Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kürşat Bumin’in ölüm haberini aldığımda derin bir hüzün hissettim. Takip ettiğim, tanıdığım ve birkaç kez programlarına katılma şansı bulduğum bir isimdi. Onunla ilgili hatırıma gelen çok şey var... İlk olarak 28 Şubat askeri darbesine kahramanca karşı duran bir entelektüel olduğunu söyleyerek başlamak gerek. O dönemlerde Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu ve Kürşat Bumin sacayağı gibi anılırdı. Bu üç değerli isim de 28 Şubat darbesine kararlılıkla direndiler. Ezilen dindarların ve Kürtlerin haklarını sonuna kadar savundular. Oysa o dönem aydınların çoğu darbeyi alkışlamakla ya da dindarların ezilmesine karşı sessiz kalmakla meşguldü.

        O PROGRAMLAR YOUTUBE’A YÜKLENSE…

        Üçünün beraber yaptıkları “Düşünce Ekseni” başlıklı program vardı. Sadece siyaset değil, entelektüel meseleler de konuşulurdu. İçeriği çok dolu bir programdı. Her Perşembe 23.30’da başlardı. Rasim’de o yayınların bazılarının VHS bantlara çekilmiş kayıtları var. Zaman zaman dönüp izliyoruz. Etyen Mahçupyan ve Ali Bayramoğlu ile de geçmişte ne zaman bir arayagelsek, Rasim program kayıtlarını YouTube’a yükleyelim ya da kitaplaştıralım derdi. Ama maalesef bu laflar hep havada kaldı... O programın DVD olarak birçok bölümünün Bayramoğlu’nun arşivinde de olduğunu biliyorum. Keşke bu vesileyle onlar YouTube’a yüklense...

        BABIALI MEDYASINDA YAZMADI

        Kürşat Bumin bir felsefeciydi. Tıpkı değerli eşi Tülin Bumin gibi. O sebeple felsefe birikimi çok yüksek bir kalemdi. Babıali kökenli gazeteci değildi. Zaten hiçbir zaman Babıali medyasında yazmadı. Fakat Alper Görmüş ile beraber hazırladıkları Medyakronik sayfası enfes bir medya kritiği örneğiydi. Bir ara Yeni Binyıl gazetesinde yazdığını hatırlıyorum o kadar. Onun dışında hep Yeni Şafak’taydı.

        GERÇEK BİR DEMOKRATTI

        Fransız ekolüydü ama Fransızların jakoben cumhuriyetçi geleneğinden hoşlanmazdı. Daha özgürlükçü ve sivil toplumcu bir cumhuriyetçilik fikrinden yanaydı. Kemalizmin katı laiklik ve ulusalcılık uygulamalarına hep karşı çıktı. 27 Nisan muhtırasına, kapatma davası denilen 2008 yargısal darbe girişimine ve 367 skandalına karşı demokrat duruşunu korudu.

        Kürt meselesinin daha çok özgürlük ve demokrasiyle çözülmesinden yanaydı. Akil insanlar arasındaydı. 2012-13 döneminde belirmeye başlayan Gülenist vesayet tehlikesine karşı da çok sayıda uyarıcı yazısı vardır. İsteyen arşive girip bakabilir. Zaten o yüzden Gülenistler o dönemden itibaren Bumin’e tavır aldılar.

        Kürşat Bumin’in medyadan uzaklaştırılması da karmaşık bir kimvurduya gitme olayıdır. Şimdi o konuya girmek istemiyorum, çok üzücü ve yanlış bir hadise demekle yetineyim...

        Kısacası Bumin gerçek özgürlükçü ve gerçek demokrat bir aydındı. Hiçbir zaman mücadele ettiklerinin şovunu yapmadı, havasını atmadı. Bazı teşhislerine ve tespitlerine katılırsınız ya da katılmazsınız ama onun bu özelliklerini kimse inkar edemez. Türkiye değerli bir insanı kaybetti…

        ***

        Kadın düşmanı bir yargı kararı daha

        Sinem Yanmaz adlı bir kadın, teknik direktör Hamza Hamzaoğlu ile yaşadığı ilişkiden doğan çocuğunun masraflarını karşılamadığı ve toplumsal olarak kötü bir konuma itildiği gerekçesiyle Hamzaoğlu’na tazminat davası açtı. Mahkeme davayı reddetti. Gerekçe olarak da "Evli olduğunu bildiği halde birlikte olmuştur. Evlilik dışı çocuğun olması öngörülmesi gereken bir sonuçtur. Bu tür yaşam tarzı davacının kişisel tercihidir" dedi.

