Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Artık herşeyi, nerede ise teneffüs ettiğimiz havayı ve içtiğimiz suyu bile didişme konusu yapar hâle geldik ya, Suriye liderinin ismi de çekişmelerden nasibini aldı. İktidarı destekleyenler “Esed”, muhalif olanlar “Esad” diyorlar ve “Esed” diye yazıp söyleyenleri mâlûm sıfatlarla yaftalıyorlar…

        Peşinen söyleyeyim: Suriye Cumhurbaşkanı’nın soyadı “Esad” değil, “Esed”dir! İlk adı “Beşşar”dır, soyadı “Esed”; her ikisinin tam ve doğru telâffuzu da “Beşşâru’l-Esed”!

        Size bir sır vereyim mi? İsmin doğrusunun “Esad” değil “Esed” olduğunu ve böyle kullanılması gerektiğini ilk söyleyip yazan, bendenizim! Hem öyle birkaç sene önce değil, tâââ 1990’lardan, “baba” Esed’in, yani Hafız’ın iktidarda bulunduğu günlerden itibaren… “Adamın ismi ‘Esad’ değil, ‘Esed’dir ve ‘arslan’ demektir. Arapça’da “Esad” ile “Esed”in imlâları bile farklıdır; Esad ‘ayn’ ile yazılır ama Esed’de ‘ayn’ yoktur” diye defalarca yazdım, söyledim ve her vesile ile “Esed”i kullandım.

        “Esad” kelimesi “en mutlu”, “mutlunun da mutlusu” demektir; “Beşşar” ise “müjde”!

        25-30 sene önce, o zaman sık sık toplanan Arap zirveleri başta olmak üzere Suriye’nin sâbık lideri “baba” Esed’in katıldığı bir hayli toplantıyı muhabir olarak bizzat takip etmiştim. Bu zirvelerde olup bitenlerden öğrenebildiklerimi yazar, teleksle gazeteye gönderir, haberde “Esad” değil “Esed” derdim ama musahhihler, yani düzeltme servisindeki arkadaşlar “Esed”i hemen “Esad”a çevirirlerdi! Niçin değiştirdiklerini sorduğum zaman da “Bizde artık ‘Esad’ diye yerleşmiş, kafaları karıştırmayalım” cevabını alırdım…

        Zaten şahıs isimlerini eğip, büküp bozmaya; hattâ Türkçe’de de aynen mevcut olan İslâmî isimleri bile Batı’nın telâffuz ettiği şekilde, yabancı gazetelerin, TV’lerin ve haber ajanslarının kullandıkları biçimde söyleyip yazmaya pek meraklıyızdır…

        İSİMLERİ BAKIN NASIL BOZDUK!

        Birkaç örnek vereyim:

        Suudi Arabistan’ın iki önceki kralı “Fehed”i “Fahd” yapmışızdır. Fehed “panter”, Fahd ise “baldır” demektir ve “Panter Kral”, bizde “Baldır Kral”dır!

        Lübnan’ın iki cumhurbaşkanı çıkartan meşhur “Cümeyyel” ailesi “Cemayel”e, Çad’ın bir zamanlar Afrika’yı birbirine katan Hüseyin Habre’si “Hissene Habre”ye, Çeçenistan’ın 1996’da suikaste kurban giden Cumhurbaşkanı “Cevher Dudayî”si de “Cehar Dudayev”e dönmüştür. Cezayir’in eski lideri “Şazeli bin Cedîd”i Fransız basınından aldığımız ilhamla seneler boyu “Şadli Bencedid” diye yazan gazetelerimiz, Suudiler’in sakalı ve serveti dillere destan eski Petrol Bakanı Zeki Yemenî’yi “Zeki Yamani”; bir ara Türkiye’de oynayan iki yabancı futbolcuyu, Kamerunlu “Ebubekir”i “Aboubakar”; Faslı “Mustafa el-Kebir”i de “Moestafa Al-Kabir” yapmış ve böylelikle de “büyük” mânâsına gelen “Kebir”, “mezar” demek olan “Kabir” olmuştur.

        Bildiğimiz “Rıza”, bizde eğer İranlı ise “Reza”, Arap ise “Rıdha” diye yazılır; zira bu isimler Batı’da böyle tuhaf hallere getirilmiştir! “Muhammed”i bazan “Mohammad”, “Hüseyin”i “Hussain” yaptığımız da olur ama bir kimse çıkıp da “Ayıptır yahu!” demez. “Kâzım”ı “Qhazem” yapıveririz; Pakistan’da bizim “Ali”, “Veli”, “Hasan” gibisinden en yaygın isimlerden olan “Han”, özellikle dış haber sayfalarında “Khan” diye geçer. “Mustafa”yı “Moustapha”ya, “Ayşe”yi “Aisha”ya, “Said”i “Saeed”e, “Ömer”i “Omar”a, “Hanım”ı “Hanoum”a, “Leylâ”yı “Laila”ya, “Ruşen”i “Rushan”a, hattâ “Humeynî” bile “Khomeini”ye çevirmişizdir.

        Usâme bin Lâdin’in ismini senelerce “Osama ben Laden” diye telâffuz etmemizin ve birkaç sene önce New York’ta gözaltına alınınca Amerika’da epey gürültüye sebep olan Iraklı mülteci Hamid Halid Derviş’i “Hameed Khalid Darweesh” diye yazmamızın sebebi aynıdır: Kendi kültüründen bîhaber dış habercilerimizin bu isimler Batı basınında nasıl geçiyorsa doğrusunu bilmeden ve düşünmeye gerek hissetmeden aynen kesip yapıştırmaları…

        Kırım’ın Hanları’nın asırlarca hâkimiyetinde kalan Akmesçit’e “Simferopol” denmesinin nasıl bir ayıp olduğunu da sizler tasavvur buyurun!

        Bir başka memleketin başına geçen baba-oğulun, yani hem Hafız Esed’in hem de oğlu Beşşar Esed’in seneler boyunca yanlış telâffuz ettiğimiz soyadlarını nihayet düzgün şekilde söylüyoruz ama bilen-bilmeyen birileri kalkıp öküzün altında buzağı arıyor ve “Esad”ın “Esed” olmasına bahane bulabilmek için binbir hayâlî sebep uyduruyor…

        Geldiğimiz vaziyete bakın: Kamplaşma ve didişme öyle bir hâl almış ki, hatâdan dönülmesi ve bir ismin doğru telâffuz edilmesi bile artık kabahat oluyor!

        Diğer Yazılar