Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SURİYE’ye yönelik kara operasyonun, geçen hafta başında eli kulağındaydı.

        Hatta nereye kadar gidileceğinden, hangi alanı kimin tutacağına kadar her şeyin en ince ayrıntısına kadar planlandığı belirtiliyordu.

        Sahada bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin büyük gücüne ilave olarak hava desteği de verilecek ve Tel Rifat’tan başlamak üzere havan ve çok namlulu ile yapılan taciz ateşinin ulaşamayacağı noktaya kadar süpürme işlemi gerçekleşecekti.

        Bütün bunlar olurken bir anda frene basıldı.

        Suriye sahasında muhabiri bulunan bazı ajanslar, ABD’nin itirazlarının değil, Rusların terör örgütü YPG/PKK ile bir kez daha görüşme talebinin bunda etkin olduğunu belirten haberler geçti.

        Gerekçelerine delil olarak da Rusya’nın Suriye’deki güçlerinin komutanı General Aleksander Çayko ile DSG/YPG'nin sözde komutanı Mazlum Kobani’nin Heseke’deki buluşmasını gösterdi.

        Aktarıldığına göre Rusya, Şam ile DSG/YPG arasında yakın geçmişte varılan mutabakat kapsamında Türkiye sınırının rejim güçlerinin kontrolüne girmesini istiyor.

        OTUZ KİLOMETRENİN ALTI

        Böylece 30 kilometrelik güvenlik bandında Türkiye ve Rusya ortak devriyesi ile kontrol altında tutulması hedeflenmişti.

        Ancak son dönem devriyede aksamaların olduğu biliniyor…

        Ayn El Arap’ta (Kobani) çok az sayıda personelle irtibat bürosu bulunduran ve son dönem onu da boşaltan ABD ise bu bölgeyi tamamen Rusların kontrolüne bırakmış durumda.

        Sonuç olarak sadece Ankara değil, Moskova ve Şam da ABD desteğindeki DSG/YPG güçlerinin bölgede etkin olmasını istemiyor.

        Bir anlamda Türkiye’nin kara harekatını başlama mesajını faydalarına görüyor.

        Nitekim bir süredir bölgede kalıp birkaç gün önce dönen, Suriye üzerine yaptığı araştırmalarla bilinen Prof. Dr. Serhat Erkmen de dün sohbet ederken bu duruma dikkat çekip ekledi:

        “Ruslar da bu durumdan hoşnut. Çünkü Suriye sahasında bulunmasından hoşnut olmayan ve çıkmasını isteyen batı destekli kesimlere, ‘Eğer buradan çıkarsam, başına geleceklerden haberin olsun; Türkiye gelir’ mesajı veriyor. Orada varlığını sürdürmesini sağlamaya çabalıyor.”

        Şurası da açık ki bunu da Şam ile birlikte yapıyor.

        Bir yandan YPG’nin yeni hamiliğini üstlenmeye hazır olduğu mesajını verirken, onların ABD ile temaslarını koparma gayretini gizlemiyor.

        Diğer yandan Türkiye gerekçesini gösterip Şam’ın sınırda askeri güç yığınağı yapmasını kolaylaştırıyor.

        Bu da Şam yönetiminin de işine geliyor.

        Rusya da Suriye sahasındaki varlığını kabullenir hale dönüştürüyor.

        Ancak sahadaki kabullenilmiş gerilimini de sürekli kılıyor.

        GÜVENSİZLİK SORUNU

        Ankara’nın beklentisi ise meselenin Moskova ve Şam tarafından bir an önce çözüme kavuşturulması, olmaması durumunda da karadan harekatı başlatmak.

        Bunun için de elinde yeteri güç var.

        Ancak İdlib sahasında elde edilen karşılıklı güvene dayalı işbirliği, kuzeye gelindiğinde aynı etkiyi göstermiyor; güvensizlik baş gösteriyor.

        Buna neden de sahada daha fazla ülke kontrolünde vekalet savaşçılarının bulunması.

        Ankara ile Şam arasında istihbarat ve askeri seviyedeki görüşmelerin bir üste çıkıp, siyasi sonuca da ulaşmasına kadar da sorunun bu haliyle devam etmesi kaçınılmaz…

        Baştan beri söylüyorum…

        Türkiye sınırında bir başka ülkenin vekaletindeki güçlerin bulunması yerine, ülkenin kendi askerinin yer alması daha ehveni şerdir.

        En azından kimin ne olduğu bilinir…

        Siyasi paradoks…

        Siyasi paradoks…
        0:00 / 0:00

        ALTILI Masa’nın açıklanan Anayasa taslağı hafta başından bu yana eleştiriliyor.

        Aslında Cumhur İttifakı bileşenleri sürekli üzerinde konuşarak bugüne kadar Anayasa taslağının diri bir şekilde kamuoyu gündeminde kalmasına da aracılık etmiş oldular.

        Üzerinde en çok tartışılan maddesi de siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümdü.

        HDP’nin kapatma davasının devam ettiği bir dönemde Anayasa’nın 69’uncu maddesinde düzenleme öngören değişiklik teklifiyle getirilmek istenen en önemli hüküm şöyle:

        “…Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi ve TBMM üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun vereceği izne bağlı olarak açılan dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.”

        Eğer ki TBMM izin vermezse parti hakkında kapatma davası açılamıyor; kapatma ancak siyasi partinin odak haline gelmesiyle mümkün olabiliyor.

        MİMARI AK PARTİ'YDİ

        Dillendirilen eleştiri, bir partinin TBMM’de çoğunluğu ele geçirmesi halinde Türkiye Cumhuriyetine karşı istediğini yapma ve söyleme özgürlüğüne kavuşacağı kaygısı…

        Bu eleştiri sadece MHP’den de gelmedi, son olarak AK Parti de benzer eleştiriyi dile getirdi.

        Oysa metnin mimarı AK Parti…

        AK Parti 2010 Anayasa değişikliğinde çok benzer bir hükmü getirdi; hatta çok daha kolaylaştırıcı bir şekilde beşte üç çoğunluğu kurulacak bir komisyona bıraktı.

        Her ne kadar getirilen düzenleme son anda TBMM’de kabul edilmeyip Anayasa paketi dışına çıkarılmış olsa da bu metnin ilk mimarı AK Parti idi…

        Metin de neredeyse aynı olmanın ötesinde bugün getirilenden çok daha ilerideydi:

        Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay CumhuriyetBaşsavcısının talebi üzerine, TBMM’de grubu bulunan her bir siyasî partinin beşer üye ile temsil edildiği ve Meclis Başkanının başkanlığında oluşturulacak Komisyonun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla vereceği izin üzerine açılacak dava, Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. Komisyonun bu kararı, yargı denetimi dışındadır. Reddedilen izin başvurusunda ileri sürülen sebepler, hiçbir şekilde yeni bir başvuruya konu olamaz.”

        DÜN ELEŞTİREN, BUGÜN GETİRDİ

        Bu maddeyi, muhalefetin getirdiğinden çok daha ileri hale getiren tarafı, TBMM’de reddedilmesi halinde bir daha aynı sebeple yeni davanın açılamayacağı…

        Dikkat çeken taraf dün CHP bu madde için AK Parti’yi ağır şekilde eleştiriyordu…

        Aradan geçen 22 yıl sonra aynı madde nedeniyle bu kez AK Parti CHP’yi eleştiriyor…

        Siyasi paradoks böyle bir şey olsa gerek…

        Diğer Yazılar