Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dursun Çiçek, Zindaşti’nin skandal tahliyesine dair yazımla ilgili uzun bir mektup gönderdi. "Uyuşturucu baronu Zindaşti’nin tahliyesiyle Çiçek’in ne alakası var" dediğinizi duyar gibiyim. Takıldığı nokta Zindaşti değil, yazımın sonundaki uyarım…

        Orada HSK’yı, hem bu tahliyeyi yapan hakim konusunda hem de Dursun Çiçek’in, "İktidardan düşürüldüğü an Tayyip Erdoğan’ı tutuklamaya hazır başsavcılar var. Bana kendileri bunu söylüyorlar" beyanı konusunda daha proaktif olmaya çağırmıştım. Dursun Bey bu açıklamamla yargının kendisine dair de hukuki operasyon yapması konusunda HSK’yı tahrik etmeye çalıştığımı sanmış. Kesinlikle böyle bir amacım yok.

        Tam aksine daha önce de bu köşede "Dursun Çiçek’e teşekkür etmeliyiz" başlıklı bir yazı yayınladım. Çiçek bana göre bu açıklamasıyla bilerek ya da bilmeyerek demokratik siyasal düşünceye büyük hizmet etti. 27 Mayısçı Salim Başol ve Altay Egesel kafasında yüzlercehukukçu olduğunu ortaya koydu.

        VAHİM OLAN İFŞA ETMEK DEĞİL, İFŞA EDİLEN

        Vahim olan Dursun Çiçek’in bu gerçeği ifşa etmesi değildir. Dursun Çiçek ile ilgili bu açıklamayı yaptı diye hukuki işlem yapılması da tabii ki doğru olmaz. Vahim olan bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını tıpkı Bayar ve Menderes’e, tıpkı Demirel ve Ecevit’e yapıldığı gibi zindanlara tıkmayı düşünen yargı mensuplarının 2018 ortamında hâlâ var olmasıdır. Menderes’i hapsetmekle de yetinmeyip katlettiler.

        İşte bu kafa hukukçu maskesi altına saklanmış darbeci ve cuntacı kafadır. Türkiye’yi mahveden kafadır. Dursun Çiçek bu gerçeği ifşa ederek çok doğru bir iş yaptı. HSK’nın etkin soruşturma yürütmesi gereken konu buhukukçuların kim olduğunun bulunması ve haklarında hukukun gereğinin yapılmasıdır. Bunları söyleyen sözde hukukçular hâlâ görevde.

        Çiçek de Tayyip Erdoğan hapse atılırsa çok memnun olacağını, sunucunun da tahrikleriyle o programda açıkça ifade ediyor. Baştan sona dikkatle izledim. Tevil edecek bir durum yok. Çiçek hem Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarının hem de çözüm sürecinin bedelini Erdoğan’a hapisle ödetmek isteyen bir duyguya sahip. Fakat zaten istisnalar hariç Ergenekon-Balyoz sanıklarının büyük çoğunluğu böyle hissediyor. Çiçek’in farkı dürüstçe bu hislerini ifade etmesi. Elbette yanlış yapıyor ama bu sebeple insanların yeniden hapsedilmelerini istemek doğru değil.

        ***

        Demokrasiye bağlı başsavcılar zan altında kalmaz

        Çiçek böyle dedi diye zor koşullar altında mücadele veren kimihukukçularımız zan altında kalmıyor. Cemal Kaşıkçı cinayeti konusunda titiz ve özenli hukukçu, çalışmasını herkesin takdir ettiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan bunlardan biri. Türk yargısının şüphesiz çok problemi var ama Kaşıkçı olayında hem Fidan’ın önderliğinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hem de İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan ve ekibi çok başarılı iş çıkardılar. Nitekim Türkiye’yi en çok eleştiren medya organları bile bu gerçeği teslim etti.

