Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Adalet için olması gereken oldu. Hatta bu, gecikmiş bir operasyon bile sayılabilir. Adnan Oktar suç örgütüne yönelik savcılık ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından son derece detaylı ve kapsamlı hazırlanmış operasyon büyük bir başarı ile yürütüldü. 15 Temmuz’un en önemli kahramanlarından biri olan Mustafa Çalışkan’ın ülkemiz için yaptığı unutulmaz işlerden biri de şüphesiz Adnan Oktar çetesini hedefleyen bu operasyon olacaktır…

        Habertürk okurları hatırlayacaktır, bu sütunda 23 Mart 2018’de bu örgüte yönelik sadece muhalefette değil, AK Parti tabanında ve tavanında da büyük tepki olduğunu ve artık bu çetenin sabırları taşırmaya başladığını yazmıştım. O yazım aslında işaret fişeğiydi. Bu tavrımdan ötürü Adnan Oktar ve çetesinin türlü yalanlarla ve kumpaslarla bana saldıracaklarını biliyordum. Nitekim Oktar’ı suçlayan AK Parti milletvekilleri de ismini vermekten çekiniyorlardı, zira bu çeteden onlar da ürküyordu ama ben yine de gerçeği yazmak istedim.

        Sonrasında Adnan Oktar ve çetesi tam da beklediğim gibi hem bana, hem de alakasız bir şekilde Rasim’e karşı organize bir iftira ve hakaret kampanyası başlattı. Maalesef solcu sitelerin neredeyse tamamı da Oktar’ın iftiralarını büyük sevinçle alıntıladılar. Peki durduk yere Adnan Oktar neden Rasim’e saldırıyordu?

        2013’teki o program herşeyi ortaya koyuyor

        Bu sorunun cevabı 25 Ocak 2013’te yatıyor. O tarihte Rasim, Adnan Oktar ile teke tek bir program yapmıştı ve canlı yayında şimdi çarşaf çarşaf yayınlanan pislikleri Oktar’ın yüzüne pat pat söylemişti. Oktar, cevap veremeyip sürekli lafı geveleyince de onu canlı yayından kovmuştu. Bahsettiğim programı aşağıdaki videodan izlerseniz şu an gözaltında olan Adnan Oktar çetesi gerçeğinin ne olduğunu göreceksiniz.

        Kendisini mehdi zanneden ve emrinde bir suç örgütü olan Oktar’ın bir canlı yayında şahsen rezil edildiği yegane program bu olmuştu. Sonrasında Rasim’e her yerden tebrik telefonları yağmaya başladı ama arayanların hiçbiri de açıktan tavır koyamıyordu çünkü korkuyorlardı.

        Yıllar sonra ilk kez Pandora’nın Kutusu’nu açtığı için Oktar bu programdan sonra her türlü kumpas ve iftira ile sürekli Rasim’e saldırmaya başladı. 2013 başı konjonktürü, onun ve kediciklerinin artık herkes tarafından bir magazin figurü gibi görülüp gülündüğü bir dönemdi. 90’larda Oktar ile mücadele edenler bile artık bu mevzuda konuşmuyorlardı. Müritleri her siyasi parti ve sivil toplum temsilcileriyle görüşüyordu. Kimse artık Oktar’ın üzerine gitmiyordu. Açıkçası ben de Oktar’a gülüp geçenlerdendim. Fakat Rasim ısrarla Adnan Oktar’ın bir suç örgütü lideri olduğunu ve hukuken üzerine gidilmesi gerektiğini savunuyordu. Kritik konumdaki yetkililere de hep bunu anlatıyordu. Sonunda söylediği oldu ve 11 Temmuz sabahı büyük operasyon geldi.

        Operasyonun tüm detayları

        Birçok kaynakla konuştum. Adım adım, operasyonu yapanlardan ve planlayanlardan tüm detayları dinledim. İnanılmaz ayrıntılar öğrendim. Korkunç bazı gerçekleri ilk kez işittim. Hepsini burada paylaşmam imkansız. Ama size ana hatlarıyla bu iğrenç çetenin omurgası ile ilgili resmi çizip, operasyonun gelişimini aktaracağım…

        Öncelikle tarih… Düğmeye bazılarının iddia ettiği gibi 2016’da değil, Ekim 2017’de basılmış. Eylülde göreve gelen İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer, İstanbul Emniyet Müdürü Çalışkan’ın desteği ile bu çetenin üzerine gitmeye karar vermiş. İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz’la görüşmüş ve çalışmaya başlamışlar.

        Gerisi film gibi… 9 aydır nefesleri takip edilmiş çete üyelerinin. Nereye gidiyorlar, nasıl mürit avlıyorlar, nasıl para buluyorlar… Kısa kısa anlatayım.

        Oktar üzerine telefon bile yok

        Sistem şöyle işliyor: Bir kişinin üzerine 20 paravan şirket kuruyorlar, yalandan kuyumcu dükkanları, aynı sermaye üzerinden gösterilen farklı şirketlerle alınan silah ruhsatları, hayali ihracat...

        Ancak Adnan Oktar üzerine hiç bir şey yok. Ne bir tapu, ne bir fatura kaydı, ne bir telefon. Oktar bütün harcamalarını müritleri üzerinden yapıyor.

        O dev alan köşke ait değil!

        Görüntüleri çıkan köşk esasen 250 metrekare üzerine oturan bir bina. Küçük de bir bahçesi var. Zaman içinde Boğaziçi İmar’da geliştirdikleri ilişkilerle adım adım etrafındaki devlet arazisine genişlemişler. Şimdi o kurulan ilişkilere de bakılıyor.

