Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul’da 1894’teki büyük bir deprem oldu; binlerce mesken, cami, han, hamam yıkıldı ve Kapalıçarşı harap hâle geldi.

        Çarşı’yı zamanın hükümdarı Sultan Abdülhamid tamir ettirdi, hattâ nerede ise yeniden yaptırdı ve o devrin büyük hattatı Sami Efendi’ye yazdırdığı kitabeler ile diğer ibâreleri mermere nakşettirip bazı kapıların üzerine koydurdu…

        Fesçiler Kapısı’nın üzerindeki mermerde bir hadis, yani Hazreti Muhammed’in sözü vardı; “Çalışıp kazanan, Allah’ın sevdiğidir” mânâsına gelen “El kâsibu Habîbullah” yazılmıştı…

        Dün gazetelerde görmüş, internetteki haber sitelerinde okumuşsunuzdur: Çarşı yönetimi güvenlik kameraları takması için bir firma ile anlaşmış, firma üzerinde hat şâheserinin yazılı olduğu bir mermeri üç yerinden matkapla delmiş, kamerayı bu deliklere yerleştirmiş, facia sosyal medyaya aksedince yetkililer çok şükür uyanmışlar, kamera söktürülmüş ama matkapla açılan üç delik mermerin üzerinde kalmış!

        Matkabın kurbanı olan eser Sultan Abdülhamid’in Sami Efendi’ye yazdırıp mermere işleterek Fesçiler Kapısı’nın üzerine koydurduğu hadistir; mermerdeki delikler ise topluma gittikçe ârız olan cehaletin, saygısızlığın, vurdumduymazlığın ve vandallığın ebedî nişânesidirler!

        Bu işi yapanlar için kullanılacak en aşağılayıcı sıfatlar bile böylelerine lûtuf sayılır ama başka sözler edebilir, meselâ “belhum adal” diyebilirsiniz!

        “Belhum adal”in ne demek olduğunu bilmeyenler lügate yahut internete bakabilirler…

        Rezaletin farkedilip de kameranın söktürülmesinin ardından Kapalıçarşı Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Kurtulmuş açıklama yapmış ve “Bu işi verdiğimiz taşeron firma işi zamanında yetiştirmek maksadıyla güvenlik kameralarını onay almadan belli noktalara takmışlardır. Fesçiler Kapısı’nda yapılan işlemle ilgili Kapalıçarşı yönetimi olarak üzüntü içindeyiz. Bu olayı meydana getiren kişilerle ilgili cezai müeyyidenin başladığını belirtiriz” demiş…

        Sabah şerifleriniz hayırlı olsun beyefendi! Bonjuuuur!

        Eşi-emsali görülmemiş bir cür’etin ardından böyle kırık-dökük Türkçe ile açıklama yapanlara “Bu edepsizliği edebilecek firmayı çok mu aradınız? Haydi, bu işi becerenlerin kafasız olduklarını kabul edelim, onların yapıp ettiklerini kontrolü hiç mi akıl edemediniz? Rezalette sizin de sorumluluğunuz bulunduğu halde kendinizi nasıl hakim yahut savcı yerine koyar ve müeyyideden falan bahsedebilirsiniz? Yoksa bizim Kapalıçarşı’nın değil de başka bir çarşının, meselâ Paris Bitpazarı’nın yahut New York Balık Hali’nin idarecisi misiniz?” diye sormak, farzdır!

        HANİ O KURULLAR? NEREDELER?

        “Yönetim Kurulu derin bir gaflet uykusuna dalmış, tamam, ama Fesçiler Kapısı’ndaki esnaf, işportacı, vesaire de mi bu cinayeti görüp mâni olmadı?” diyeceğim, fakat söylenenlere bakılırsa Sami Efendi’nin o güzelim yazısını gündüz değil gece matkaplamışlar!

        Kapalıçarşı, Allahtan gündüz saatlerinde restore ediliyor! Restorasyon gece yapılacak olsa Çarşı’nın nasıl bir korku tüneli, bir cehennem hâline geleceğini tasavvur buyurun!

        Dün, İstanbul Kültür ve Turizm Mürürü Dr. Coşkun Yılmaz ile konuştum. Hadiseyi haber alır almaz Vakıflar Birinci Bölge Müdürü Mürsel Sarı ile müdahale edip kamerayı indirttiklerini ve delinen mermeri en iyi şekilde restore ettirmeye çalışacaklarını söyledi…

        Peki ama babadan kalma eski evlerinin kiremitlerini değiştirdikleri, yıkılmak üzere olan bahçe duvarını yeniledikleri yahut bacayı on santim daha yüksek yaptıkları için “”Vay! Tarihî esere tecavüz haaa!” diye milleti mahkemelerde sürüm sürüm süründüren mâlûm kurullar neredeler? Huuu! Kapalıçarşı matkapla oyuluyor efendiler huuu! Buyurun, meydan sizin, haydi, ortaya çıkıp celâlinizi göstersenize!

        Kapalıçarşı geçen sene yine matkap marifetiyle yapılan bir başka rezalete sahne olmuş, basının magazin ikonu hâline getirdiği bir kebapçı, çarşının 557 yaşındaki Sandal Bedeseni Kapısı’nın tepesine, üzerinde isminin yazılı olduğu koskoca bir reklâm panosu asmaya cür’et etmişti.

        Pano birkaç saat sonra indirildi ve böyle haltlar etmeye yeltenecek herkese ders olması için kebapçıya muazzam bir bedel ödetildi: Belediye’nin bilmemne yönetmeliğini ihlâlden birkaç yüz lira para cezası!

        Senelerdir “Bu işler bitti, artık ne yapsak düzelmez” diye düşünürdüm ama vandallığın, lumpenliğin ve vurdumduymazlığın güzelim kitabeleri bile matkapla oyma seviyesine geleceğini, cür’et ile cehalet arttıkça artarken bilginin, kültürün, zevkin ve iz’anın böyle yerlere serileceğini, “belhum adal” miktarının da bu kadar fazlalaşacağını hayal bile edemezdim!

        Diğer Yazılar