak, 9 ay sonrasına yönelik öngörüde bulunmayı engellemez.

        Üstelik hem iktidar, hem de muhalefete yakın anket şirketlerinin son 8 aylık verileri de birbirini teyit ettiği bir süreçte.

        1990’LI YILLARA DÖNÜŞ

        Aslında bugün üzerinde durulmayan, hatta görünmeyen sorun da tam bu noktada başlıyor.

        Eğer parlamento dengeleri seçime kadar değişmezse tam anlamıyla 1990’lı yıllara dönmektir.

        İbrahim Uslu da bu noktaya dikkat çekerek, akıllı yazılım üzerinden yaptığı hesaplamada bugün için TBMM’de var olan partilerin gelecek dönemde de varlığını koruyacağını belirtti.

        AK Parti ve MHP ile CHP ve İYİ Parti’nin milletvekili toplam sayılarının birbirine yakın; 260 ile 275 arasında kaldığını söyledi.

        HDP’nin de 50 ile 70 arasında milletvekili çıkardığını, dolayısıyla parlamentoda tam bir kilitlenme halinin bugün için görüldüğüne dikkat çekti...

        Tabii bütün bunlar son 8 aydır cam tavana dayanmış bütün partiler açısından bugünkü veriler ışığındaki sonuç…

        FRANSA’DAKİ DURUM

        Sözünü ettiği durum “Kohabitasyon…” yani yasama ile yürütme erklerinin eşitlendiği tıkanma hali…

        Zıt güçlerin birbiri ile yenişemediği, Cumhurbaşkanlığında kim olursa olsun, yürütme faaliyetlerini yerine getirmekte zorlandığı koşuldan söz ediyor.

        En iyi örnekleri de 1986-1988 yılları arasında Fransa’da yaşandı; sosyalist Cumhurbaşkanı Mitterand ile merkez sağcı Başbakan Chirac döneminde bütün işler durdu.

        İkinci kohabitasyon 1992-1995 yılları arasında yine Cumhurbaşkanı Chirac ile merkez sağcı Balladur döneminde görüldü.

        Sonuncusu ise en uzun süreniydi, Chirac ile sosyalist Başbakan Jospin döneminde yaşandı ki bu en uzun süreniydi; 1997’den 2002’ye kadar devam etti.

        TÜRKİYE VE ABD’DE DE YAŞANDI

        Benzer bir süreci ABD Başkanlığı döneminde Trump da yaşadı; hatırlanırsa sağlıkla ilgili bir kanunu Meclis’ten geçiremedi.

        Onun öncesindeki Başkan Obama’nın da benzer süreçle karşılaştığına tanıklık ettik.

        Aslında 1990’lı yıllarda Türkiye’de de durum farklı değildi...

        Parlamento çoğunluğunu ancak koalisyonlar ile ele geçiren iktidarlar, ortağının milletvekillerinin en küçük hareketinden etkilenip, Meclis’ten kanun çıkaramadı.

        Veya hiç arzu etmediği şekilde soruşturma ve araştırma komisyonlarının kurulmasıyla sonuçlanan dönemlere tanıklık etti.

        Dileğim, hiçbir parti veya ittifakın böyle bir durumla karşılaşmaması...

        Ayrıca unutulmasın ki ikinci tura kalacak bir seçimde toplum kerterizini Meclis'e bakarak alır...

        Diğer Yazılar