Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Siyanürle intiharlar birbirini takip ediyor, dün de Bakırköy’de bir karı-koca ile yedi yaşındaki çocuklarının hayatı siyanür yüzünden son buldu!

        İntiharların ardından resmî makamlardan ardarda açıklamalar geliyor; polis, savcılık ve sağlık yetkilileri hadiselerin nasıl cereyan ettiğini anlatıyorlar, psikiyatristler intihar sebeplerini izaha uğraşıyor, siyanür satışının yasaklanması isteniyor, İçişleri ve Aile Bakanlıkları da konu üzerinde toplu bir çalışma yapıyorlar…

        Ama asıl konuşması gereken, büyük günahlardan olan intiharın sadece bu dünya değil, öteki dünya için de bir felâket mânâsına geldiğini söyleyip milleti bilgilendirmesi gereken kuruluşun hiç sesi çıkmıyor:

        Diyanet’in!..

        Memlekette üşütük mü yok? Biri kalkıp “Oruç mükellefiyeti bir ay değil, sadece bir günden ibarettir” buyurur ama Diyanet’ten ses gelmez. Bir başkası “Nur ve Ahzab Sureleri’nin sırrını çözdüm! Kur’anda örtünme ile alâkalı tek bir âyet bile yoktur” diye geveler ve Diyanet suskundur. Beriki “Kadınların belli günlerinde namaz kılıp oruç tutmalarında mahzur yoktur” gibisinden saçmalar, resmî ulemamızın sesi çıkmaz.

        Vaziyet yine aynı… Millet sıra sıra, hem de artık ailece intihar ediyor ama Diyanet’in daldığı derin nâz uykusundan uyanması ne mümkün? Başkan’ı bir tarafa bırakın, Din İşleri Kurulu’nun üyelerinden veya Din Hizmetleri Müdürlüğü’nün yetkililerinden biri yahut Diyanet’in başka herhangi bir üst seviyedeki görevlisi intiharın dinî boyutu hakkında tek bir söz bile etmiyorlar!

        “SUSKUNLAR MECLİSİ”Nİ BİLİR MİSİNİZ?

        Şark Klâsikleri hemen her mevzuda derin ilim sahibi olan ama iş konuşmaya gelince tek kelime sarfetmeye bile üşenen ulemânın teşkil ettiği “Meclis-i Hâmûşân”, yani “Suskunlar Meclisi” denen gruplardan bahsederler …

        Diyanet ilmî bakımdan onlarla pek aynı âyarda olmamasına rağmen konuşmama, ses etmeme ve mevcudiyetini hissettirmeme bahislerinde artık tam bir “Suskunlar Meclisi” havasında!

        Peki ama, “hutbe” ne işe yarar? Diyanet sadece İslâmiyette değil, semavî dinlerin tamamında yasak olan ve bizde şimdilerde ardarda gelen bu intihar illetine Cuma hutbesinde niçin yer vermez? “Bu iş büyük günahtır, intihar etmekle sadece dünyevî hayatınızı değil, âkıbetinizi de berbad edersiniz!” demek akıllarına neden gelmez?

        Fatih’te dört kızkardeşin intiharının üzerinden iki hafta, yani iki Cuma geçti. Geçen haftaki Cuma hutbesinde “Mevlid-i Nebî” ele alındı, bu haftaki hutbenin konusunu da “Peygamberimiz ve aile” teşkil etti.

        Geçen hafta, Mevlid Kandili idi, dolayısı ile hutbede “Mevlid-i Nebî”nin konu edilmesi şarttı, tamam; ama bu haftaki hutbede intihardan niçin söz edilmedi? Memleketin dikkati bu hafta Washington’da olup bitenlerin yahut Trump’ın herzamanki tulûatının değil de intihar haberlerinin üzerinde toplandığı halde hutbede bu büyük günah konusunda milletin aydınlatılması yerine “Peygamberimiz ve aile”den bahsedilmesinin hikmeti acaba ne idi?

        Allah bilir…

        Şimdiye kadar yaşanan dinî konudaki hemen her önemli tartışmada susmayı tercih eden yahut kırk yılda bir de olsa karmakarışık, üstü kapalı, kavram çorbası hâlinde ve anlaşılmaz bir metni “açıklama” niyetine yayınlamayı âdet edinmiş olan Diyanet’in intihar meselesi hakkında milleti irşad için lûtfen, tenezzülen ve de keremen iki kelâm etmesi şarttır!

        Şarttır, zira bu işin vebâlinden söz etmediği takdirde, Allah göstermesin ama, bundan sonraki muhtemel hadiselerde Diyanet’in de vebâli olacaktır!

        Diğer Yazılar