        Köşkü kağıt üzerinde karı-koca görünen müritleri adına, köşkün birkaç bina altında yaşayan mal-mülk zengini bir kişiden kiralamışlar. Daha sonra üzerine çöktükleri ve Kandilli Rasathanesi'ne kadar uzanan alanda camekan, prefabrik yapılar inşa etmişler. Bu yapılar birbirine koridorlarla bağlantılı.

        Adnan Oktar’ın gittiği 3 AVM

        Adnan Oktar’ın bulunduğu yerler belliymiş: Köşk, köşke 1,5 km uzaklıktaki stüdyo ve gittiği 3 alışveriş merkezi, Akasya, İstinyePark ve Kanyon. 20 kişilik bir koruma ordusu ile çıkıyor ve yanına bir çanta dolusu para alıyormuş. Müritlerinin kredi kartları ile de harcama yapılıyormuş. Her zaman zırhlı araçlar kullanılıyormuş.

        Örgüt içinde yükselme

        Erkeklerin örgüt içinde yükselmesi için 2 şey gerekiyormuş: Oktar’a para ve kadın sağlamak. Ne kadar çok para ve kadın bulunursa o kadar prestiji artıyormuş müridin.

        Kadın bulmak için de herkesin onun için belirlenen mekanlarda çalışması gerekiyormuş. Belli kafeler, kulüpler, alışveriş merkezleri… Buralarda yakışıklı ve zengin müritler ‘kız tavlıyor’. Bir ilişkiye başlanıyor, evlenme vaadediliyor, kızın müstehcen görüntüleri kaydediliyor (emniyet 25 örgüt evi tespit etmiş, hepsinde gizli kamera düzeni var). Sonrasında psikolojik ilaçlar verilerek kızlara turnike denen toplu tecavüzler başlıyor. Adnan Oktar’ın karşısına tüm bunları yaşayan kızlar çıkarılıyormuş, yani enkaz haline getirlip ondan sonra ‘huzura çıkarılıyorlarmış’.

        FETÖ’nün 3 ismi ile ilişkiler

        Bu operasyonla ilgili çok ilginç bilgiler de gün yüzüne çıkıyor. Teyit ettiğim bilgilere göre FETÖ’nün 3 ismi de Adnan Oktar’ın köşkünün düzenli ziyaretçileri arasındaymış: Biri hapiste, biri firari 2 gazeteci ve Rumi Forum’un başkanı Emre Çelik. Bu isimler 17-25 Aralık darbe teşebbüsü sonrasında da Oktar’ı devamlı olarak ziyaret etmeye devam etmişler.

        Bu ilişkiler üzerinden özellikle tarihi eserlerle ilgili davalar Yargıtay aşamasında yönlendirilmeye çalışılmış.

        Zarrab davasındaki bilirkişi

        Bu operasyonda ismi zikredilen çok ilginç biri daha var: Jonathan Schanzer. Schanzer’ı Rıza Zarrab davasında hakim Richard Berman’ın, savunma avukatlarının itirazlarını reddederek İran yaptırımları konusunda atadığı bilirkişi olarak tanıyoruz. Scahnzer, Washington merkezli düşünce kuruluşu FDD’nin başkan yardımcısı.

        Peki bu ismin Adnan Oktar dosyasında ne işi var? Schanzer de Adnan Oktar’ı köşkünde belli aralıklarla ziyaret eden isimler arasındaymış. Bazı müritler de ABD’ye onu görmeye gidiyorlarmış.

        İsrail desteği

        Hep bir efsane gibi anlatılan İsrail desteği iddiasının aslı astarı olup olmadığına da baktım. Tespit edilen ciddi ilişkiler var, bürokratlar ve din adamları ile düzenli görüşme trafiği ve onlar üzerinden gelen paralar mevcut. İsrail’den Türkiye’ye para sokma limiti 20 bin dolar. Örneğin 10 kişi Oktar’ı ziyarete geliyor ve 200 bin dolar getiriyormuş.

        Yukarıda bahsettiğim Schanzer’in başkan yardımcılığını yaptığı FDD de ABD’deki siyonizm destekçisi zengin işadamlarından maddi yardım alan bir kuruluş. En büyük bağışçısı da Kudüs konusunda Trump’ı teşvik eden milyarder Sheldon Adelson. Yani hem İsrail hem de ABD’deki siyonist lobilerle ilişki mevcut.

        Örgütün 2. Ismi kim?

        Gözaltı kararı çıkarılan 235’in 178’i yakalandı. Bütün ağır toplara ulaşıldı. Dün Fatih Altaylı, Tarkan Yavaş’ın Oktar’dan bile önemli olduğunu yazdı, evet Yavaş örgüt içinde önemli ama operasyonu yürütenlere göre 2'nci isim o değil, 2'nci isim Oktar’ın yanında arabada yakalanan Didem Ürer.

        Köşkte neden 10 mikrodalga fırın vardı?

        Öğrendiğim ilginç bir detay da operasyonda köşkte ele geçen 10 mikrodalga fırın. 99’daki operasyonun travması ile önlem olarak bu fırınları köşkün çeşitli yerlerine yerleştirmişler. Olası bir operasyonda hard diskleri ve telefonları yakmayı planlıyorlarmış ancak başaramamışlar.

        Yarın: Diğer detaylar neler? Bu operasyonu neden 99 operasyonu ile kıyaslamak yanlış?

        Diğer Yazılar