Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de 1950’lerden bu yana artık illete dönmüş bir tuhaflık vardır: Memleketin başarılı insanlarını “Türk olmamakla” suçlamak, özellikle de “Yahudi” yahut “Dönme” yaftası yapıştırmak…

        Adam işadamı, politikacı, gazeteci, yahut sanatçı olsun, hangi mesleğe mensup bulunursa bulunsun, işini düzgün yapıp başarı mı kazandı, yafta hazırdır: Hemen “Yahudi!” derler. “Arkasına Yahudi sermayesini almış, memleketi sömürüyor!”.

        Dört sene önce bir seçim gecesinde vefat eden Erol Simavi ve mensubu olduğu Simavi ailesi hakkında da senelerce böyle dendi, yani Simaviler’in “Yahudi” oldukları iddia edildi. “Yahu, Yahudi değil ama olsa ne olur? İnsanlar hakkında neden böyle ayırım yapıp aşağılarsınız? Türkler’den hiç mi başarılı olan çıkmaz?” diye sormak o çevrelerde kimselerin hatırına gelmedi…

        Rahmetli Erol Simavi’nin kim olduğunu bilmeyenler, özellikle de ismini işitmemiş olan genç nesil için anlatayım: Türkiye’de 1990’ların ortalarına kadar “gazete”, “basın” ve “patron” dendiğinde akla gelen tek isimdi. Hürriyet’in sahibiydi, iddia edildiği gibi Yahudilikle uzaktan yakından alâkası yoktu ve İmparatorluğun aristokrat bir ailesinden geliyordu.

        Henüz ciddî şekilde kaleme alınmamış olan “Türk Basın Tarihi” günün birinde yazıldığında, Simavi ailesi bu tarihin içerisinde çok önemli bir yer işgal edecektir.

        Erol Bey ile ağabeyi Haldun Simavi’nin babaları ve Hürriyet’in kurucusu Sedat Simavi; Sürmene eşrafından Mehmed Hulûsi Ağa’nın 1814’te İstanbul’da doğan oğlu, Sultan Aziz zamanının Hariciye ve Maarif Nâzırı, yani Dışişleri ve Eğitim Bakanı, Sultan Abdülhamid’in de ilk sadrazamlarından olan Safvet Paşa’nın torun çocuğu idi. 1868’de “Mekteb-i Sultanî” olarak faaliyete başlayan Galatasaray Lisesi’nin kuruluş kararının altında, Simavi ailesinin büyük dedeleri olan Maarif Nâzırı Safvet Paşa’nın imzası vardı. Sultan Abdülhamid’den sonra tahta geçen Sultan Reşad’ın senelerce “başmabeyinciliğini”, yani sarayın genel sekreterliğini yapan ve o devir hakkındaki en önemli kaynaklardan olan “Sultan Mehmed Reşad Han’ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim” isimli hatıratın sahibi Lütfi Simavi Bey de, ailenin büyük amcası idi…

        Yakın tarihin uzmanları ve meraklıları bilirler: Türkiye, Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere’ye iki zırhlı sipariş etmişti...

        İsimlerinin “Sultan Osman” ve “Reşadiye” olmasına karar verilen gemilerin milyonlarca sterlin tutan bedellerinin bir kısmını ödeyebilmek için halkın maddî desteğine ihtiyaç duyulmuş, yardımları toplamak maksadıyla 1909’da “Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye” adında bir cemiyet kurulmuş, cemiyetin başkanlığını o devrin zenginlerinden Yağcızade Şefik Bey yapmıştı ama gemileri alabilmemiz kısmet olamamış, İngiltere’nin Bahriye Nazırı Winston Churchill bedellerini halkın da desteği ile peşinen ödediğimiz iki gemiye de el koydurmuştu!

        Erol Simavi, Yağcızade Şefik Bey’in torunu Belma Hanım ile evliydi...

        Nasıl? “Safkan Yahudi” bir aile değil mi?

        ÇÖKÜŞÜN İLK ALÂMETİ!

        Simavi kardeşlerin gazeteciliğinin yanısıra Türkiye’nin ilk sinemacılarından ve karikatüristlerinden olan babaları Sedat Simavi’nin basın tarihimizdeki yerinden burada bahsetmem gereksiz. Merak edenler ansiklopedilere baktıkları ve Sedat Bey’in Hürriyet’ten önce çıkardığı dergileri, özellikle de “7 Gün”ün kolleksiyonlarını gözden geçirdikleri takdirde onun nasıl önemli bir gazeteci, “7 Gün”ün ise nerede ise 80 seneden buyana emsâli yayınlanmamış klasik bir kaynak olduğunu hemen farkedebilirler.

        Bir zamanlar “amiral gemisi” olduğu söylenen ve uzun seneler çalıştığım Hürriyet Gazetesi’nin artık amirallikle alâkasının kalmadığını, ufak bir teknenin lostromosu bile olamayacak hâle geldiğini, yazılı basının da gümbür gümbür çökmekte olduğunu Erol Simavi’nin vefatının ardından farkettim…

        Erol Bey’in vefat haberi 2015’te, 7 Haziran seçimlerinin gecesinde, 8 Haziran sabahının ilk saatlerinde geldi ve haber eskiden sahibi olduğu gazetenin, yani Hürriyet’in internet sayfasında “Hürriyet Gazetesi’nin eski sahibi işadamı Erol Simavi birkaç yıl önce taşındığı Monaco’da hayata gözlerini yumdu” diye verildi.

        Babasının kurduğu ve kendisinin senelerce sahipliğini yaptığı gazete hayatı boyunca gazeteciliken başka bir işle meşgul olmayan, üstelik çok önemli ve “komple” bir gazeteci olan Erol Bey’den “işadamı” diye bahsediyordu!

        Hürriyet bir saat kadar sonra beter bir iş etti, internet sitesindeki o haberi değiştirdi ve bu defa “Türk medyasının önemli isimlerinden Erol Simavi, 85 yaşında Monaco’da hayatını kaybetti” cümlesi ile başlayıp “Hürriyet Gazetesi’nin yanında Kelebek, Hafta Sonu, TV’de 7 Gün, Çarşaf, Gong, Gösteri gibi ilâveler çıkaran Simavi…” diye devam eden tuhaf bir şekle büründü…

        “Gazetemizin eski sahibi” denmesinden her nedense endişe, yahut o zamanki patrona “ayıp olabileceği” gibisinden bir eziklik hissedilmiş; üstelik herbiri yüksek tirajlı ama ek falan değil, para ile satılan apayrı yayınlar olan Hafta Sonu, TV’de 7 Gün, Çarşaf ve Gong gibi zamanın dergileri de haberde gazetenin ilâvesi haline getirilmişti!

        Erol Bey’in bir zamanlar sahibi olduğu gazetenin şimdiki vaziyetinden bahsetmeye artık lüzum hissetmiyorum, ama vefat haberinin o gece veriliş şeklinin çöküşün habercilerinden olduğunu bilmeniz kâfidir…

        Yıllarca patronum olan Erol Bey’e rahmet, çok sevgili Belma Hanım’a da tekrar sabır temenni ediyorum…

        Diğer Yazılar