Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gün İstanbul Valisi Ali Yerlikaya davet etti ve yeni ismi “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olan Yassıada’ya gittik...

        27 Mayıs 1960’da yaşanan darbe ile devrilen meşru iktidarın mensuplarının kapatıldığı, burada kurulan mahkemede binbir hukuk rezaletinin yaşandığı, ardından da cinayetten farksız üç idam kararının verildiği Yassıada hakkında fazla birşey yazmama lüzum yok; zira o günlerin siyaset tarihimizde nasıl bir kara leke olduğunu hemen herkes zaten bilir...

        Önceki günkü ziyaretim, Yassıada’ya tam altmış sene sonra ikinci gidişimdi! Adaya ilk defa altı yaşında bir çocuk iken, orada yargılanan, üstelik idamları istenen bazı akrabalarımızı ve yakınlarımızı uzaktan da olsa görebilmek maksadıyla ailemle beraber gitmiştik. Darbenin devirdiği Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile başvekili Adnan Menderes’in ve Demokrat Parti’nin diğer mensuplarının duruşma salonundaki oturuşları, çocukluk hafızamda o kadar yer etmiş ki, hüzünlü sahneler bu kadar sene bile sonra hâlâ gözümün önündedir...

        Yassıada Mahkemeleri’ni konu alan birçok yayında ve adada çekilen azap günlerini anlatan hatıralarda, bir “Bizans zindanı”ndan bahsedilir... Adanın sertliği ile meşhur kumandanı Albay Tarık Güryay’ın emirlerine karşı çıkan bazı Demokrat Partilileri tutukluları cezalandırmak maksadı ile bu zindana attığı, hattâ tutuklu olarak adada bulunan İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay’ın da bu zindanda can verdiği söylenir...

        REKLAM

        Zindana kapatılanlar arasında Türk tarihçiliğinin büyük ismi, özellikle de Selçuklular dönemi konusunda verdiği eserler hâlâ aşılamamış olan Prof. Dr. Osman Turan da vardı... 1954 ile 1960 arasında Demokrat Parti’nin üç dönem Trabzon Milletvekili olan Prof. Turan, Yassıada sâkinlerinin anlattıklarına göre ada kumandanı Albay Tarık Güryay’ın bir emrine şiddetle karşı çıktığı, hattâ başka bir iddiaya bakılırsa Güryay’ı diğer tutukluların önünde hiç çekinmeden tokatladığı için zindana konmuş ve burada günlerce eziyete uğramıştı!

        Yassıada’da yeni inşa edilen mekânları ziyaretten sonra, gezi programında olmayan bu zindanları görmek istedim. Görevli arkadaşlar sağolsunlar, beni ve birkaç dostumu restorasyonu tamamlanan ama henüz ziyarete açılmayan zindanlara götürdüler...

        “Zindan” dediğimiz yer, aslında orada mevcut Bizans manastırının “çilehane”si idi. Manastırdaki rahipler bir süreliğine dünyevî hayattan ve hayatın nimetlerinden uzaklaşmak için dar, basık tavanlı ve rutubet içerisindeki yanyana hücrelerde kalmışlardı ama hücreler 27 Mayıs sonrasında kapılarına demir parmaklıklar takılarak “zindan” haline getirilmişti!

        Rutubet içerisinde, karanlık, dar ve ayakta durmaya imkân vermeyecek kadar basık zindanlar hakkında başka birşey yazmayacağım; zira yayınladığım fotoğraflar siyaset tarihimizin bu en utanç verici mekânlarının nasıl bir yer olduğunu göstermeye zaten kâfidir.

        Yabancı memleketlerde Yassıada benzeri birçok ada vardır ama iki mekân, sâkinlerine yaşattığı ıztıraplarla hepsinin önüne geçmiştir: San Fransisca açıklarında hapishanesi ve bu hapishaneyi konu alan filmler sayesinde meşhur olan Alcatraz ile Fransa tarihinin en bilinen skandallarından birinin kahramanı Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un kapatıldığı ve seneler sonra çevrilen “Kelebek” filmi ile dünya çapında bilinen zindanın mekânı olan Fransız Guyanı’ındaki Şeytan Adası...

        Üzerlerindeki hapishanelerin ve zindanların kapatılmasının ardından baştan aşağı elden geçirilen her iki ada, bugün müze ve turizm mekânı olarak kullanılıyorlar.

        Artık her tarafı restorasyondan geçirilen ve üzerine beş yıldızlı bir otel inşa edilen Yassıada, kayalık cephenin altındaki dar kumsal da plâj haline getirildiği takdirde aynı şekilde tarihî ve turistik bir mekân olarak kullanılabilir ve böylelikle karşılıklı hesaplaşma ve nefret vasıtası olmaktan çıkıp geçmişteki acıları medenî şekilde hatırlama mekânı hâline gelir...

        REKLAM

        REİSİCUMHUR’U UNUTMAMAK!

        Şimdi, Yassıada’da yapılması gereken iki hususu ifade etmem gerekiyor:

        İlki, restorasyonu yeni biten ve darbelerin nasıl berbat bir şey, emsalsiz bir dert ve bir belâ olduğunu mükemmel şekilde gösteren zindanların âcilen ziyarete açılması...

        Diğeri ise tamamlanması şart olan önemli bir eksik: Celâl Bayar konusu...

        Celâl Bayar, Demokrat Parti’nin kurucusu, lideri ve daha da önemlisi “Cumhurbaşkanı” idi. Görebildiğim kadarı ile Yassıada’daki mahkeme salonunda balmumundan bir heykeli ve bazı binalarda da fotoğrafları vardı ama Bayar’a adada gereği kadar yer verilmemişti...

        Mazlumları yüceltmek ve isimlerini her vesile ile yâdetmek bizde âdettir; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan kanlı bir ihtilâlin hem mazlumu hem de kurbanıdırlar... Muhafazakâr camiadaki söylentilere bakılırsa, Celâl Bayar “mason olduğu” için idam edilmemiştir ama işin aslı bambaşkadır; darbeciler Bayar’a “Atatürk’ün başbakanı olması” sebebi ile dokunamamışlardır ve Türkiye’nin üçüncü reisicumhuru Celâl Bayar’ın ismine Yassıada’da darbenin diğer kurbanları ile beraber geniş şekilde yer verilmesi hem bir vazifedir, hem de şarttır!

        Yassıada’daki Bizans manastırının çile hücrelerine 27 Mayıs sonrasında demir parmaklıklar takılmış ve mekân “zindan” haline getirilmişti!
        Yassıada’daki Bizans manastırının çile hücrelerine 27 Mayıs sonrasında demir parmaklıklar takılmış ve mekân “zindan” haline getirilmişti!
        Türk tarihçiliğinin büyük ismi Osman Turan ile bazı Demokrat Parti milletvekillerinin kapatıldığı ve İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay’ın can verdiği zindandaki hücrelerden biri... Dar ve rutubet içerisindeki hücrede ayakta durmanın bile imkânı yok!
        Türk tarihçiliğinin büyük ismi Osman Turan ile bazı Demokrat Parti milletvekillerinin kapatıldığı ve İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay’ın can verdiği zindandaki hücrelerden biri... Dar ve rutubet içerisindeki hücrede ayakta durmanın bile imkânı yok!

        Diğer Yazılar