Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BÜYÜKADA tutuklularının tahliye edilmesi çok doğru ve umut verici bir gelişme. Bu kararı veren savcı ve hâkimleri dün bu köşede tebrik etmiştim. Yargıda çok büyük tasfiyeler olurken, taşların tamamen yerinden oynadığı, bu esnada adalet için değil yaranmak için hareket etmeye meyilli isimlerin de ortaya çıkabildiği bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde Büyükada gibi apaçık yanlışlar yapılsa da bu yanlışlar sürdürülemiyor. O nedenle böyle doğru kararları cesaretlendirmek çok önemli.

        Büyükada tahliyeleri Türkiye’nin dışında, hatta Türkiye’den çok fazla, başka bir ülkede daha konuşuluyor. Hatta o ülkede tek gündem maddesi bu tahliyeler, daha doğrusu 8 tahliye içinde 1 tahliye diyebilirim. O ülke Almanya.

        HAVALİMANINDAKİ KAMERALAR

        Dünden beri Almanya’da tek konu, tahliye edilenler arasında yer alan Almanya vatandaşı Peter Steudtner. Size, bulabildiğim bazı Alman gazetelerinin baş sayfalarını seçtim. Steudtner dışında bugün Alman basınında başlık neredeyse yok.

        İlginç bir tesadüf, dün eşim Rasim Ozan bir toplantı için Berlin’e uçtu. Steudtner ve Ali Gharavi ile aynı uçaktaymış. Bana, “İndiğimizde neye uğradığımızı şaşırdık. Kameralar ve mikrofonlardan göz gözü görmüyordu. Adeta bütün Alman basını Peter Steudtner’i karşılamaya Tegel Havalimanı’na gelmişti. Ancak aynı şekilde tahliye olan Ali Gharavi’nin yüzüne bakan yoktu. Ben böyle ikiyüzlülük, böyle çifte standart görmedim” dedi.

        ***

        ZAMAN TÜNELINE GIRIŞ

        GEÇENLERDE de yazdım, uzun zamandır İstiklal Caddesi’nin şantiyeye dönmüş hali yüzünden canım Beyoğlu’na gitmek istemiyor. O nedenle geçen yıl yeniden açıldığını duymuş ama görmemiştim Rejans’ı. Daha doğrusu yeni ismiyle: 1924 İstanbul’u. Eski yerinde, 360 Entertainment Group açmış, ancak isim hakkı eski sahibinde olduğu için kullanamıyor.

        Perşembe akşamı yeni halini ilk kez gördüm. Galatasaray’dan Tünel’e doğru yürürken Olivya Geçidi diye küçücük bir sokağın içindedir Rejans. Adımımı o sokağa atar atmaz ürperdim. Kaç yıl olmuş buraya girmeyeli? Sevgili babacığım ailece getirirdi bizi. Asma katlı, çok ışıklı bir lokanta olduğunu hatırlıyorum. Bir de tavuk kievski yediğimi. Acaba 9 yıl sonra yeniden açılan bu mekân beni hayal kırıklığına uğratacak, anılarıma ihanet edilmiş hissettirecek mi soruları kafamda dönerken içeri adımımı attım...

        O MASA GİRİŞTE DURUYOR

        Ve... bir anda 1930’ların İstanbul’una ışınlandım. Olağanüstü bir renovasyon, orijinaline sadık bir dekorasyon, biraz 30’lar ve 40’ların Rus ve Batı müzikleri, biraz 60 ve 70’lerin Türkçeleri... Atatürk’ün masası hemen girişte olduğu gibi duruyor, fotoğraflar o dönemi yansıtıyor, havanın kokusu bile 90 yıllık sanki. Kısacası yeni Rejans beni çok etkiledi... Öyle ince, öyle hakiki yapmışlar ki. 20 yıl öncesine ışınlandım. O geri gelmesi imkânsız eski günleri sanki orada, bir masada yeniden buldum.

        Ama İstiklal’in terk edilmişliği buraya da yansımış. O güzelim lokanta boynu bükük, boş bekliyordu perşembe akşamı... Ortaklarından Sashah Anton Khan ile tanıştım, anne tarafından Avusturyalı, baba tarafından Afgan bir işletmeci Khan. 2003’ten beri Türkiye’de. “Olumsuzluklara hep direndim, Türkiye’ye inanıyorum” diyen, renkli, ilginç bir yönetici. Mekânın müziklerini de kendi seçiyormuş.

        Rejans gibi değerleri yaşatmak için gayret edelim bence... Her şeyin standartlaştığı ve zamanın ruhuna yenildiği, küreselleşmenin yan etkisi olan sıradanlaşmanın her yeri sardığı günümüzde orijinali koruyabilmek nadir rastlanan, büyük bir başarı.

        Tahliye de Erdoğan’a vurmak için sebep oldu

        ALMANYA’da Steudtner’in tahliyesi bir numaralı gündem maddesi, ancak haberin veriliş şekli bambaşka... İki gündür ortalıkta bir iddia dolaşıyor. Bu iddiaya göre, eski Alman Şansölye Gerhard Schröder, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in desteğiyle Alman hükümetinin özel temsilcisi olarak eylül ayında Türkiye’ye gelmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la gizlice görüşmüş. Konu tutuklu bulunan Almanya vatandaşları Steudtner, Deniz Yücel ve Meşale Tolu’nun tahliyeleri imiş. Bu görüşmeyi Alman tarafı reddetmiyor. Ancak henüz Türk tarafı teyit etmedi.

        Öte yandan böyle bir buluşma gerçekleşmiş de olsa, ben Alman gazetelerinin yaklaşımını son derece yıkıcı, yanlış ve toptancı buluyorum! Hepsi bir ağızdan Erdoğan’a saldırıyor ve “Steudtner’i Schröder onun elinden kurtardı” minvalinde yayınlar yapıyorlar. Bu yayınlar Almanya’nın hâlâ kendini ne kadar obsesif bir şekilde dünyanın merkezinde gördüğünü kanıtlıyor.

        ALMANYA VATANDAŞI OLMAYANA ‘YOK’ MUAMELESİ

        Bir kere diyelim ki Steudtner’in tahliyesinde Schröder’in ziyareti etkili oldu ve Cumhurbaşkanı devreye girdi. Peki diğer isimler? Ali Gharavi dışındaki 6 kişi Türkiye vatandaşı. Onlar için kimse devreye girmedi. Hepsi birden niye tahliye oldu? Şayet bu iş gönülsüzce ve telkinle yapılıyorsa, Steudtner dikkat çekmesin diye birkaç isimle birlikte bırakılıp diğerlerinin tutukluluğuna devam edilebilirdi. Hatta savcı 2 kişinin tutukluluğunun devamını istedi, hâkim “Hepsine tahliye” dedi.

        Almanya istediği kadar siyasi öfkesini her şeyden çıkarmaya kalkışsın, bu ülkede savcı ve hâkimler var! Bir de: Dünyada Almanya vatandaşları dışında insanlar da var! 8 tahliyede sadece kendi mağduriyetlerini gören, diğer 7 isme ‘yok’ muamelesi çeken Alman basını bir gün bunu da fark eder mi?

        Diğer Yazılar