        Fidan gibi demokrasiye bağlı başsavcılarımız da çok sayıdadır şüphesiz ama Dursun Çiçek’in açıklamaları da yabana atılmamalı. Değerli bir hukuk insanı olan, HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz o cuntacı sözde hukukçuların kimler olduğuyla ilgili etkin bir iç soruşturma başlatmalı…

        ***

        Bari burada erkekliğe övgüyü kesin!

        Erkekliği yüceltme öyle içimize işlemiş ki Sıla’nın uğradığı şiddeti eleştiren yorum ve haberlerde bile sık sık "Ahmet Kural’ın yaptığı erkeklik raconuna ters" ya da "Delikanlılığa sığdı mı Ahmet Kural" gibi ifadeler kullanılıyor.

        Halbuki erkeklere şiddet üretmeyi meşru gören özgüveni, "ne yapsam yanıma kâr" mantığını kazandıran tam da bu "erkekliği pohpohlama mantığı". Adamları göklere çıkara çıkara bu hale getiriyor toplum.

        En azıdan biz kadınlar bunu görebilsek, dilimizin, aklımızın bile işgal edildiğinin farkına varsak ve bir bütün olabilsek… O zaman erkek şiddetine karşı çıkarken bile "racon", "delikanlılık" gibi erkek tahakkümcü sisteme hizmet eden ifadeler de kullanmayız, kullanamayız!

        ***

        Cadılar Bayramı tutar mı?

        Son yıllarda Cadılar Bayramı diye bilinen Halloween Türkiye’de de kutlanıyor. Keltler’in bir geleneği olan Halloween esasen bir pagan geleneği. Hasadın bittiği 31 Ekim gecesi, çiftçiler kötü ruhları korkutmak için cadı kostümleri giyerlermiş. Bu zamanla başta ABD olmak üzere Batı’da yaygınlaşmış. Çocuklar o ülkelerde çeşitli kılıklara girerek kapı kapı dolaşır, elma şekeri ve bilumumşekerlemeler toplar, şakalar yaparlar. Evler de balkabakları ile süslenir. Akşamları kıyafet partileri düzenlenir vs.

        Bu yıl Türkiye’de Cadılar Bayramı kutlamalarında ciddi bir artış gördüm. İstanbul’da Nişantaşı’nda, Etiler’de onlarca "Cadılar Günü Parti"si vardı. İzmir Alsancak’ta meydanı kapattılar kutlama için. Hatta bazı özel okullar geçen hafta "Cadılar Bayramı tatili" yapmış.

        Peki Cadılar Günü, Sevgililer Günü gibi tutar mı?

        Açıkçası bana pek bir özenti ve eğreti geliyor bu kutlamalar. Halloween’in kökleşeceğini hiç zannetmiyorum, cadılar, kötü ruhlar, bizim kodlarımızda olmayan şeyler.

        ÖZENTİ VE EĞRETİ

        Diyebilirsiniz ki bizim çocukluğumuzda Sevgililer Günü de yoktu. Doğru, Sevgililer Günü’nü çocukken seyrettiğim "Hayat Ağacı" dizisinde ilk kez görmüştüm. Şimdi ise 14 Şubat neredeyse milli tatil ilan edilecek. Ama bir günü sevgiliye, eşe ayırmanın bir bağlamı, bir karşılığı var. Tıpkı Anneler Günü, Babalar Günü gibi.

        Sonradan hayatımıza giren ve yavaş yavaş yaygınlaşan "Baby Shower" gibi Amerikan geleneklerinin de kısmen bir karşılığı var. Henüz çok yaygınlaşmadı ama bebek doğmadan ihtiyaçlarını tamamlamak için hediye toplama partisi işlevsel.

        Ama bu Halloween pek bir yabancı, pek bir eğreti geliyor bana. Şimdi trend olduğu için, kostüm parti vs çekici göründüğü için yaygınlaşıyor görünse de kökleşeceğini sanmıyorum. Zira bizde öcü, karabasan, gulyabanivardır da, cadı, canavar yoktur.

        Diğer Yazılar