        Bu kararı toplumun cinsiyetçi, erkek egemen, kadını ikinci sınıf gören ve erkeği önceleyen tipik bakış açısının kristalize bir örneği olarak niteliyorum. Kabul edilemez bir gerekçe! Bir mahkeme nasıl "Bu tür yaşam tarzı davacının kişisel tercihidir" der? Bu ne demek? Hangi tür yaşam tarzı? Üstelik "Evlilik dışı çocuğun olması öngörülmesi gereken bir sonuçtur" ne demek? Burada adeta kadının bir kabahatinden bahsediliyor ve çocuk sanki bu kabahatin ürünü ve tek başına kadının sorumluluğu gibi lanse ediliyor.

        AHLAK BEKÇİLİĞİ

        Mahkeme bu karar ile Sinem Yanmaz’ın "evlilik dışı çocuk nedeniyle toplumda küçük düşürüldüğü, manevi olarak yıpratan bir hayat yaşamak zorunda kaldığı" tezlerini bizzat doğruluyor. Zira bu karar buram buram ahlak bekçiliği kokuyor!

        Dün kararı değerlendirmek için Habertürk TV’de Hülya Hökenek’e bağlanan Avukat Eray Karınca da mahkemenin gerekçesini savunmaya kalkınca bir kez daha "Kadın meselesini biz kadınlar çözmeliyiz, bu işi erkeklere bırakmamalıyız" tezimin ne kadar haklı olduğunu anladım.

        Maalesef bu ülkedeki en kuvvetli ideoloji "erkek ideolojisi". Hangi görüşten, hangi yaşam tarzından olurlarsa olsunlar, konu erkekliği yüceltmeye ve kadına bakışa gelince erkekler ortaklaşıyor.

        Dünkü yayında Avukat Karınca’nın kararı savunurken erkekten sürekli olarak "Hamza Bey" diye ve son derece saygılı bir şekilde bahsetmesi, diğer yandan ise kadının adını anmaması, ona yönelik kullandığı ifadelerde "sen" hitabını seçmesi ve mahkemenin gerekçesini haklı bulması tipik bir "erkekçi bakış" örneğiydi.

        Ortada iki kişi arasında yaşanmış bir ilişki var, kadın bekar, adam evli ve "bu tür bir yaşam tarzı" denerek kadın itham ediliyor. "Evli bir erkekle ilişki kuran kadın" taşlamasına maruz kalıyor.

        Lütfen biz kadınlar, aramızdaki bütün farklara rağmen bizi tarif etmeye ve üzerimizde tahakküm kurmaya çalışan "erkekçi bakış"a karşı bir olalım. Ortak bir duruş sergileyelim. Zira erkek tahakkümcü bakış biz kadınların konuşmamasını istiyor. Konuşanı kendi yargısıyla, medyasıyla küçük düşürmeye, kişilik suikastı yapmaya kalkıyor. Bunu Sıla’nın yaşadığı şiddeti anlattıktan sonra, ona yapıştırılmaya çalışılanlarda da gördük, bu kararda da görüyoruz. Buna müsaade etmeyelim…

        ***

        Suudi Arabistan buna inanmamızı mı bekliyor?

        Cemal Kaşıkçı’ya ilaç verildiğini Suudi Arabistan doğruladı. Çarşamba ve pazartesi bu detayı yazmıştım. Kaşıkçı’nın ölümü ilaçla oluyor ve sonrasında cesedi parçalanıyor.

        Boğuşma kısmının Riyad tarafından sanki "Planlı bir cinayet değil, anlaşmazlık sonucu karşılıklı bir arbede yaşandı, tek taraflı saldırı değil" tezini güçlendirmek için abartıldığını düşünüyorum. Kaşıkçı’ya tek taraflı bir saldırı var, karşılıklı bir arbede yok. Sorguya çeken ekip, ünlü gazetecinin üzerine çullanıyor. Onu geri götürmeye iknaya çalıştıkları doğru değil, öldürmek için gelmişler.

        Bütün oklar Veliaht Prens Selman’ı gösterirken Suudi Arabistan’ın verdiği 5 idam kararı da onu temize çekmek girişiminden başka bir şey değil. Birkaç günah keçisi seçtiler, onlar üzerinden "Bu cinayet devlet emri değildir" demeye çalışıyorlar.

        Kısacası bu cinayetin sorumlularından hesap sormak için Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun da işaret ettiği gibi uluslararası bir soruşturma yapmak şart. İnsan hayatının tozdan değerli olmadığı Suudi Arabistan’da 3-5 kişiyi kurban edip, bu işin üzerini örtmeye çalışıyorlar.

        Diğer Yazılar