Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Paris’teki son facialar 1983’te aynı yerde ve bize yönelik bir terör eylemini, ASALA’nın 15 Temmuz 1983’te Türk Hava Yolları’nın Orly Havaalanı’ndaki kontuarına koyduğu ve sekiz kişinin hayatına mâlolan saldırısını unutturdu...

        Basınımız, Paris’te bu hafta yaşanan facianın Fransa’nın tarihindeki ilk büyük terör eylemi olduğunu yazdı... Ermeni terör örgütü ASALA’nın 1983’ün 15 Temmuz’unda Paris’in Orly Havaalanı’ndaki Türk Hava Yolları bankosuna koyduğu bombanın ikisi Türk sekiz kişinin hayatına mâlolduğu unutulduğuna göre, artık tam bir hafıza kaybı yaşıyoruz demektir!

        PARİS’te yaşanan dram, asil ve güzide basınımızın her zaman hayran olduğum hafızasına duyduğum saygıyı daha da arttırdı...

        Atılan başlıklara ve yaptıkları yorumlara baksanıza! “Paris, Paris olalı böyle terör görmemişmiş”, “Fransa böyle bir saldırı ile ilk defa karşılaşıyormuş”, “Terör artık Avrupa’ya da gelmişmiş”, vesaire, vesaire...

        BENZİNE KONMUŞ BOMBA

        Orly Havaalanı sanki Paris’te değil Tokyo’da, Delhi’de yahut Afrika’nın göbeğindeki Njamena’da imiş gibi...

        1983’ün 15 Temmuz’unda Paris’in Orly’sinde meydana gelen, sekiz kişinin hayatına mâlolan ve daha da önemlisi, doğrudan doğruya bizi alâkadar eden bombalı baskını kastediyorum...

        Dolayısı ile, basınımızın hafızasından silinmiş gibi görünen bu faciayı hatırlatmak şimdi farz oldu!

        15 Temmuz günü öğleden sonra saat üçü tam on geçtiği sırada Orly Havaalanı’nda bilet işlemlerinin yapılıp bagajların alındığı Türk Hava Yolları bankosunun önünde büyük bir patlama meydana geldi. İstanbul’a gidecek olan ikisi Türk, biri Amerikalı, biri İsveçli ve dördü de Fransız sekiz yolcu hemen orada can verdi, altmıştan fazla yolcu da yaralandı.

        Soruşturma, saatli bombanın aslında uçakta patlaması için hazırlandığını ama yapım hatası yüzünden bankonun önünde patladığını ortaya çıkardı. Bombanın imalinde kullanılan yarım kiloluk Semtex cinsi patlayıcı, içerisinde benzin bulunan üç ayrı şişeye yerleştirilmiş ve bu yüzden bazı yolcularda ağır yanıklar meydana gelmişti.

        BİR GÜN ÖNCEKİ CİNAYET

        O dönem ASALA terörünün zirvede olduğu günlerdi, diplomatlarımız sık sık katlediliyorlardı ve Orly saldırısından bir gün önce, Brüksel’deki Türk Büyükelçiliği’nin idarî ataşesi Dursun Aksoy da yine ASALA militanları tarafından katledilmişti...

        Fransız polisi, ASALA mensubu olduğu düşünülen 51 kişiyi gözaltına aldı, soruşturma derinleştirildi ve bombanın Orly’ye Varujan Garabedyan isminde Suriyeli 29 yaşındaki bir Ermeni tarafından götürüldüğü ortaya çıktı. Bomba, Türk vatandaşı olan iki Ermeni’nin Paris’in banliyölerinden birindeki evlerinde yapılmıştı...

        ‘TEKNİK YANLIŞLIK’ OLMUŞ!

        Garabedyan, Fransız polisine verdiği ifadede ilginç bir ifşaatta bulundu ve özür diledi: ASALA ile Fransa arasında yazılı olmayan gizli bir anlaşma vardı. Örgüt bu anlaşmaya göre Fransız topraklarında hiçbir eylemde bulunmayacaktı, bomba zaten Orly’de değil, uçak havada bulunduğu sırada patlamak üzere hazırlanmış ama bir yanlışlık neticesinde havaalanında infilâk etmişti, dolayısı ile anlaşmanın ihlâli değil, sadece teknik bir yanlışlık sözkonusuydu!

        KATİL TÖRENLE KARŞILANDI

        ASALA, Paris’teki soruşturma devam ederken Fransız polisinin yaptığı gözaltıları protesto maksadıyla Tahran’daki Fransız Hava Yolları’nı da bombaladı ve bu son iki eylem, ASALA’yı o zamana kadar “özgürlük savaşçısı” olarak gören Fransa’nın politikasını tamamen değiştirmesine sebep oldu. Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı hareketlerde bulunan Ermeni kuruluşlarının Fransa’daki faaliyetlerine son verildi ve Orly saldırısı ASALA’nın ortadan kaldırılmasının en önemli sebeplerinden biri kabul edildi.

        Varujan Garabedyan ile bombayı imal eden Nayır Soner ve Ohannes Semerci adlarındaki iki Türk vatandaşı daha sonra mahkemeye çıkartıldılar ve Garabedyan müebbede, Soner 15, Semerci de on sene hapse mahkûm edildiler. Ermeni diasporası 1995’te Fransız makamlarına Garabedyan’ın serbest bırakılması için bir milyon kişinin imzaladığı bir dilekçe verecek, Garabedyan ancak 2001’de serbest bırakılarak Ermenistan’a gönderilecek ve Ermenistan Başbakanı Andranik Markaryan tarafından törenle karşılanacaktı!

        BUNU NASIL UNUTURUZ?

