Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sevdiklerimizle karşılaştığımızda karşılıklı olarak gösterdiğimiz tokalaşma, öpüşme, kucaklaşma vesaire gibi fizikî muhabbetler Koronavirüs derdi çıktı çıkalı nihayet buldu ve muhatabımızla aramızdaki mesafeyi muhafaza edebilmek için şimdi başka şekilde selâmlaşıyoruz…

        Meselâ sağ el yumruk yapılırken sağ dirsek vücut ile doksan derece açı teşkil edecek şekilde kaldırılıyor ve aynı hareketi yapan muhatabın dirseğine birkaç defa vuruluyor.

        Daha başka selâmlaşma usulleri de bulundu ama bugünlerde en yaygın olanı, sağ avucu kalbin üzerine koymak!

        Buna “Korona selâmı” deniyor…

        Ertuğrul Gazi’nin yahut Osman Bey’in kahramanı olduğu “Diriliş” ve “Kuruluş” benzeri filmlerde sıkça rastlanan “Korona selâmı”nın temelinde tekke kültürü vardır, eski bir geleneğin devamıdır, aslında bir değil birkaç çeşittir fakat asırlar geçtikçe basitleşip şimdiki hâlini almıştır.

        Ama yine bize mahsus olan ve artık unuttuğumuz bir başka selâmımız daha var: Temennâ!

        Temennâ hem imparatorluğun son bir-bir buçuk asrının resmî selâmıdır, hem de şehirli halk tarafından benimsenmiş ve sosyal hayatta geniş yer edinmiştir; üstelik belki tuhafınıza gidecektir ama söyleyeyim: İstanbul’da bazı çevrelerde bundan sekiz-on sene öncesine kadar edilegelmiştir!

        REKLAM

        “Edilegelmiştir”, yani “edilmiştir” diyorum; zira selâm “verilir” ve “alınır” ama temennâ “edilir”…

        Peki, temennânın usûlü ve âdâbı nasıldı?

        Dizin biraz üzerine kadar indirilen sağ el çabuk yahut ağır olmayacak şekilde öne doğru bir yay çizercesine yukarıya doğru önce dudak, hemen ardından da alın seviyesine çıkartılır ve bunu yaparken kazık gibi dimdik durmamak, beli bükerek öne doğru hafifçe eğilmek lâzımdır.

        Temenna edilen kişi selâmı aynı şekilde ama biraz daha serî biçimde alır ve şayet daha yüksek bir mevki sahibi ise eğilmez, dik durur.

        Teferruatı gayet bol olan eski protokolümüzde temennâ da çeşit çeşittir…

        Yukarıda anlattığım bu temennâ biçimine “küçük temennâ” denir. Ama selâmı veren öne doğru daha fazla eğilir, sağ elini dizinin aşağısına, neredeyse topuklarına kadar indirdikten sonra aynı şekilde dudak ve alın seviyesine çıkarttığı takdirde buna “kandilli temennâ” derler…

        Bir de “büyük temennâ” vardır ve derin hürmet gösterilenlerin, önemli makam sahiplerinin ve özellikle de devletin başında bulunan kişinin bu şekilde selâmlanması şarttır…

        “Büyük temennâ” ardarda beş temennâdan meydana gelir. Temennâ edecek kişi bu işe selâmlayacağı şahsın birkaç metre ilerisinden başlar, pek hızlı ama ağır da olmayacak şekilde ona doğru yürür, aralarındaki mesafenin yarısına geldiğinde bir temennâ daha eder, sonra yarım metre kadar önüne gelir ve bir temennâ daha!

        Bitmediii! “Büyük temennâ” selâmlanan kişiye sırtı dönmemeyi, geri geri gitmeyi ve giderken ilk birkaç adımın ardından bir temennâ ve birkaç metre uzaklaştıktan sonra da beşinci ve son defa temennâ etmeyi gerektirir.

        Salgın belâsı yüzünden tokalaşamadığımız, öpüşemediğimiz ve sarmaş dolaş olamadığımız için “Korona selâmı” ile yetinmek zorunda kaldığımız bugünlerde işte böyle tantanalı ve gayet estetik bir selâmlama olan temennâyı hatırlayıp birbirimize karşılıklı temennâ ettiğimizi düşünün…

        Sıkıntıdan ve endişeden “İllâllah” dediğimiz anlarda çehrelere geniş tebessümler, daralmış gönüllere de hoşluklar getireceğine emin olun…

        Diğer Yazılar