Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "ÇATI adayı" olmasının ardından, Ekmeleddin Bey hakkında çok şey yazılıp söylendi. İsminin telâffuz zorluğundan İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın başında bulunduğu sırada faydalı birşeyler yapıp yapmadığına, üniversitedeki kürsüsünün kaldırılmasından "Ekmek için Ekmeleddin" tekerlemesine, vesaireye kadar dünya kadar şey...

        Ama, Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili olarak asıl bilinmesi gereken hususlara hiçbir şekilde temas edilmedi...

        Ekmeleddin Bey ile tanışıklığım bundan otuz sene kadar öncesine gider. "Tanışıklık" sözünü bilerek kullanıyorum; zira otuz senelik münasebetimiz "samimi bir dostluk" değil "tanışıklık", daha doğrusu "yakın bir tanışıklık" sınırları içerisinde kalmıştır. Bu müddet boyunca yaptığı güzel işleri yere-göğe koyamadığım yahut aklıma yatmayan bazı uygulamalarının aleyhinde yazdığım günler de gelmiş, beraberce koyu bir sohbete daldığımız anlar da olmuştur.

        Şimdi, bu uzun tanışıklığımıza dayanarak, Ekmeleddin Bey'in şimdiye kadar yazılıp söylenmeyen ve onu yakından bilmeyenlerin de pek haberdar olmadıkları bazı özelliklerini anlatayım:

        "AYDIN" DEĞİL, "MÜNEVVER"

        İmparatorluğun son dönemindeki "münevver" ailelerinden birine mensup bulunması sayesinde münevver bir çevrede yetişmiştir; gençlik senelerini Mısır'da geçirmiş olması ona sadece Türk değil, derin bir Ortadoğu ve İslâm kültürüne hâkimiyeti sağlamış ve benzerlerine şimdi başka memleketlerde de pek rastlanamayan son devir âlimleri ile birarada bulunma şansını yakalamıştır. Dolayısı ile bildikleri bugün "entelektüel" olduğu söylenen çevrelerin önde gelen birçok mensubu ile mukayese edilemeyecek derecede ileridedir ve daha açık şekilde ifade etmem gerekirse, musikiden edebiyata, tarihten dinî bahislere kadar değişik alanlarda zevkle sohbet edebileceğiniz ama zamanımızın artık maalesef çok az sayıda kalmış olan birkaç münevverinden biridir.

        Ekmeleddin İhsanoğlu'nun ismi, şimdi on sene boyunca başında bulunduğu İslâm İşbirliği Teşkilâtı ile beraber hatırlanıyor ve Ekmeleddin Bey, İslâm dünyasına karşı girişilen kıyımlar, savaşlar ve işgaller gibi kan dökülmesi ile neticelenen hadiselerin önünü almamakla suçlanıyor. Ama, 57 ülkenin üye olduğu bir teşkilâtta genel sekreterin tek başına karar almasının mümkün bulunmadığı pek hatırlanmıyor, yahut görevi boyunca başarılı olduğu konular gündeme getirilmiyor.

        Bugünün "çatı adayı", teşkilât bünyesinde asıl faydalı hizmetleri bence genel sekreterliğe gelmeden önceki senelerde, bir başka görevde bulunduğu sırada yapmıştı: Eski adı "İslam Konferansı Teşkilâtı" olan İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın merkezi İstanbul'da olan "İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi"nin, yani "IRCICA"nın direktörü iken...

        IRCICA'yı 1980'lerde bizzat Ekmeleddin Bey kurmuştu; bütçesi teşkilâta üye ülkelerin katkıları ile karşılanıyordu, kuruluş maksadı adından da anlaşılacağı gibi İslam Tarihi, İslâm Sanatı ve İslâm Kültürü üzerine faaliyet göstermek idi ve Ekmeleddin Bey'in direktörlüğü sırasında özellikle Osmanlı tarihi ve kültürü üzerine faaliyette bulunan bir müessese oldu.

        KALICI OLAN ESERLER

        Merkez'in faaliyet alanı galiba bilerek daraltılmıştı ama bu daralma bizimle ilgili akademik konularda çok önemli kaynaklara sahip olmamızı sağladı. Ekmeleddin Bey'in IRCICA Direktörü olduğu sırada yayınladığı tarihten astronomiye, musikiden coğrafyaya ve tıbba kadar değişik alanlardaki kitap katalogları ile yaptırdığı tıpkıbasımlar bugün ciddî akademisyenler için birinci derece önemli kaynaklardır. Türk Hat Sanatı'nın bugün yoluna güçlü bir şekilde devam etmesinin ardında da, yine onun birkaç sene ara ile açtığı ve birinciliği genellikle genç Türk hattatların aldığı milletlerarası yarışmalar vardır.

        Ekmeleddin Bey'in İslâm İşbirliği Teşkilâtı'nın genel sekreterliğini yaptığı sırada başarılı olup olmadığı, iyi bir siyasetçi sayılıp sayılmayacağı ve cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp kazanamayacağı meselenin başka bir tarafıdır ve bunların hemen hepsi aslında geçicidir. Kalıcı olan ise, onun IRCICA Direktörlüğü sırasında "ümmetçi" değil "millî" bir çizgi takip etmesi ve İslâm Teşkilâtı'nın fonlarını bizim kültürümüze yönlendirerek yaptırdığı çok önemli yayınlar ile gösterdiği faaliyetlerdir.

        Diğer Yazılar