        Orly saldırısı, Fransa’nın Cezayir Savaşı’nın sona erdiği 1960’lı senelerden sonra yaşadığı en büyük terör olayı idi ve bizdeki mâlûm “özürcüler”in hiç olmamış farzettikleri, basınımızın da günlerden buyana hatırına bile getirmediği kanlı hadise işte böyle yaşanmıştı...

        PARİS, ASIL FACİANIN EŞİĞİNDEN 1944 AĞUSTOS'UNDA DÖNMÜŞTÜ

        GÜNLERDEN buyana kanlı bir teröre sahne olan Paris, 1944 Ağustos’unda yıkılıp yokolmaktan son anda kurtulmuştu...

        İşte, Paris’in böyle acı bir kaderden son anda kurtulmasının hikâyesi...

        İkinci Dünya Savaşı’nda Paris’i

        işgal eden Alman birliklerinin arasında

        “Alman-Arap Lejyonu” da vardı.

        Fransa, İkinci Dünya Savaşı’nda son derece ağır ve zor bir işgale uğradı. Cephede mağlûp olması üzerine Almanlar’a teslim oldu, memleketin yarıdan fazlası Alman işgaline uğradı, işgal edilmeyen güney bölgelerinde de başkenti Vichy olan ama herşeyi ile Almanya’nın gölgesinde kalan bir hükümet teşkil edildi.

        DINAMITLER HAZIRLANDI

        Paris’e giren Almanlar şehirde sıkı bir askerî idare kurmuşlardı ve Alman gizli polisi Gestapo, Fransızlar’a göz açtırmıyordu. İşgale karşı mücadele eden direniş örgütünün eylemlerine son derece şiddetle mukabele ediliyor, öldürülen her Alman askerine karşı sivil halktan birkaç kişi kurşuna diziliyordu.

        Paris’te belediye sivil Fransızlar’ın elinde ama tamamen Alman kontrolünde idi...

        Belediye Meclisi Başkanlığı’na, 1943 Mayıs’ında eski bir politikacı ve önemli işadamı olan Pierre Taittinger getirildi. Taittinger kendi ismini taşıyan şarap bağlarının sahibi ve o bağların üzümünden yapılan meşhur şampanyaların da üreticisi idi. Almanlar ile iyi geçinmesinden dolayı direnişçiler tarafından “hain” olarak görülüyor ve kurtuluşun ardından hesap sorulacaklar listesinin ilk sıralarında yeralıyordu.

        Almanlar’ın cephede ardarda yenilerek geri çekilmeleri, Paris’teki işgal birliklerini daha da acımasız hale getirmiş ve sivil halka yaptıkları zulmü arttırmıştı.

        Bozgunun en karanlık günlerinde, 1 Ağustos 1944’te, Dietrich von Choltitz adında bir Alman generali Paris’in askerî valiliğine getirildi ve müttefiklerin ilerlemeleri üzerine Alman birliklerinin Paris’i terketmeleri gündeme geldi...

        von Choltitz, işte o günlerde akıl almaz bir emir aldı: Berlin’deki karargâhından von Choltitz’i arayan Adolf Hitler, Paris’in boşaltılmasını ama Fransızlar’a ve müttefiklere harap şekilde bırakılmasını emretti! Eiffel Kulesi, Louvre Sarayı, diğer saraylar ve Notre Dame Kilisesi başta olmak üzere şehrin en güzel ve tarihî mekânları dinamitle havaya uçurulacaktı!

        Hitler, şifahî olarak verdiği emrin yerine getirilip getirilmediğini birkaç saat sonra telgrafla tekrarladı ve ardından tekrar telefon ederek “Paris yanıyor mu?” diye sordu...

        Emrin duyulması üzerine Belediye Meclisi Başkanı Pierre Taittinger, İsveç Başkonsolosu Raoul Nording ile beraber askerî vali Dietrich von Choltitz’i Meurice Oteli’ndeki karargâhında ziyaret ederek emri yerine getirmemesini istediler. Nording, von Choltitz’e nazik bir dil ile müttefiklerin ilerlediklerini, birkaç gün içerisinde Paris’e gireceklerini ve şehrin tahrip edilmesi hâlinde bunun hesabının sorulacağını hatırlattılar ve Hitler’in emrini yerine getirmediği takdirde sadece von Choltitz’in değil, ailesinin güvenliğinin de sağlanacağı garantisini verdiler.

        IKI FILME KONU OLDU

        Alman general “Tarihe Paris’i yokeden kişi olarak geçmeyi zaten istemem” dedi ve 25 Ağustos 1944’te 17 bin askeri ile müttefiklere teslim oldu!

        General Dietrich von Choltitz önce İngiltere’de, sonra da Amerika’daki bir esir kampına götürüldü ama müttefiklerden gayet iyi muamele gördü ve iki sene sonra serbest bırakıldı. Almanya’ya dönen general 1966’da Baden-Baden’de öldüğünde cenazesine Fransız subayları da katıldılar ve von Choltitz’in tabutunu “Paris’in kurtarıcısı” olarak selâmladılar.

        Alman generali Paris’i tahrip etmemeye ikna eden Pierre Taittinger, üzerine yapıştırılan “işbirlikçi” damgasından kurtularak hemen “kahraman” olacak, İsveçli diplomat Raoul Nording de kahramanlar listesinde yeralacaktı!

        Hitler’in von Choltitz’e verdiği Paris’in yıkılması emri, daha sonra filimlere de konu oldu. 1966’da çevrilen ve başrollerini Alain Delon, Jean-Paul Belmando ve Orson Welles’in oynadığı “Is Paris Burning?”, yani “Paris Yanıyor mu?”nun ardından geçen yıl çevrilen “Diplomacy”de de General Dietrich von Choltitz’in Hitler’in emrini yerine getirmemesinin neticesinde Paris’in kurtuluşu anlatılıyordu.

        Diğer Yazılar